ANKARA’NIN BAŞKENT OLUŞUNUN 94’ ncü YILDÖNÜMÜ KUTLU OLSUN

Aslında daha Milli Mücadeleyi yürütürken kafasına koymuştu Ankara’yı başkent yapmayı Mustafa Kemal… Milli Mücadele sona ermiş İstiklal Savaşı kazanılmıştı. 16 Ocak 1923’te gazetecilerle yaptığı bir sohbette, yeni devletin yeni politikaları ile Ankara’da merkezileşen yönetimin geleceği konusunu Mustafa Kemal ATATÜRK şöyle anlatıyordu:  “Bu ülkede çalışmak isteyenler, bu ülkeyi yönetmek isteyenler, ülkenin içine girmeli, bu ulusla aynı koşullar içinde yaşamalı ki, ne yapmak gerekeceğini gerçek bir biçimde duyabilsinler” Daha cumhuriyet ilan edilmemişti ama Ankara’nın bu cumhuriyetin başkenti olacağı bu konuşmayla açıklanıyordu.

Wiener Neue Frieie Presse Muhabiri Lazar’a 22 Eylül 1923’te verdiği demeçte devletin yönetim biçimi konusunda ilk defa cumhuriyet kelimesini telaffuz etmiş ve yeni devletin başşehrinin Ankara olacağını açıklamıştı. 

Ayrıca kendisini ziyaret eden Le Temp Gazetesi Muhabiriyle yaptığı bir söyleşide başkent konusundaki bir soruya da  şu cevabı vermişti : “ Payitaht meselesi yoktur. Türk Payitahtı bizzat hadisat tarafından tayin edilmiştir. Ankara Türkiye Cumhuriyeti’nin makarrıdır.” 

Çünkü Gazi kararlıydı ve  Ankara’nın binlerce yıllık bir tarihe sahip olduğunu, merkezi konumu nedeniyle çeşitli uygarlıklara ev sahipliği ve başkentlik yaptığını biliyordu.  19 Mayıs’ta başladığı büyük yürüyüş ve kongrelerden sonra 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldiği zaman Dikmen Keklik Pınarı’nda yüzlerce atlı seğmenin “vatan için ölmeye geldik” şeklindeki haykırışları ve binlerce Ankaralı’nın coşkulu karşılamasından da çok etkilenmişti. 

17’nci yüzyıla kadar Osmanlı İmpatorluğu’nun yüzbin nüfuslu gelişmiş şehirlerinden biri olan Ankara, İmparatorluğun Anadolu’yu ihmal etmesi nedeniyle yaşanan ekonomik sıkıntılar, Celali isyanları, batılı devletlerin ülkeyi sıkıştırması gibi iktisadi ve toplumsal olaylardan başka, kuraklık, kıtlık, çekirge istilası, yangınlar ve salgın hastalıklar gibi  nedenlerle gerilemiş, nüfus 30 binlere düşmüş ve eski konumundan uzaklaşmıştı. Bu arada bazı çevreler ısrarla İstanbul’un başkent olması için uğraş veriyor, gazetelerde bu konuda kamuoyu oluşturmaya çalışıyorlardı. Tamamı İstanbul’da bulunan yabancı devletlerin büyükelçilikleri de buna destek veriyor, İstanbul’dan ayrılmak istemiyorlardı. (Ankara başkent olunca ilk büyükelçiliği Gürcistan açmıştı)

“Ankara ümrana müsait değildir. Vatanın genelinde bir ehemmiyeti yoktur” diye yazan Ahmet Emin YALMAN’a, Ankara’nın başkentliğine şiddetle karşı çıkan Hüseyin Cahit YALÇIN gazetesinde, “ Ankara ilinin İstanbul  ile kaynaşması mümkün değildir” diyerek omuz veriyordu. 

Bunlara karşın; Hakimiyet-i Milliye, “ Bin bir lisanla konuşan, bin bir kalıptan oluşan, levanten diyarı İstanbul başkent olamaz” diye yazarken, Celal Nuri Bey, “ Ankara Anadolu’nun kalbidir” diye bağırıyor, Besim ATALAY ise; “ Ankara ahilik ve fikir cereyanlarının beşiğidir, biz bu beşiği ırgalayacağız. Ancak müstemleke payitahtları ülkenin bir ucundadır. Binaenaleyh İstanbul dezenfekte edilmedikçe biz oraya gidemeyiz” diye haykırıyordu.

Batı alemi Milli Mücadele ile başlayan ve İstiklal Savaşı ile taçlanan “Anadolu İhtilali” nin sonuçlarını merak ve şaşkınlıkla izliyor, küllerinden yeniden parlayan bir alev gibi var olan bu devletin aldığı kararları hayranlık ve kıskançlıkla karşılıyordu. Le Temp Gazetesi, “Türkler Cumhuriyet ilan ettikleri zaman onları önce Fransızlar kutlayacaktır” diye manşet atıyordu.

Bu gelişmelerden sonra Dışişleri Bakanı olan İsmet Paşa ve dört arkadaşı tarafından Büyük Millet Meclisi’ne, Türkiye Devleti’nin makarr-ı idaresi (*) hakkında tek maddelik bir kanun teklifi sunulmuş ve teklif Layiha Encümeni’ne gönderilmişti. (TBMM, 1339 b, s.587) Teklif 13 Ekim 1923 ‘te meclis’te gündeme gelmiş, Ankara’nın başkent olması meclis’te büyük bir muhalefetle karşılaşmadan aynı gün 35. birleşimin ikinci oturumunda oy çokluğu ile kabul edilmişti. (TBMM, 1339c, s.618)

MÜŞTAK BABA’NIN KEHANETİ

Ankara’nın başkent olacağını ilk söyleyen Bitlisli sufi bir şair olan ve soyu Abdülkadir Geylani tarafından Hz. Ali’ye ulaştığı söylenen Müştak Baba idi. Birçok eseri bulunan Müştak Baba’nın 1820’li yıllarda yazdığı 73 sayfalık divan’da Ankara’nın başkent olacağı anlatılıyordu. Bu divanda yer alan akrostiş usulde yazdığı  şiirde mısraların baş harflerinden Ankara sözcüğü oluşuyor ve hatta hicri tarihle bunu 1341 (1923) olarak müjdeliyordu. İstanbul’dan memleketine dönerken 1832 yılında katledilen Muştak Baba’nın mezarı Muş’ta bulunuyor. 

(15 Ekim 1996 Salı günü Türk Dil ve Tarih Yüksek Kurulu’nda yapılan, benimde katılarak not aldığım “Ankara’nın Başkent Oluşunun Anlamı” konulu konferansta Prof. Dr. Fahrettin KIRZIOĞLU tarafından anlatılmıştır)

Cumhuriyetimizin ilk yıllarında bin bir zorlukla yeniden inşa edilen ve çağdaş mimarisiyle özgün bir konuma erişen başkentimiz bugün eski görünümünden çok uzak. Modernlik adına yapılanlar, parsel parsel peşkeş çekilen alanlar, yağmalanan Atatürk Orman Çiftliği, şimdi ancak eski kartpostallarda kalan tarihi binalarla Cumhuriyetimizin Ankara’sı belleklerden silinmeye çalışılıyor. Şimdi sırada Saraçoğlu Mahallesi var. Ülkelerin simgeleşmiş kentleri meydanlarıyla ünlü. Başkentimizin doğru dürüst bir meydanı bile yok. Mimarlar Odası eski başkanı merhum Oktay EKİNCİ bir TV konuşmasında Ankara’nın 90 yılda üç kez yıkılıp yeniden yapıldığını anlatmıştı. Bakınız Viyana’ya, Paris’e, Budapeşte’ye tarihi doku yüzyıllardır aynen korunuyor.

Biz yine de 2012 yılında yitirdiğimiz büyük Ankara sevdalısı Prof. Dr. Kurthan FİŞEK gibi “ANKARA TÜRKİYE’DİR, ANKARA TÜRKİYE’DİR” diye haykırıyoruz. 94. Yıldönümün kutlu olsun Ankara., 

(*) Makarr-ı idare ; Yönetim merkezi)