Türk Ordusu-1

Abone Ol

Bilindiği gibi 1912-1913’te Balkan Savaşıyla 550 yıllık vatanımız olan Balkanlara veda ettikten sonra 1914-1918 yılları arasında zamanın emperyal güçleri arasındaki yeni sömürge pazarlarını kapma mücadelesi, milyonlarca insanın ölümü ve geniş bir coğrafyada sınırların değişmesiyle sonuçlanmıştı. (Yazının bundan sonraki bölümünde Soner Yalçın’ın bir yazısından özetlenerek faydalanılmıştır.) İngilizler, Mezopotamya, Suriye ve Arabistan’ı  Osmanlı’dan koparıp almak istiyordu. Kurmayı planladıkları kukla devletler arasında  Ermenistan ve Kürdistan da vardı. Osmanlı idari yapısını, milliyet esasına göre parçalayıp, federatif hale getirmeyi planlamışlardı.(Onların hayalini kurdukları bu senaryoyu, Türk milleti M.Kemal ATATÜRK önderliğinde yaptığı kurtuluş savaşıyla bozmuş ve işgalcileri geldikleri gibi göndermişti)
Türklüğün binlerce yıllık tarihi içerisinde, elemlerle dolu günler olduğu gibi başarı ve zaferlerle taçlanmış yüzyıllar vardır.İşgal günlerinde milletimiz acı hatıralarını yaşıyordu.Mazisi zaferlerle dolu şanlı Türk Ordusu milletiyle bütünleşmiş bir özelliğe sahipti. Osmanlı siyasi yaşamında İttihatçılarla birlikte ordunun da büyük etkisi vardı. Ordunun siyasal düşüncesi belliydi; milliciydi. O halde tüm bunları yapabilmeleri için  ordudaki ulusçu/milliyetçi  komutanların tasfiyesi gerekiyordu.
İngilizler, bu iş için İttihatçıları kolay kullanamayacağını anlayınca,  sertleşme politikası güttüler. Sürekli hedef göstererek, bir takım yandaş gazetelere verdikleri demeçlerde mektepli subaylar için  “haydut başları”  vs. gibi hakaretlerle “tutuklayın”,  “neden cezalandırmıyorsunuz” şeklindeki  yayınlarında artış oldu, “sehpalar bile bu adamlara layık değildir;  kafalarının koparılması gerekir”, “Bu adamlar için ölümden daha hafif ceza aklımıza gelmiyor” diye yazdılar. Başarılı komutanları halkın gözünden düşürmek istiyorlardı.  Sonra tutuklayacaklar, sürgüne göndereceklerdi. Hepsi adım adım gerçekleşti, darbe iddiasıyla başlayan tutuklamalar kısa sürede “cadı avına”  dönüştü.
“İttihatçılar darbe yapacak” iddiasıyla Ordunun önde gelen isimleri tutuklanınca, İngilizler bu kez bazı kurumların  “darbeyi planladıklarını” gündeme getirdiler. Bunların başında Enver Paşa’nın  kurdurduğu  istihbarat örgütü “Müsellah Müdafaa-i Milliye” vardı.  Savaş döneminde İngilizlere zorluklar yaşatan Osmanlı istihbarat örgütü küçültülüp etkisizleştirilerek  Harbiye Nezareti’ne bağlandı. Osmanlı’nın deniz kuvvetlerini güçlendirmek için kurulan  Donanma Cemiyetleri Bahriye Nezaretine bağlandı. Jandarma,  ordudan koparılarak Dahiliye Nazırlığı çatısı altına sokuldu. İleride tehlikeli olacağı düşünülen Harbiye nezaretinin kozmik odalarına girip, “Tetkik-i Hesabat ve Seyyiat Komisyonu” kurdurularak, tüm belgelerini didik didik ettirdiler. Amaçları belliydi; orduyu küçültmek,  halk üzerindeki etkinliğini kırmak. Ordu’yu sadece iç güvenlik örgütü olarak polis,  jandarma ve muhafız kıtaları seviyesine getirmek istiyorlardı.
Kamuoyu oluşturulduktan sonra İngilizlerin istekleri yerine getirildi. Ermeni tehcirinde kusurlu olduğu bahanesiyle  Yozgat Mutasarrıf vekili  Kemal Bey  idam edildi. Fakat umulmadık bir olay gerçekleşti; yandaş medyanın “cani”  olarak itham ettiği Kemal Beyin cenazesine onbinler katıldı. Hükümet cenazeye gidenler hakkında soruşturma açtı;  bazı kişiler tutuklandı. 
                Tehcir ve darbe iddiaları gündemden düşünce “eski defterler”  açıldı. Partiler ve gazeteler bu suni gündemlerle oyalanırken, İngilizler emellerini tek tek gerçekleştirdi. Kapitülasyonlar yeniden uygulamaya konuldu. Osmanlı maliyesini tümüyle  Duyun-u Umumiye’nin  denetimine verildi. İttihatçıların yerli sermaye oluşturmak için kurdurduğu milli şirketlerin bazılarını tasfiye edildi ve şirketlerde Türkçe kullanma zorunluluğunu kaldırdılar.
Diğer yanda, Osmanlı münevverleri olan biteni seyrediyordu; şaşkındı. Kurtuluş “reçeteleri” arıyordu. Çoğu bağımsızlığın Batı eliyle gerçekleşeceğine inanıyordu! Kimi ABD’nin sömürgeci olmadığına inanıp,  Wilson Prensipleri Cemiyeti’ni kurdu. Kimi kurtuluşu İngilizlerin Osmanlı yönetimine el koymasında görüp İngiliz Muhipleri Cemiyeti’ni girdi. Halkına güvenen  münevver sayısı parmakla sayılacak kadar azdı...
Tüm bunlar olurken taktik hep aynıydı:  İngiliz basını, İzmir ve çevresinin uyduları  Yunanistan tarafından ilhak edilmesi için yoğun bir  “Barbar Türk” kampanyasına başladı.  Bu yayınlara göre Türkler,  Rumları yok etmek için gizli planlar yapıyordu! Ve hep ekliyorlardı; “zaten bu barbar Türkler Ermenileri de katlettiler!” Şimdilerde Nobel ödüllü yazarlarımız ve bazı üniversite hocalarımıza benzer yalanları söyletiyorlar. Bu gerekçe şimdi olduğu gibi o zaman da Batı basının en etkili propaganda silahıydı. Sonuçta, Çanakkaleyi geçemiyen İngilizler, Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlar Osmanlı topraklarını işgal etti.
Memleket bu durumdayken Teali-i İslâm Cemiyeti ise işgalin hemen sonrasına rastlayan Ramazan ayında,  bazı memurların oruç yediğine, kimi kadınların tesettüre uymadığına dikkat çekip  zabıtaların daha uyanık olmasını istiyordu!!!      (devam edecek)
Süheyl ÇOBANOĞLU
RUBASAM Bşk.V.