“Türkçem Benim Ses Bayrağım” Karaman’da 733. Türk Dil Bayramı Etkinlikleri, Türkçeyi resmi dil ilan eden Karamanoğlu Mehmet Bey’in Ermenek ilçesindeki türbesinde düzenlenen törenlerle kutlandı. Türbenin ziyaret edilmesinin ardından Balkusan köyünde düzenlenen törenlere geçildi. Karamanoğlu Mehmetbey’in 13 Mayıs 1277’de Türkçeyi korumak amacıyla yayınladığı ünlü fermanın at üzerinde temsili olarak okunmasından sonra protokol konuşmaları yapıldı. Karaman Belediye Başkanı Kamil Uğurlu, “Bugün dünyada sanayide, kültürde var olmak istiyorsak, ticaret yapmak istiyorsak, güçlü olmak istiyorsak dilimize sahip çıkmak zorundayız. Türkçe bu gün eğer dünyanın en çok konuşulan dillerinden biriyse, bunda Karamanoğlu Mehmet Bey gibi dil duyarlılığına sahip, millet olma bilincine vakıf bir insanın katkısı büyüktür. Karaman, bu gün bu tarihi misyonunu devam ettirmek için kendi çapında kutlamalar yapıyor.” dedi. Türk Dili, yani Türkçe, kronolojik olarak tarihte çok gerilere kadar götürülebilen nadir dillerden olduğu gibi, kırk civarında lehçesi ile en az çeyrek milyar insanın konuştuğu, en yaygın, yaşayan dillerden birisidir. Türkçe, “medeniyet dili” seviyesine yükselebilmiş az sayıdaki yüksek kültür ve medeniyet dillerindendir. Türkçenin bu seviyeye yükselmesi elbette kolay olmamış, asırlar süren bir birikim ile elde edilebilmiştir. “Türkçem benim ses bayrağım” diyor Fazıl Hüsnü Dağlarca. İnsan olmanın, onurlu yaşamanın, bağımsız ve özgür yaşamanın yoludur Türkçem. İnsan, anasını sevdiği gibi sevmelidir anadilini. “Türkçem, ağzımda annemin sütüdür” diyor Yahya Kemal. Karamanoğlu Mehmet Bey’in ünlü fermanı, Anadolu’nun Türkleşmesi ve Türkçenin geniş bir coğrafyaya yayılıp bugün dünya dilleri arasındaki saygın yerini almasının ilk adımıdır. Ermenek, Karamanoğlu Beyliği’nin ilk yurt tuttuğu yerdir. Gelişip güçlenmesine bağlı olarak en büyük yatırımlarını Ermenek ve yöresine yapmıştır. Beyliklerde saray geleneği yoktur. Diğer Anadolu Beyliklerinde olduğu gibi Karamanoğulları da merkez olarak kullandığı Ermenek’teki ULU CAMİ, Beyliğin yönetim kadrosunun toplanma yeridir. Tol Medrese, Beyliğin üniversitesidir. Meydan Cami, Sipas Cami, Akçamescit, Karamanoğulları yapılarıdır. Günümüze dek ulaşan pek çok han ve hamam, Ermenek’te ki Karamanoğlu mirasıdır. Ala Köprü (Görmeli) ve Ermenek’i çevreye bağlayan 7 tane köprü Karamanoğlu mirasıdır. Karamanoğulları ailesinin mezarlarını 7 asırdır bağrında saklayan Karamanoğlulları Külliyesi Ermenek Balkusan köyündedir. Uzun Ortaçağlar boyunca Batı’da Latince, Doğu’da da Arapçanın lingua franca olması hasebiyle Türklerin de diğer İslâm milletleri gibi, ilmî eserlerini ana dilleriyle değil Arapça ile kaleme almış olmalarını tarihin kendi şartları içinde değerlendirilmesi icap etmektedir. İngiliz dilinin en büyük üstadı Shakspeare’in (1564-1616) on yedinci asrın başlarında, İngilizcenin henüz ilmî ve felsefî eserler için hakkıyla yeterli bir dil addedilmemiş olmasını, aynı asırda Leibniz’in ise Alman dilini felsefe ve bilim için kesinlikle yetersiz görmesini nazarı dikkate alacak olursak, Türkçenin, Arapçanın lingua franca özelliğine karşılık Divan Edebiyatı gibi sadece Türklere mahsus eşsiz bir edebiyatın tek dili olmasının anlamı daha iyi anlaşılmış olur. Türkler, pek az istisna hariç, zirve edebî eserlerini Türkçe kaleme almışlardır ki bu, büyük bir başarıdır. Ayrıca, Türkçe asırlar boyunca bir cihan imparatorluğunun dili olmuş, Osmanlı’nın cihanşümul vizyonu bu dil ile iplik-iplik örülmüştür. Yabancı kelimelerin dilimize girişi de tam bir istilaya dönüştüğüne dikkat çeken Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, “Gazete adları, TV kanal adları yanı sıra, TV’lerde program adları, apartman ve site adları, büyük satış merkezlerinin ve hatta mahalle aralarındaki dükkânların dahi adları diken gibi batan ve bu toprakların Türkiye olduğunu unutturan İngilizce kelimelerden seçilmektedir. Öğrenimini Türk Dili ile yapmak yerine İngiliz Dili ile yapmayı tercih eden üniversite sayısı her geçen gün artmaktadır. Öyle ki, devlet üniversiteleri dışında, yeni kurulan üniversitelerin hemen-hemen hepsinde tedrisat İngilizce verilmektedir. Bu durum ise, Türk Dili’nin üniversiteden kovulması, ilim âleminin dışına, sokağa atılması demektir. Bir dilin gelişebilmesi için mutlaka o dilde yüksek kültür ürünlerinin verilmesi gerekmektedir. Bu hale göre, kendisiyle ilim yapılmayan, felsefe yapılmayan, elit tabakanın dünyasından sökülüp atılan Türkçe nasıl olur da gelişebilir ve bir yüksek kültür ve medeniyet dili haline gelebilir? Kendi dilini küçümseyen ve “beyaz efendinin dili”ni yücelten bu tutum, gayet açık ve net bir şekilde, tipik bir müstemleke zihniyetinden başka nedir?” YÖK, doçentliğe yükseltme değerlendirmesi için hemen-hemen her bilim dalında yabancı dilde yayınlanmış makale ve kitaplara Türkçede yayınlanmış olanlara oranla çok daha yüksek puan vermekte olduğu işaret eden Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan, “Yabancı yayınlara bu denli gösterilen aşırı itibar, aynı zamanda Türk Yüksek Öğrenim Kurumu’nun, kendisinin en yüksek temsilcisi olduğu Türk üniversitelerine duyduğu gizli bir güvensizliğin de açığa vurulmasından başka bir anlam taşımamaktadır. Eğer güvensizliğinde kendisini haklı hissediyorsa bunun sebeplerini araştırmalı ve ortadan kaldıracak tedbirleri tespit edip tatbikata koymalıdır. Değilse, Türkiye’de Türk Dili’ni üniversite dışına kovduran uygulamalara son vermelidir. Üniversitelerde hiç kimse yabancı dile karşı bir tutum içinde değildir. Her akademisyen, en az bir yabancı dile esaslı surette vakıf olmanın ehemmiyetinin tam bilinci içincedir. Yabancı dil bilmek ile yabancı dil ile eğitim-öğretim yapmak aynı şeyler değildir. Yabancı dili kendi ülkesinde yüksek kültürün ve akademik hayatın en itibarlı dili haline getirirken kendi dilini “sokağın dili” haline indirmek kabul edilemez büyük bir yanlışlıktır.” dedi. Bu konuda Türk Eğitim-Sen İstanbul Bölge Başkanı Yrd. Doç. Dr. M. Hanefi Bostan yerden göğe kadar haklıdır. İki dönem YÖK başkanlığı yapmış bir zat “Türk Dili bilim dili değildir” sözleri hala kulaklarımızda çınlıyor. Sonradan Amerikancı olduğunu söylemişti o zevat. Yazımı Nietzsche’nin şu güzel aforizması ile noktalıyorum: “Dil atalardan bize kalan bir miras, bir emanettir; nesilden nesle devredilen bu emanete karşı, baha biçilemez, kutsal ve dokunulmaz şeylere karşı duyulan saygı gösterilmelidir.” Gerisi laf-ı güzaftır.