Her milletin kendilerine özgü tarihsel ve karakteristik bir takım özellikleri vardır. Dolayısı ile her millet kendilerinden sonra gelecek yeni neslin sahip olunan özellikler çerçevesinde yetişmesini amaçlayarak bu doğrultuda çalışmalar yapar.

Türk milletinin tarihi binlerce yıllık, dil, din, kültür, ahlak, devlet yönetimi, bilgi birikimi, deneyim vb tecrübelere dayanmaktadır. Türk milleti de doğal olarak kendisinden sonra gelecek olan yeni neslin binlerce yıllık geçmişe sahip niteliklere sahip olmasını arzu etmektedir. 

Türk insanı her şeyden önce kendisine güvenmeli ve çok çalışmalıdır. Çok çalışmadan başarılı olmak mümkün değildir. Dünyada bunun bir örneği yoktur. Türk milleti için örnek alınacak kişiler son derece hassas bir biçimde araştırılıp karar verildikten sonra yeni neslin önüne konmalıdır. Yeni nesil rol modelini doğaçlama kendisi bulmamalıdır! Bu sorumluluk başta eğitim bakanlığı ile devlete aittir. 

Peki, günümüzde rol model nedir? Yaşantıları, düşünceleri, giyim tarzları, tavır, tutum ve davranışları ile toplumda öne çıkarak örnek alınan isimlere rol model denilmektedir.

Türk toplumunda en temel eksikliklerimizden birinin de bizim içimizden çıkarak dünyaya rol model olmuş insanlarımızın var olmasına rağmen kendimizin bile yeterince tanımadığımız gerçeğidir. Bunu hep düşünmüşümdür.  

NASA ile yürüttüğü projeler kapsamında Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi olan Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’ın Türk Dünyasında Yeni Neslin Rol Modeli Olması gerektiğini düşünüyorum!

Hüseyin Yılmaz kim midir? Gelin hep birlikte Hüseyin Yılmaz’ı kısaca tanımaya çalışalım…

İşte;  Denizli’nin Acıpayam Kasabası’nın Yumrutaş köyünde gariban yoksul bir çoban olan Hüseyin Yılmaz’ın NASA’ya uzanan bin bir zorluk ve maceralarla dolu hayat hikâyesi… 

1926 doğumlu Hüseyin Yılmaz, Denizli’nin Acıpayam Kasabası’nın Yumrutaş köyünde çobanlık yapan gariban yoksul bir Anadolu çocuğudur. Dört yaşında annesini,11 yaşındayken de babasını kaybetmiştir. 1933-1935 yılları arasında köyünün üç sınıflı ilkokulunda okuyan Hüseyin, 4. ve 5. sınıfları kasabada okuyabilmek için epey çaba harcamış fakat bir türlü istediği neticeyi elde etmeyi başaramamıştır. 

Küçük Hüseyin, bu süreçte hiç yılmayarak asla okuma hedefinden vazgeçmemiştir. Hüseyin bir gün bir yolunu bulup Acıpayam Kasabası’na giderek 4. ve 5. sınıfları burada okuyabilmek için babasının tanıdığı bir fırıncıdan velisi olmasını ister. Bunu duyan babası, gerek yoksulluktan, gerekse Hüseyin’in cılız bir çocuk olmasından dolayı hastalanmasından korkarak onu tekrar köye götürür. 

Daha 10 yaşında köylerini ziyaret eden ilk kamyonun motorunu inceleyen Hüseyin, uçakların da bu şekilde pervaneleri olduğunu öğrenir ve rüzgâr gücünün bir araçta da kullanılabileceğini düşünür. Köyde okulsuz geçen dönemde 4 tekerlekli bir araç tasarlar. Bunu daha sonra Amerikan gazetelerine “pervaneli aracı hareket ettirmek epey zor oldu, ama sonunda başarmıştım!” şeklinde anlatmıştır. Babasını kaybettikten sonra 1938 yılına kadar ablası ve eniştesiyle köyünde yaşamıştır. 

Bu süreçte yine her sene okumanın yollarını aramak için evden birçok kez kaçmıştır. Hüseyin’in okula gitme tutkusu çok güçlüdür. Ancak buna imkânları olmayan ablası ve eniştesi bu isteğe imkânsızlıkları nedeniyle her zaman karşı çıkarlar. Öyle ki bu durum tehdit ve dayağa kadar gitmiştir.  Büyük bir tartışmanın sonunda ablasının evini terk eden Hüseyin, amcasının yanında kalmaya ve çobanlık yapmaya başlamıştır. 

Ancak asıl amacının okumak olduğunu hiçbir zaman unutmaz. Denizli’nin Acıpayam ilçesindeki görevli öğretmenler bir gün Yumrutaş köyü yakınlarına pikniğe giderler. Öğretmenler piknik yaparken keçilerini otlatan küçük bir çoban çocukla karşılaşırlar. Çobanı yanlarına davet edip yiyecek ve çay ikram ederek ismini sorarlar. Küçük çoban ürkek bir sesle adım Hüseyin der. Hüseyin’le bir süre sohbet eden öğretmenler, çocuğun çok zeki olduğunun fark ederler. Kendisindeki yeteneği ve okuma arzusunu da gören öğretmenler, Hüseyin’i Denizli’ye parasız yatılı okula götürmeye razı olurlar. 

Hüseyin bu süreçte Acıpayam’dan Denizli’ye gitmek için bir kamyona biner. Bu kamyonun sahibi onun hayatını değiştirecektir. Bu kişi, Denizli’nin varlıklı bir iş adamı olan, fabrikası için Acıpayam’dan un alımına giden Ali Rıza Kaşıkçı’dır. Çocukları olmayan Ali Rıza Kaşıkçı, Hüseyin’i evlat edinmek ister. “Sen benim oğlum ol, ben sana fabrikada kâtiplik de veririm” der. Hüseyin, “kâtip olmam, ben okumak istiyorum. Okutacaksan senin oğlun olurum, okuyamazsam o zaman gelir senin fabrikanda kâtip olurum” diye cevap verir. 

Kardeşinin kızını evlat edinmiş olan Ali Rıza Bey’in eşi, Hüseyin’i de evlat edinmesine karşı çıkar. Bunun karşısında Ali Rıza Bey’in annesi devreye girerek, diğer erkek çocuğu Yaşar’la birlikte bu çocuğa kendisinin bakıp okutacağını söyler. Bunun üzerine Hüseyin’in eğitim hayatı böylece başlamış olur. 

Hüseyin, Ulusal Parasız Yatılı sınavını kazanarak girdiği İzmir Buca Orta Okulunda okurken yaz tatillerinde eve kalın kalın üniversite düzeyindeki kitaplarla gelmektedir. Ceplerinde sürekli vidalar, kablolar, bobinler taşımakta, bahçedeki ahırda sürekli çalışmalar yapmaktadır. 

Bir süre sonra katıldığı bir matematik yarışmasında Hüseyin’e bir kitap hediye edilir. Hüseyin kitabı bir gecede bitirir. Ertesi gün Fen Bilgisi öğretmenine gider, “Bu kitapta eksiklik var” der… Öğretmen şaşırır. Çünkü Hüseyin’in bahsettiği eksiklik, “Görecelilik Teorisi”  hakkındadır. 

Hüseyin söz konusu teorinin önemli bir parçasının kitapta olmadığını fark etmiştir. Fen öğretmeni konuyu İTÜ’nde kendi hocası olan rahmetli fizik profesörü Nusret Kürkçüoğlu’na mektup yazarak iletir. Nusret hocadan şu yanıt gelir: “Hüseyin liseyi bitirince İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği’ne gelsin.” 

Hüseyin liseyi bitirdiğinde ailenin fabrikası yanar, yanan fabrikanın yeni elektrik tesisatını o yapar. Hüseyin liseden mezun olmasının ardından doğruca İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Mühendisliği’ne gider. 

İstanbul Teknik Üniversitesi Elektrik Bölümü’nü birincilikle bitirir. İTÜ’deki çalışmaları sırasında, Maxwell Teorisinde şaşırtıcı bir ikilik (duality) olduğunu gösterir ve bitirme tezi olarak yaptığı bu çalışma Fransız hocası Marcel Fauche tarafından Sorbonne Üniversitesi’ne ve Amerika Boston’daki Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde (MIT) görevli Prof. Dr. Morse’a gönderilir. Prof. Dr. Morse’dan şöyle bir cevap gelir: “Hüseyin’in bu yaptığını 5 sene önce bir grup buldu. Bunu Hüseyin’in tek başına bulması olağanüstü bir şey der. 

Türkiye Fulbright Komisyonu başkanı William M. Lauman da Yılmaz’ı dünyanın en prestijli üniversitelerinden, Massachusetts Institute of Technology’ye (M.I.T.) yönlendirir. 1951’de iki üniversiteden burs ve kabul alan Yılmaz, M.I.T.’ye gitmeyi tercih eder. Bir gazete kampanya yapar ve toplanan parayla Hüseyin Amerika’ya giden bir gemiye bindirilir.

 Hüseyin, MIT’te Prof. Dr. Morse’un karşısına geçer. Morse, Hüseyin’in tez hocası olacak ama Hüseyin’in İngilizcesi de iyi değil. Anlayamıyor pek Morse’un dediklerini. Hocasına “Write on the blackboard” der. Prof. Dr. Morse da Hüseyin’in tez konusu olacak konuyu tahtaya yazar. Hüseyin tahtada yazılanları defterine geçirip üniversiteden ayrılır. MIT’te genelde tez konuları 5 seneden daha fazla bir sürede zar zor bitirilebiliyor olmasına rağmen Hüseyin çalışmasını 3 ay sonra bitirip hocasının karşısına çıkar. 

Prof. Dr. Morse, birkaç gün sonra tezi inceleyip Hüseyin’i çağırır. “Senin tezin bitti. Ancak burası MIT. Biz burada böyle hemen doktora diploması veremeyiz. 

Sen git istediğin dersleri al, 2 sene sonra gel” der. Bu süreçte Prof. Dr. Phillip Morse’un araştırma asistanı olarak akademik hayatına başlar. Hüseyin 2 sene sonra doktorasını alıp bu kez Princeton Üniversitesi’ne gider. 

Orada ünlü fizikçi Albert Einstein ile birlikte çalışır. Dr. Yılmaz’ın araştırma konuları fazlasıyla geniştir. Özellikle kütle çekim teorisi üzerine çalışan Yılmaz, sonradan renk algısı ve konuşma-algılama konularına da ilgi duymaya başlar ve renk algısına yönelik yeni bir teori geliştirir. 1954-1956 yılları arasında New Jersey’de bulunan Stevens Teknoloji Enstitüsü’nde (Stevens Institute of Technology) Yardımcı Doçent olarak görev yapan Dr. Yılmaz, 1956’da Kanada Ulusal Araştırma Konseyi’ne kabul alır. 

1957 yılında Sylvania Electric Products şirketinde çalışmaya başlar. 1958-1959 yıllarında Princeton İleri Araştırmalar Fakültesi’nde (School for Advanced Studies), buranın direktörü olan ünlü teorik fizikçi Dr. J. Robert Oppenheimer ile çalışmalar yürütür. 

1958 yılında, çalışmalarını yakından takip ettiği Albert Einstein’in Genel Görelilik Teorisi’nin zayıf alanlarla ilgili teorisinde eksikler tespit eder ve bunu bir mektupla kendisine bildirir. Bu teoride, Einstein’ın Genel Görelilik Teorisi’nin zayıf alanlarla ilgili açıklamasının genellenmesi üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak mektup ulaşmadan Einstein ölür. 

Yılmaz’ın Genel Görelilik Teorisi’nin zayıf alanlarının zayıf alanları ile ilgili mektubu ünlü bir bilim dergisinde yayımlayınca akademik dünyada adeta kıyamet kopar. Bilim dünyası ikiye bölünür ve Einstein’in kuramına karşı Yılmaz kütle çekim kuramı da böylelikle literatüre girer. 1959 yılında, “maser” (uyarılmış radyasyon emisyonu ile çoğaltılmış mikrodalga) kullanarak Genel Görelilik Teorisi üzerine yaptığı çalışmaları nedeniyle Kütle çekim Araştırmaları Vakfı Ödülü’ne layık görülür. 

1962 yılında Cambridge, Massachusetts’de bulunan Arthur D. Little şirketinde üst düzey yönetici olarak çalışmaya ve aynı zamanda M.I.T.’de Biyoloji Bölümü’nde araştırmalar yapmaya başlar. Bu yıllarda NASA (Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi) ile bir proje yürütmekte olan Yılmaz, konuşmaları kodlayan elektronik bir cihaz geliştirir. Bu çalışma, o yıllarda geliştirilmeye başlanan sesli komut sistemidir. NASA bu projeyi astronotların uzay gemilerini komut vererek yönetebilmeleri için başlatmıştır.

 Bugün dünyada çok popüler olarak kullanılan Siri, Google Now, Cortana gibi bütün programlardaki sesli komut sistemin mucidi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz’dır. Hüseyin Yılmaz ve ekibi, bu çalışmayı duyma engelli çocuk ve yetişkinlerin, konuşma yetilerini geliştirmek için de kullanmaya karar verirler. Konuştuklarını bu cihazla görebilen duyma engellilerle çalışmaları sonucunda, konuşma yetilerinin gelişmesinde önemli bir gelişme kaydederler. Yılmaz, 1965 yılında Boston’da bulunan Northeastern Üniversitesi’nden fahri profesörlük alır.

Konferanslarından birisini dinlemeye gelen Karen Hanım’la evlenir. 3 çocukları, daha sonra da torunları olur. 1969 yılında Winchester, Massachusetts’de kurduğu Algı Teknolojileri Şirketi (Perception Technology Corporation) NASA ile başarılı projeler yürütür. Yılmaz, Amerikan devletinin pek çok kurumu için konuşma tanıma ve sesli komutla ilgili ArGe projelerine imza atar. 1970’lerde bilim felsefesi ile ilgilenmeye başlayan Hüseyin Yılmaz, 1990’larda ise Tufts Üniversitesi Elektro-Optik Araştırma Merkezi ve Japonya’daki Hamamatsu Fotonik şirketine katılır. 

Denizli’nin Yumrutaş Köyü’nden yoksul, öksüz ve yetim bir çocuk olarak okuma aşkıyla yola çıkan Hüseyin Yılmaz, geliştirdiği ve adını verdiği kütle çekim teorisi ve fizik bilimine yaptığı önemli katkıları ile tarihe damgasını vurmuş son derece başarılı bir Türk profesördür. 27 Ocak 2013’te ise ABD’de vefat etmiştir.