Etnik kökene dayalı milliyetçilik akımları 19. yüzyıl başlarında, özellikle 1789'da Fransız Devrimi'nden sonra ortaya çıkmıştı. Bu olgu toplumları zehirleyici, halkları biri birine düşüren bir olgudur. Eski İstanbul Patriği Gennadius şöyle demiştir:“Vakıa dilim Yunancadır, ama ben hiçbir zaman Yunanlı olmadım. Çünkü Yunanlıların inandığına ben inanmam. Ben, adımı inancımdan alırım. Bana kim olduğumu sorarlarsa cevabım şudur: Hıristiyanım

Kurtuluş Savaşımızın başlangıcındaki Kürt isyanlarından bugüne Ankara’ya Kürt sorununu tanıması için baskı yapılmaktadır. 1920 yılından 1938’e kadar gerçekleşen on dokuz Kürt isyanının ve 1978’den bugüne yaşanan PKK terörünün hedefi aynıdır: Türk Devletine bir Kürt sorunu kabul ettirip, Türkiye Cumhuriyeti topraklarının parçalanması. Atatürk döneminde Kürt isyanları en sert şekilde bastırıldı. Sorun Kürt sorunu olarak değil, İngiliz ve Fransızların Türk Milleti ve devletini parçalamak için yaptığı kışkırtmalar ve aşiret düzeni olarak ele alındı. 1980 sonrası yaşanan PKK terörü de Kürt sorunu olarak ele alınmadı 1800’lerden itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda 30 civarında Kürt ayaklanması olmuştur. Bunlar aşiret beylerinin devlet otoritesiyle egemenlik paylaşımı mücadelesinin sonucu oluşmuştur. Ancak Emperyalistlerin 1850’lerden itibaren Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yaptığı faaliyetler sonucu, bu hareketlerde Kürtlük öğesinin de kullanılmaya başlamıştır.

Önemli Kürt isyanları : Babanzade Abdurrahman Paşa isyanı (1806-1808 Süleymaniye)  Babanzade Ahmet Paşa isyanı  (1812 Süleymaniye)  Zaza Aşiretleri isyanı (1818-1820 Dersim)  Revaduz Yezidi isyanı (1830-1833 Hakkari ve çevresi)  Mir Muhammed isyanı (1832-1833 Soran)  Kör Mehmet Paşa isyanı (1830-1833 Erbil, Musul, Şirvan)  Garzan isyanı (1839 Diyarbakır)  Bedirhan Bey isyanı (1843-1847 Hakkari ve çevresi)  Yezdan İzzettin şer isyanı (1855 Bitlis)  Bedirhan Osman Paşa isyanı (1877-1878 Cizre ve Midyat)  Şeyh Ubeydullah isyanı (1880 Hakkari şemdinli)  Emin Ali Bedirhan isyanı (1889 Erzincan)  Bedirhani Halil ve Ali Remo isyanı (1912 Mardin)  Molla Selim ve Şeyh Şehabettin isyanı (1913-1914 Bitlis dir.

II. Abdülhamit, bu Kürtlerden Hamidiye Alaylarını kurarak Ermenilere karşı kullanmıştır. Bu alayları İstanbul’da açılan, beş yıllık hizmet veren “Aşiret Mektepleri” izlemiştir. II. Abdülhamit bu okullarda kendisine bağlı Kürt asker ve sivil bürokratları yetiştirmiştir. Buraya alınan çocukların tamamı aşiret reisi, bey ve ağaların çocuklarıydı. Buralarda yetişen çocuklar ileride Kürt isyanlarının başında yer almışlardır

Kurtuluş savaşımızdan bugüne kadar emperyalizmin Ortadoğu’daki planları kesinlikle değişmemiştir: Bölgede bir Kürt devleti kurdurarak Türk, Arap ve Fars devletlerini parçalamak. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemi Kürt isyanlarının ortak özelliğidir Emperyal devletlerin Türk Devletini zayıf düşürmek için bu isyanları desteklemesi ya da bizzat organize etmesidir. İkincisi, şehirleşememiş Kürt kitlelerin uluslaşma sürecine direnen aşiret şeyhleri ve beylerinin güdümüyle hareket etmeleridir. CUMHURİYET DÖNEMİ  1938 e kadar oluşan Kürt isyanları: Nasturii İsyanı 1924  Şeyh Sait isyanı 1925  Raçkıtan ve Raman isyanı  1925  Sason isyanı 1925  Ağrı isyanı 1926  Koçuşağı isyanı 1926  Mutki  isyanı 1927 İ kinci Ağrı isyanı 1927  Bicar isyanı 1927  Asi Resul isyanı 1929  Tendürük isyanı 1929  Savur isyanı 1930   Zeylan isyaı 1930   Oramar isyanı 1930   Üçüncü Ağrı isyanı 1930   Pülümür isyanı 1930   Dersim isyanı 1937-1938 dir.

Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı'dan koparılan Suriye ve Lübnan Fransız, Irak ve Filistin ise İngiliz mandasına girdi. Onlar da gitti ama yerlerine gelen krallar da, radikal totaliter rejimler de halklara mutluluk ve huzur getirmedi. Büyük Arabistan Krallığı kurmak isteyen Şerif Hüseyin ise emeline nail olamadı ve onun tahtına can düşmanları olan Suudiler geçti

Büyük Türkçü ve ATATÜRK'ün de çok saygı duyup sevdiği kişi olan Ziya Gökalp bakınız  ne diyor: “ Türklerle Kürtler bin senelik müşterek din, müşterek tarih, müşterek bir coğrafya neticesi olarak hem maddi, hem manevi bir surette birleşmişlerdir. Bugün ise müşterek düşmanlar, müşterek tehlikeler karşısında bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak müşterek bir azim ile kurtulabilirler. O halde büyük bir kanaatle diyebiliriz ki bu iki halkın birbirini sevmesi her iki taraf için hem dini, hem siyasi bir farizedir. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir, Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir.” Bin yıldır tek bir millet olan Türkler ve Kürtler müşterek vatanda kardeşçe yaşamak istiyorlar. Bunca teröre, bunca kışkırtmaya rağmen ülkemizde etnik bir çatışma çıkmamasının sebebi de tarihten ve inançtan gelen müşterekliğin tabii bir sonucu değil midir?

Türklerle Kürtlerin kültür ve tarihlerinin birbirine karıştığını ve bu iki unsuru biri birinden ayırmanın ne Türklere ne de Kürtlere fayda vermeyeceği anlaşılmıştır. Bakın Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalı yıllardır yayında ve bu yayın nedeniyle bir bölünme olabileceğinden kimse söz etmiyor artık. 40 sene önce “Kürtçe yayın yapan bir televizyon kanalı kurulacak” denilseydi hiç kimse bu sözlere inanmayacağı gibi, bunu söyleyenin başına da olmadık belalar gelirdi.

Ayrıca İnsan hakları açısından bir insanın ana dili ile konuşma özgürlüğünün elinden alınmış olması da büyük bir talihsizlikti. Artık Ülkemizde insanlar ana dilleri ile konuşabildikleri gibi ana dillerinde şarkılar türküler de icra edebilmektedirler “Türk Devrimi, Kürt halkının büyük bölümünü ülkeyi yabancı işgalcilerden kurtarmak için içtenlikle ve omuz omuza mücadele etmek üzere harekete geçirdi. Kürtler bununla, son derece yüksek bir yurtseverlik duygusu ve doğru bir siyasi anlayış ortaya koydular. Türk devriminin sıcak yıllarında Mustafa Kemal’le beraber bu devrimi başlatanların büyük bir kesimi Kürt’tü. Örneğin, devrimin başlangıcının en önemli olaylarından biri olarak değerlendirilen Erzurum Kongresi’nin sekiz kişiden oluşan yönetiminde üç Kürt vardı “Kürtler, Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından itibaren yaptığı çalışmaların ve giriştiği savaşımların destekçisi olmuşlardır. Erzurum Kongresi büyük ölçüde Kürt aşiretlerinin desteği ve katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Kürtler Kurtuluş Savaşı’na katılmış ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda etkin rol oynamışlardır. Kurtuluş Savaşı döneminin her aşamasında ve BMM hükümetleri altında Kürtlerin haklarına saygılı bir politika izlenmiştir.

Merhum Alparslan Türkeş'in tarihe altın harflerle kazınmış Kürtlerle alakalı sözlerini unutmamız mümkün mü? ''onlar ne kadar Kürtse bizde o kadar Kürdüz, biz ne kadar Türksek onlarda o kadar Türktür.