“Bir tarafta isyancı Kürtler, diğer tarafta Türk Ordusu,

Biraz dikkat edince afalladım, çok şaşırdım doğrusu.

“Küçük dilimi yutacak gibi oldum! Aman Allahım dedim. Gözlerime inanamadım. Aklım da almadı bu işi. Neden derseniz? Çünkü Türk Ordusu’nun başındaki kumandan Hz. Hızır’dan başkası değildi!

“Nasıl olur dedim. Biz din uğruna kıyam etmemiş miydik? Din elden gidiyor diye baş kaldırmamış mıydık? Peki ama nasıl olur da Hz. Hızır, Türk Ordusu’nun başında bulunur? Türk Ordusu’na komuta eder? Olacak şey mi bu Allahaşkına diye, kendi kendime şaşkınlığımı dile getirirken Hz. Hızır’a hitaben:

“Ya Hızır! Sen nasıl olur da Türk Ordusu’nun başında bulunursun?

“Hz. Hızır’ın verdiği cevap daha da şaşırttı beni:

“ ‘Ya sen ne zannediyorsun? İşte ben buradayım.

Altı yüz yıldır Ben, bu ordunun başındayım.’

“Bu cevabı alınca, büsbütün afalladım! Sanki beynimden vurulmuşa döndüm. Feleğimi şaşırdım. Aman ya Rabbi dedim. Ben kiminle çarpışmak istiyor muşum? Nasıl olur da ben, Hz. Hızır’ın komutasındaki bir orduya karşı silâh çeker, kılıç sallarım?

“Aman yarabbî ben ne yapacak mışım meğer? Tövbe yarabbî dedim. Meğer ben kimin ordusuna karşı diş bilemiş, düşmanlık etmişim! Aman yarabbî, tövbe yarabbî diyerek, büyük bir heyecan ve halecanla yani kalb çarpıntısı ile uyandım.

“Hâlâ sayıklıyordum. Nasıl olur da, başında Hz. Hızır’ın bulunduğu Türk Ordusu’na karşı çıkar çarpışırım? Habire ‘Aman yarabbî, tövbe yarabbî.’ diyordum.

“İşte kardaşlar! O sabah, silâhlı adamlarımı dağıttığımın asıl gerçek sebebi bu idi!”

X

Bu büyük gerçek karşısında herkes, başını önüne eğmiş; nefis karışmadığı takdirde her zaman doğruyu fısıldayan vicdanlarıyla başbaşa kalmış. Nefis muhasebesi yapmaya başlamışlardı.

X

Nitekim Şeyhin bu davranışının ne kadar isabetli ve yerinde olduğu; asrın âliminin sözleriyle de teyit edilmiş, doğrulanmış. İsyana katılmayan vicdanları, bir kat daha rahatlatmıştı.

Çünkü Şeyh Said, asrın kahraman âlimine:

“Sizin nüfuzunuz (insanlar üstünde etkiniz) kuvvetlidir.” diyerek, yardım isteyen bir mektup yazıp, saflarına O’nun da katılmasını istemiş. O ise şu cevabı göndermiştir:

“Türk Milleti, asırlardan (yüzyıllardan) beri İslâmiyete hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılıç çekilmez. Siz de çekmeyiniz. Teşebbüsünüzden ( girişiminizden) vazgeçiniz. Millet, irşat ve tenvir edilmelidir (aydınlatılmalıdır).”

X

Böylece dâhilde, yurt içinde asla silâha başvurmamak gerektiğini vurgular. Ahmedin Mehmede kılıç çekemiyeceğini belirtir. Kur’anın bunu yasakladığını söyler. Herkesi sükûnete çağırır. Yapılacak işin sadece aydınlanmak ve aydınlatmak olduğunu açıklar. Hattâ “Kur’an men’ etmeseydi, ben böyle sessiz mi kalırdım?” şeklinde diğer bir söz daha sarfeder.

X

Evet “Ankara’da yeni bir rejim şekillenmeye başlamıştı. Rejimdeki değişiklikleri hazmedemeyen çevrelerde, Ankara’ya karşı tepkiler baş göstermişti. Böyle gergin bir ortamda hükûmete karşı ayaklanmayı plânlayan Şeyh Said,...(asrın âlimine yukarıda belirttiğimiz gibi) mektup yazarak kendisine destek vermesini istedi...(Asrın âlimi ise) ona bunun ‘menfî bir hareket’ ve ‘kardeş kanı dökmek’ olduğunu belirterek, onu isyandan vazgeçirmeye çalıştı.”