1980 öncesinde Ülkü Ocakları İstanbul Şubesi’nde yöneticilik yapan Oğuzhan Cengiz, 17. eserinde, Türk Milliyetçiliği ve Ülkücülük konusunu işliyor. Eser; Önsöz, Kaynaklar ve Dizin sayfalarının dışında 15 bölümden oluşuyor. Her bölüm, başlı başına kitap olabilecek meseleleri, efrâdını câmi-ağyarını mâni ölçüsünde, kolay anlaşılır ve akıllarda-gönüllerde yer edecek-iz bırakacak şekilde işliyor. Bâzı bölümlerde iktibas edilen miras metinlere, şiirlere, anekdotlara yer veriliyor. Bu bölümler, yazın sıcak günlerinde yapılan uzun yolculuklarda, bir dere veya göl kenarında, muhteşem manzaralı sâhilde, asırlık çınar ağaçları gölgesinde verilen çay-kahve molası gibi dinlendirici, ferahlatıcı. Daha çok da bilgilendirici…

Birinci bölümde; ‘Millet ve Milliyetçilik’ başlığı altında ‘Anayasa’da Milliyetçilik’, ‘Asabiyet ve Millet’, ‘Miletlerin Oluşumuna Dâir Tezler’, ‘Milliyetçilik ve Soy Birliği’, ‘İnsancıl Türk Milliyetçiliği’ konuları işleniyor. Bu bölümdeki yazılar, milliyetçiliği, ırkçılık, ayırımcılık, şövenizm olarak algılayanlara işin özünü, milliyetçiliğin ne olduğunu, ikna edici bir üslûpla ve sohbet tadında açıklıyor. Art niyetli çokbilmişler tarafından yanlış bilgilendirildiğini öğrenen okuyucu, milliyetçilik kavramına ısındırılıyor. 

Sosyologların belirttiğine göre insan; bilmediğini sevemez. Oğuzhan Cengiz, işin başında milliyetçilik düşüncesini tanıtıyor, yanlış düşüncelerin silinip atılmasını sağlıyor. Sonra sevdirmek, sonra da milliyetçilik düşüncesine yeni elemanlar kazandırmak gibi bir sistem uyguluyor.  

Yazarın muhteşem Türkçemizi çok mükemmel bir şekilde kullandığı, kolay anlaşılırlığı; sol kültür zemininde icra-i faaliyet eden bir kişinin eserinden alıntıladığı bir paragrafı okurken çok daha iyi anlaşılıyor. O’nun bu özelliği hem düşüncesine eleman kazandırmaktaki başarısını sağlıyor hem de aynı düşüncede olanlara örnek teşkil ediyor. Bilindiği gibi atalarımız, ‘öğüt verme, örnek ol’ demişlerdir. 

Gerçekten dil, milliyetçi düşüncenin en önemli meselesidir. Çünkü insan topluluklarını millet hâline getiren en önemli unsur ‘dil’dir. Din, dille birlikte aynı öneme sâhip olmakla birlikte, ikinci sırada  da yer alabilir. Çünkü dinimizi öğretmek için de dile ihtiyaç vardır. Peygamber Efendimiz buyuruyor: ‘Din nasihattir’ Nasihat dille yapılır. Ana dilini iyi bilmeyen, muhatabına anlaşılır şekilde nasihat edemez. Dinleyen de nasihati anlayamaz.

İkinci Bölümde milliyetçiliğin esasları, yerli ve yabancı sosyologlardan mısra-ı bercesteler alıntılanarak anlatılıyor. Bu bölümde Destan şâirimiz Niyazi Yıldırım Gençosmanloğu’nun (1929-1992) ‘Kahramanlık Türküsü’ başlıklı şiiri yer alıyor. 

Üçüncü bölümde ‘Türklerin Göçü’, dördüncü bölümde ‘Türklerin İslâmiyet’i Kabulü’ konuları işleniyor. İmam hatip liseleri ile ilâhiyat fakültelerinde okutulan İslam Târihi ders kitaplarında ve meraklı okuyucular için hazırlanan kültür kitaplarında, Türklerin nasıl ve niçin Müslüman olduklarına dair bilgiler yetersizdir. Tabiat gibi, târih ilmi de boşluk kabul etmiyor. Bir takım insanlar çıkıyorlar; Türklerin, Kuteybe bin Müslim gibi canavarlaşmış İslam ordusu kumandanlarının kanlı ellerinden canlarını kurtarmak için Müslüman olduğunu yazıp söylüyorlar. Ders kitaplarını yazanlara, ‘neden yok’ diye sorulduğunda; ‘müfredat programında olmadığı için’ cevabını veriyorlar. O program, 1940’lı yıllardan kalmadır. Müfredat programı -hâşâ- vahiyle mi gelmiştir ki kimse ekleme yapamıyor? Boşluk, kötü niyetli insanlar tarafından, önceki cümlede yer alan yanlış bilgilerle dolduruluyor. Derenin tek taşıyla dağın birkaç kuşu birden vuruluyor. Müslümanlar insan kasabı, Türkler mürâî olarak tanıtılıyor, Türklerle Müslümanların arası açılıyor, atalarını çok seven Türk gençlerini, İslâmiyet’ten soğutuyor.  Ve akıldânelik ediliyor: ‘Ey Türkler, atalarınız canlarını kurtarmak için, siz de atalarınız Müslüman olduğundan Müslüman oldunuz. Şimdi tehlike kalmadı… Haydi dönün eski dininize…’ Diyorlar. 

Yazar Cengiz, bu hassas meseleye dikkat çekmekle, eserinin değerini artırıyor. 

Bu bölümde de Mehmet Âkif Ersoy’un ‘Çanakkale Şehitlerine’ başlıklı şiiri yer alıyor. 

Aynı bölümde ele alınan ikinci husus; Türklük ve Müslümanlık meselesidir. Bir kuşun iki kanadı olan unsurları, nifak ateşi ile örselemeye çalışanlara; âyetlerden, hadislerden, İmam Mâturidî öğretisinden aldığı ilhamla ve Kur’ân-ı Kerîm’de sık sık kullanılan ‘siz hiç akletmez misiniz? (aklınızı kullanmaz mısınız)? Emri gereğince aklını kullanarak çözüm üretiyor. 

Bölüm, Necmettin Halil Onan’ın ‘Bir Yolcuya’ isimli şiiri ile sona eriyor.    

Beşinci bölüm ‘Ziya Gölap’te Türkçülüğün Târihi’, Altıncı Bölüm ‘İlk Türklerin Evreni’, Yedinci Bölüm ‘Mete’nin Toprağına Sâhip Çıkışı’, Sekizinci bölüm ‘Türk’üm Demek, Türk Gibi Düşünmek’ başlıklarını taşıyor.  ‘Türk Dili’ başlıklı Dokuzuncu bölümde; ‘Türk Dilinin Târihî Gelişimi’, ‘Eğitimde Türkçülüğün Yeri’ ve ‘Turancılık Anlayışı konuları işleniyor. Bu bölümün mola durağında Ziya Gökalp’ın ‘Ergenekon’ ve ‘Alageyik’ isimli şiirleri ikram ediliyor.

Onuncu bölümde: ‘Türk Etnisite mi Millet mi?’ başlığı altında ‘Türk Kelimesinin Nânâsı’, ‘Türk’ün Târihteki Yeri’,  ara başlıklarından oluşuyor. On birinci bölümde Mehmet Âkif’in Türk milliyetçiliği ile bağlantısı, şiirlerinden örneklerle belirtiliyor. On ikinci bölümde ‘Türkiyelilik’ On üçüncü bölümde ‘Şark Meselesi’ kavramları,  On dördüncü bölümde ‘Ülkücü Hareket ve 9 Işık Prensipleri’ anlatılıyor. ‘Komandolar’ meselesi,  ‘Dâvâya katılıp dönenleri Vurun’ sözü, Türkeş’in Evren’e mektubu’nun muhtevâsı hakkında bilgiler veriliyor. 

On beşinci ve son bölümde ‘Ülkücülük Nedir?’ sorusunun cevabı; Necmettin Hacıeminoğlu’nun ve Seyit Ahmet Arvasi’nin makalelerinden iktibaslarla, Prof. Dr. Mahmut Arslan ile yapılan röportajla geniş bir şekilde İşleniyor. 

Kitapta geçen isimler’ başlıklı bölüm, geniş kapsamlı bir ansiklopediden veya onlarca cilt kitaptan elde edilebilecek bilgileri, binbir çiçekten oluşmuş bir buket gibi sunuyor. 

Kaynaklar’ bölümünde 51 adet eserin, künye bilgileri var. 

13,5 X 21 santim ölçülerinde 304 sayfalık kitabın birinci baskısı Eylül 2018, ikinci baskısı, Ekim 2018’de okuyucuya sunuldu. 

BİLGEOĞUZ YAYINLARI:  Alemdar Mahallesi Molla Fenarî Sokağı Nu: 35/B Cağaloğlu, İstanbul. Telefon: 0.212-527 33 65 

Belgegeçer: 0.212-527 33 64  e-posta: [email protected]  www.bilgeoguz.com.tr

OĞUZHAN CENGİZ

Yazar ve yayıncı Oğuzhan Cengiz, 19 Mayıs 1959 tarihinde İstanbul’da doğdu. Ailesi Artvin'den göçtü, ilk ve orta öğrenimini İstanbul'da gördü. Üniversite yıllarında, 12 Eylül 1980 Darbesi öncesi, siyasî mücâdelelerde aktif olarak yer aldı; İstanbul Ülkü Ocakları Yönetim Kurulu üyeliğinde bulundu. 1978 yılında girdiği hapisten 1990'da çıktı. Sağmalcılar, Maltepe Askerî Cezaevi, Paşakapısı, Edirne, Malatya Sakarya'da hapis yattı. Hapisten çıkınca Sakarya'da Serdivan Anadolu Lisesi’nin kantinini işletti.

1991'de İzmit-Gebze'de kullanılmış ev eşyaları ticareti yapan şirket kurdu. 1993'te büro mobilyaları işine girdi. 1998'de iflas etti. 1999'da Çin Halk Cumhuriyeti’ne iş gezisine çıktı. Çin'den havaî fişek ithaline başladı. İşini ortağına devrettikten sonra, 2002'de, gazeteci Arslan Tekin'le haftalık Türk Haber Gazetesi’ni çıkardı. 25. sayısından itibaren gazetenin ‘genel yayın müdürlüğü'nü üstlendi. 56. sayıda gazete kapandıktan sonra Bilgeoğuz Yayınlarını kurdu. Bilgeoğuz Yayınları çatısı altında Fosil ve Bilgecan adlarıyla da kitaplar yayınlanlamaya başladı.

Hapishane günlüklerini yayınladı, biyografik çalışmalar yaptı.

Eserleri: Yanıkkale (Cezaevi günlükleri, 2001; ekli 7. Baskı 2005), Kapıaltı (Cezaevi günlükleri, 2004; ekli 13. baskı 2005), Sürgündeki Derviş (Özbekistan Erk Partisi lideri Muhammed Salih hakkında, 2005), Bir Yıldız Kaydı (12 Eylül öncesi olaylarında öldürülen kardeşi Erhan Cengiz hakkında, 2005), Teşkilât Ercan (Ülkücü işçi Derneği İstanbul Şube Başkanı Ercan Poyraz hakkında, Yavuz Selim Demirağ ile, 2006), Okul ve Aile Etkinlikleri Antolojisi (2008), Arşiv Belgelerinde Gün Sazak (2009) Başkan Recep Haşatlı (MHP İstanbul il Başkanı Recep Haşatlı hakkında,2009. Devlet Bahçeli: 2013, Ekmelettin İhsanoğlu: (2014.) (Atilla (2016), Cengiz Han (2016), (Timur (2017), Mete Han (2017), İz Bıraktılar (2018), Zindan Okumaları (2018). Türk Milliyetçiliği ve Ülkücülük (2018)

KUŞBAKIŞI

TÜRKOKRATİA Avrupa’da Türk İmajı:

Dr. Esra Özsüer’in hazırladığı 13,5 X 21 santim ölçülerinde, 376 sayfalık kitap, târihteki Türk imajına farklı bir bakış sunuyor.

Türkler, târih sahnesine çıktıkları ilk zamanlardan itibâren farklı sıfatlarla anılmıştır. Savaşçı kimlikleri, mücâdeleci ruhları, teşkilâtçı yapıları ve şüphesiz Müslüman oluşlarıyla Türkler, târihçilerin en çok ilgilendikleri topluluklar arasındadır. Türklerin kim olduğunu anlama gayreti birçok farklı bakış açısını da beraberinde getirmiştir. Doğu’daki Türk imajıyla Batı’daki Türk imajı bâzen birbirine benzer, bâzense birbirinden çok farklıdır. Bu mânâda net ve kesin bir Türk görüntüsünü, Türklerin kim olduğunu ortaya koymak ciddî bir çalışma gerektirmektedir.

Dr. Özsüer, Atina’da yaşadığı uzun yıllar boyunca Türkiye’de, Avrupa’da ve Yunanistan’da konuyla ilgili erişilebilen bütün yazılı kaynaklardan faydalanarak bu eseri hazırladı. Eserde; Türk ve Osmanlı ifâdeleriyle Türk ve Müslüman ifadelerinin birbirleriyle iç içe geçtiği vurgulanıyor.  

KRONİK KİTAP:  Ömer Avni Mahallesi, Balçık Sokağı Nu: 6 Gümüşsuyu, Taksim – İstanbul.Telefon: 0.212-243 13 23, Belgegeer: 0.212-243 13 28 e-posta: [email protected]  // internet: www.kronikkitap.com  

KENDİSİNİ SATAN YAZAR…

2010 yılında Robin Sharma’nın ‘Ferrarisini Satan Bilge’ isimli kitabı; çok satmış, çok konuşulmuştu. 

Sharma’ya özeden, Türk olduğunu iddia eden bir yazar bozuntusu, -Ferrarisi olmadığı için-  kendisini satmış ve çok konuşulacağı ham hayaliyle bir kitap yazmış. Kitabında; fanatik Ermenilerin yalanları arasında yer alan (sözde) soykırım olayında ölenlerin ve hayatta kalanların hikâyelerini anlattığını belirtiyor. 

Yazar bu hikâyeleri, ‘Batı Ermenistan’da arayıp bulduğunu söylüyor. ‘Batı Ermenistan’ dediği yer, Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi… 

Anlaşılan o ki mâlum zatın hayalhânesi, alabildiğine geniş. Bu sebeple iki omuzu arasında bulunan, ‘kafa’ denilen yerde, akıl ve zekâ denilen nesnelere yer kalmamış. 

Bay Kemal Yalçınyan efendinin aklı da hâfızası da 1915 olaylarının öncesine gidememiş. Bu sebeple 1782'den 1915’e kadar 133 yıl boyunca Ermeni terörist-katillerin öldürdükleri Müslüman Türkler hakkında üç maymun oluvermiş.

Ermenilerin 1905 yıldız baskınında katlettikleri 26 Müslüman Türk'ün hayat hikâyelerini de öğrenmeyi akıl edememiş.

Peki... 1973-1985 yılları arasında Ermeni terör örgütlerinin katlettiği 40'dan fazla diplomatımızı da mı hatırlamıyor?

Ya 26 Şubat 1992 Hocalı Katliamını? Onu da mı hatırlamıyor?

Vah vah... Çok çabuk bunamış.

1915'i de hatırlamadığı muhakkak. Aldığı bahşişlerin yüzü suyu hürmetine, uydurup uydurup yazmış... Fanatik Ermeni yalanları değil mi? Akıl da gerekmez, zekâ da, hâfıza da...

Bay Yalçınyan efendi, 7 Ağustos 1982 târihinde, Ermeni katillerle aynı soydan gelmiş olmanın utancını taşıyamadığı için üzerine benzin dökerek kendisini yakan Artin Penik olayını da bilmiyor. 

Bilse sorardı, kendisine yardımcı olacak binlerce kişi çıkardı.
Bilmediği için sormaz, sormadığı için de bilmez. Bu nasıl araştırmacı yazarlıktır?
Ancak uydurduğu yalanlar karşılığında aldığı bahşişlerle geçiniyor.
Onun mumu, yatsıdan önce sönecektir.

Türk devletine, milletine sadakatini devam ettiren Ermeni asıllı vatandaşlarımız, Yalçınyan’ın yazdıklarından utanıp kendinizi yakmaya kalkışmayınız. Bize, Artin Penik’in acısı yetiyor.

İYİ PSİKOPATIN BAŞARI REHBERİ:

Hepimizin çevresinde korkusuz, tuttuğunu koparan, kendine güvenen, başarılı insanlar vardır. Fakat çoğumuz bu özelliklerin psikologların ‘psikopatik kişilik’ dedikleri bir farklılıklar sergilediklerini, ‘kötü’ psikopatların yanı sıra ‘iyi’ psikopatların da olduğunu bilmez. 

Eylül 2018’de yayınlanan 13,5 X 21 santim ölçülerinde 408 sayfalık kitabın yazarı Profesör Kevin Dutton, bütün ömrünü psikopatları inceleyerek geçirmiştir. İngiliz Özel Kuvvetler kahramanı Andy McNab’le de bir araştırma esnasında tanışmış ve onda keşfettikleri, profesörü şaşırtmıştır. McNab’e psikopat teşhisi konmuştur. Fakat o bir iyi psikopattır. Kötü psikopatların aksine gaddarlık, korkusuzluk, vicdan ve empati gibi özelliklerini içinde bulunduğu durumlara göre ayarlayabilir ve olabileceğinin en iyisi olmak için bu özelliklerini kullanır.

 Solina Silahlı’nın Türkçeye çevirdiği bu eğlenceli kitap, Andy McNab’in sıra dışı ve çok çeşitli tecrübelerini Kevin Dutton’ın çözümleme yeteneğiyle birleştirerek iyi psikopatların ne açılardan farklı düşündüklerini ve bunun sizin için ne ifâde ettiğini anlatıyor. 

PEGASUS YAYINCILIK TİCARET VE SANAYİ LTD. ŞTİ.

Gümüşsuyu Mahallesi, Osmanlı Sokağı Nu: 27/9 Taksim, İstanbul. Telefon: 0.212- 23 50   

Belgegeçer: 0.212-244 23 46  e-posta: [email protected]  //  www.pegasus.com  

KISA KISA / KISA KISA…

1- TÜRK BOYLARININ DESTANLARI: Prof. Dr. Karl Reıchl-Doç. Dr. Metin Ekici / Türk Dil Kurumu Yayınları. 

2-SIZI: Canan Tan / Doğan Kitap

3- ETKİYA: Derviş Kahraman / Toprak Kitap.

4- MÜTÂREKE YILLARINDA İSTANBUL: Ahmed Cemaleddin Saraçoğlu / Kitabevi Yayınları / Mehmet Varış. 

5-ABDÜLHÂMİD’İN KURTLARLA DANSI: Mustafa Armağan / Ketebe Yayınları. 

DERKENAR:

BERCESTE METİNLER

Cemil Meriç, Cumhuriyet Devrimizin en büyük kalem üstadlarından biri. Kelimenin gerçek mânâsıyla mükemmel bir üslûp sâhibi. Doğu ve Batı edebiyatını ve kültürünü, insanı şaşırtacak derecede derinlemesine bilmesi O’nun husûsiyetleri arasında. Fakat en büyük husûsiyeti, bildiklerini, öğrendiklerini bize çok kıvrak, çok renkli, çok büyüleyici bir Türkçe ile anlatmasıdır.

O’nu okumayanlar zarardadırlar. Çünkü Cemil Meriç'i duya duya, doya doya okumak hem Türkçe'mizin güzellikleriyle doğrulmak, hem de bir fakülte diplomasıyla aydınlanmak demektir.

Cemil Meriç, ‘Bu Ülke' isimli eserinde: ‘Kāmus, bir milletin hâfızası, yâni kendisi; heyecânıyla, hassâsiyetiyle, şuûruyla. Kāmusa uzanan el nâmusa uzanmıştır. Her mukaddesi yıkan Fransız ihtilâli, tek mukaddese saygı göstermiş, kāmusa…' diyor. 

***

 ‘…Batı'nın silâhlı saldırısını püskürtmüş, Batılılaşma sevdâsından kurtulamamıştık. Avrupa vazgeçmemişti avından. Aydınlar devrilen hisarlar karşısında sevinç çığlıkları atıyordu. Düşmanın teslim alamadığı tek kale almıştı: hâfıza, yâni dil. Bugünü düne bağlayan köprü uçurulmadıkça târihten kopamazdık… 

Müstağripler (Garpperestler), zaferin sarhoşluğuyla bedâhetlere meydan okurlar. Hiçbir ülkenin eşine rastlamadığı bir vandalizme inkılâp adı verilir: Dil İnkılâbı. Dil İnkılâbına dil uzatmak, devlete karşı koymaktır. Aydının tek hürriyeti vardır: dili tahrîp. Mektepler nesillerin hâfızasını nesebi gayr-ı sahih ‘tilcik’lerle doldurur. Güdümlü basın bu yıkıcılığa alkış tutar. Dudaklarında tılsımlı bir kelime: İnkılâp. Ve arkalarında Batı…

Dil'de inkılâp olmaz. İhtiyar târih dünyânın hiçbir ülkesinde böyle bir çılgınlığa şâhit olmamıştır.

Dil ki bir milletin değil, belki bütün medeniyetin ifâde vâsıtasıdır; herhangi bir fert veya topluluk, dünün, bugünün ve yarının bu ortak hazînesine el uzatmak salâhiyetini kimden ve nereden alıyor? 

‘Elbette ki her dil, yeni bir mefhûma, yeni bir karşılık bulmağa çalışacaktır. Çılgınlık, dilin öz malı olmuş lafızları, kökleri Arapça ve Farsçadır diye kovmaya kalkışmak. Birincisi inşâ, ikincisi tahrîp. Cedlerimiz, buldukları yeni kelimeleri devlet zoruyla kabul ettirmediler. Her buluş bir teklîfti sâdece. Osmanlı'nın ‘tilcik’ üretmeğe mêmur ulemâ-i rüsûmu yoktu. 

Genç hâfızalara yerleştirilen ‘tilcik’ler üredikçe üremiş, nesillerin zevk selâmetini bozmuş, onları târihlerinden ve mukaddeslerinden koparmıştır. Bu ülkenin aydınları yıllarca tek hürriyet tanımışlar: Dillerini tahrîp hürriyeti. Tefekkür yasaklanmış, irfâna sadâkat, vatan ihâneti sayılmıştır. Zekâları felce uğratan bir devrimdir bu. Zaman zaman halkçılık, milliyetçilik, ilericilik ve benzeri mefhûmların arkasına saklanmıştır. Bu çılgınlığı solun cılız omuzlarına yüklemek yanlış. Suç hepimizin! Hepimizin, yâni minnacık çıkarları uğruna bir avuç mîrasyedinin karârlarına kafa tutmayan cebin ve iz'ânsız bir intelijansiyanın!

(Cemil Meriç: Mağaradakiler, İletişim Yayınları, İstanbul 1997, s: 263-270.)