“Milleti aldatmayacağız! Millete, daima ve daima hakikati söyleyeceğiz. Belki hata ederiz, yanlış şeyleri hakikat zannederiz, fakat bunu millet düzeltsin. Kendimizi kimsenin üstünde görmeğe de hakkımız yoktur!”
- Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1923) – 
1939’lu yıllardan itibaren tekrardan hortlayan İttihatçı zihniyeti: Türklük, Türkçülük gibi kulağa hoşgelen sloganlarla, ülke içinde yumuşak bir üslupla olmakla birlikte, rengi belirsiz bir “Faşist” zihniyet her geçen gün biraz daha yerleşmeye başlamış ve böylece ülke içindeki sözde vatandaş ve aslında ne oldukları belirsiz ve de azınlık olarak bilinen kavimler sessizce hedef seçilmişti. “Rum-Ermeni” ve Yahudi cemaatleri ise birinci derecede hedef seçilmişler: “Vatandaş Türkçe Konuş!” sloganları ile onların hürriyetlerini gasp etmeye çalışmaktaydılar... 
Gerçekte bu bir bahane idi ve esas olan bizleri dışlayabilmek taktiğine dayanmaktaydı. Daha sonraki yıllar içinde hayli üzücü vakalarla karşılaşıldı... Bütün bu üzücü hadiselere temas etmek istememekteyim. Zira çoğunlukla bilinmektedir ve nitekim benim bazı eserlerim de detaylı şekilde yazılmıştır. 
Benim asıl üzerinde durmak istediğim, geçen yazımda temas etitğim nahoş hadiselerdir. Günümüzdeki sözde Ulusçuların icra ettikleri iğrenç icraatlarıdır... İstanbul’daki “Ermeni Kiliselerine” saldırmak, Pazar sabahı ayini esnasında Kilise’nin iç kapısında tabanca ile havaya ateş ederek terör estirmek gibi seviyesiz davranışlar sergileyip, “MHP’nin yaptığı imajını vererek, Ermeni yurttaşlarımızı MHP’ye karşı kışkırtmaya çalışmak” gibi, nahoş olmaktan da öte, dehşetengiz plânların tezgahçıları tarafından rahat bir şekilde icraat gösterilmesi, biz Türkiye Ermenilerini pek ziyade üzmekte ve ayrıca derin, derin düşündürmektedir!... 
Cümlemizin de bildiği gibi, günümüz Türkiye’si, pek zor günler yaşamaktadır, içte ve dışta muhtelif problemlerle mücadele etmekte ve meselenin en dramatik yönü de böylesi bir ortamda, muhalefet Partilerimizin, iktidara yardımcı olacaklarına, yangına körükle gidercesine hemen her icraatını tenkit ederek ağır hakaretlerle muhalefet etmekte ve böylece, daha doğrusu, akıllarınca, iktidarı bunalttırıp, ülke idaresini ele geçirmeye çalışmaktadırlar... 
Muhalefet partilerinden “MHP” ise, kendisine en kolay olanı seçmiş ve bilhassa militarist bir fikir yapısı ile hareket etmekte, “Türklük, Türkçülük” düşüncesi paralelinde, yalnız “Türk ırkından olana” yeşil ışık yakmakta, kalan kavimleri hiçe saymaktadır!... 
Ne acıdır ki, merhum Alpaslan Türkeş’in açtığı “Milli düşüncenin” olumlu kapısı, vefatlarından sonra tamamen değişik bir çehreye bürünmüş ve “MHP” asıl çizgisinden maalesef uzaklaştırılmıştır. 
Makalemizin başlığında dikkatlere çektiğimiz gibi: Türk adı hiçbir ideolojinin kalkanı değildir ve böyle düşünenlerin, pek vahim yanlışların içine düşmüş oldukları açıklıkla görülmektedir!... 
Şu hususun kesinlikle bilinmesi lâzımdır ki, o da şudur: Aziz vatanımız Türkiye, sadece Türk ırkından olanın değil, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti asli vatandaşı konumundaki hemen her kavim mensubunundur. Türkiye muhteşem bir İmparatorluğun devamı olduğuna göre, dünlerde “Osmanlılı olanların, günümüzde Türkiyeli ve Türk olmaları kadar tabii hiçbir şey yoktur.” 
Ancak gelin görün ki, bazı sivri akıllılar, sadece kendilerini Türk ve bu aziz vatan’ın yegane sahibi görmekte ve “öz Türk ana-babadan” doğmuş olmayanı, Türk kabul etmemekte ve dışlama gayreti gütmektedirler ve de bunu maalesef “MHP” adına yapmak cüreti gösterebilmektedirler?!.. Dolayısıyla “MHP”nin bu vahim durumu görmemezliğe gelmesi, en azından merhum Alpaslan Türkeş’in aziz ruhuna ve kimliğine hakaret sayılabilecektir!.. 
Bendeniz merhum Başbuğumuzun bizzat hizmetinde bulunabilmiş ve 1969 seçimlerinde, merhum Dündar Taşer’in kontenjan listesinden “Milletvekili adayı” olabilme şerefine erişmiş bir naçiz hizmetkârıyım. Merhum hemen hiçbir ayırım yapmadan, her Türkiye vatandaşını doğrudan Türk kabul ederlerdi. Ancak bakıyorum ki, günümüzde çok şey değişmiş ve mezkûr vak’a medya ile TV’lere dahi haber teşkil etmiş olmasına rağmen, “MHP”den bu hususta herhangi bir yorumda bulunulmamıştır?..
Halbuki, en azından “adının istismar edildiğinden dolayı” derakap harekete geçilerek, halkımızın bu meselede bilgi sahibi olabilmesini sağlamak, boşu boşuna zan altına girilmesini önleyebilme gayret ve çabası, böyle bir günde katiyetle elzemdi. 
Ancak, MHP’nin günümüzdeki idarecileri için, herhalde Ermeni hiçbir değer taşımıyor ki, kaale dahi almıyor!... Bu doğru mudur?.. Tabii ki değildir! Lâkin, “İttihatçı düşünce” bunu doğru buluyor olmalı ki, MHP’den ses yok!... 
Benim ibadethaneme saldırı düzenlenmekte ve bu saldırı bir siyasî kuruluş adına yapılıyormuş gibi gösterildiği hâlde, mezkûr kuruluş hiç mi hiç rahatsız olmamakta ve hemen, hemen bütün beyanatlarında “Türk adaletinden” dem vurmaktan geri kalmamaktadır?!.. 
Artık bu garabetin gerçek yüzünün ne olduğunu bilmemizin zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir. Biz diyoruz ki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sadece “Türk ırkını değil”, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin hemen bütün unsurlarını kapsar. Yanî Türkiyeli olan her fert, doğrudan Türk sayılmaktadır. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti toprakları, bilhassa içte uğradığı ihanetler yüzünden kayıp giden bir İmparatorluğun enkazı üzerinde yükselen yeni bir devlettir ve bu devletin sahipleri ise, sadece Türkler değil, aynı zamanda Müslim, gayr-ı Müslim İmparatorluktan geriye kalan kavimler topluluğudur. 
Yeni Devletimizi kuran eşsiz Liderimiz Gazi Mustafa Kemâl Paşa Atatürk, hanedan adını kaldırmış, bir millet adı koymuştur ve böylece, yeni devletimizin adı “Türkiye” olmuştur. Bu duruma göre, yeni devletimizin asli vatandaşı olarak yaşayan hemen her fert Türk sayılmaktadır. 
Ancak gelin görün ki, günümüzdeki “İttihatçı kafa” Hayır! Yalnız ben varım! Kalanı benden değildir, diyerek ülke bütünlüğüne doğrudan el koymaktadır?!... 
Makalemin başında Gazi Hazretleri’nin milletine olan çok önemli bir uyarısını aynen sunmamızın asıl sebebi baştan beri yazdığımız nahoş gelişmelere karşı, önemli bir uyarı olabilmesini sağlayabilmekti!
Görülüyor ki, Gazi Hazretleri “İttihatçı zihniyetin” henüz tamamen bertaraf edilememiş olduğunu bizzat görerek, 1923 yılında TBMM kürsüsünden bu tarihi ikazı yapmakta fayda görmüşlerdi!... 
Gelelim, muhteşem bir İmparatorluğun adeta kökünü kazımış bulunan İttihat ve Terakki Fırkası’na; bu kuruluşun fikir önderlerinden birisi de “Emmanuel Carasso”dur. Yanî, katıksız bir Türk kuruluşu değildir. Bu fırka’nın Osmanlı’ya olan iki büyük hizmeti vardır(!) Birinci Cihan Harbi’ne giriş ve Sarıkamış faciası. Bu serdengeçti taifesi: (Beş milyon km. kare olan koca İmparatorluk topraklarını; Yediyüzseksen bin km.kareye inmesine sebep olmuştur.) Meselenin en garip tarafı da; bu karmaşık kuruluşu hâlâ övenler, mevcut oluşlarıdır?!.. 
Koca bin yıllık bir mazide tek bir sefer o da Batılı Emperyalist Devletlerin muhtelif taktikleri neticesi kendisini koca bir yangının içinde bulmuş bulunan Osmanlı-Ermenileri, bu yanlışlarından dolayı hemen her fırsatta acı bir üslûpla yerden, yere vurulmakta ve hemen her melânetten bu talihsiz kavimin mensupları sorumlu tutulmaktadır?!.. 
Açık ve fütursuzca hedef seçilmiş bulunan Türkiye Ermenileri, böylece bir tarafa itilmenin, ağır hakaretlere maruz kalmanın ezikliği altında, daha ne kadar zaman tahammül etmeye mecbur bırakılacaktır?... 
Kiliselerimize, fiili saldırı düzenleyenler, nasıl bir yanlışın içinde bulunduklarını acaba biliyorlar mı?... Türk adı başta olmak üzere, MHP Teşkîlatı’nın adını da böylesi iğrenç icraatlara âlet etmeye kalkışılması, Türkiye’nin bir iç savaşa sürüklemek isteyen bazı gizli kliklerin böylesi iğrenç davranışlarla Türkiye Ermenilerini zor durumda bırakmak, kamuoyunun dikkatlerini doğrudan Ermenilerin üzerine çekerek, Ermenileri “potansiyel düşman” olduklarını ima etmeye çalışmak gibi taktiklerle hedef doğru ilerlemek isteyen, asıl düşmanlarımız. Herhalde şu an neşelerinden tef çalarak oynadıklarını görür gibi olmaktayım!.. Biz Türkiyeli Ermeniler, böylesi şartlar altında hayatımızı idame ettirmek istemiyoruz. Çünkü bu bir yaşantı olamaz ve olsa olsa: “Efendi ve köle” münasebetinden ileri gidemez... 
Okul ders kitaplarında yer alan “Ermeni ihanetleri” gibi bir kavimi yaralayan, alçaltan kayıtların, mevzubahis kitaplardan çıkartılması, en azından insanlık vazifesidir!... 
Soruyorum: (Cumhuriyet tarihimiz boyunca, hiçbir casus Ermeni yakalanıp, yargılanmış mıdır!..) Hayır bir tek dahi yoktur. O hâlde bu gayretkeşlik neyin nesidir?.. 
Gençliğimin en güzel üç yılını (1954-1957) seve, seve Deniz-Eri olmaya adadım ve Bahriyeli olmanın zevkini tadabildim. Gelin görünki, şu an bazı gerçeklerle karşı, karşıya gelmiş olmanın şaşkınlığı içindeyim?!.. 
Kore savaşında; şehit olan, gazi olan Ermeni gençleri ki, bazılarını daha evvelden tanıyabilme şerefine erişmiş bir ferdim. Peki bu gençler “Ay-Yıldızlı” bayrağımız uğruna boşuna mı ölüp gittiler? Dahası, Kuva-yı Milliye Hareketi, Çanakkale Harbi, Birinci Cihan Harbi, İstiklâl Harbi vs. bütün bu mücadele ve savaşlara Osmanlı-Ermenileri boşuna mı iştirak ettiler ve soruyorum: (Niçin bu kahramanların adı, sanı duyulmaz?!...) 
Asırlarca muhtelif alanlarda bahse değer hizmetler sunarak: Selçuklu ve Osmanlı Türkleri ile iç içe yaşamış ve zaman içinde Türklerle yekvücut olmuş Anadolu Ermeni’lerinin bu yönleri hiç kaale alınmaz?!.. Acaba niçin bu hususlara hiçbir zaman temas edilmez de, “Ermeni ihaneti” denir durulur?.. 
Bizler; Gazi Hazretleri’nin Cumhuriyet Devletimizin başında bulundukları (1923-1938) yılları içinde, yeni devletimizin vatandaşlarının aralarında kaynaşmalarını esas almış, Devlet bütçesini tam on sene; (Afyonkarahisar)dan milletvekili seçilerek parlamentomuza giren merhum Berç Keresteciyan Efendi tanzim ederek, bütçeyi olumlu seviyeye ulaştırabilmiş olan ve daha evvel de nice hizmetleriyle bizzat Gazi Hazretleri’nin sevgisini kazanarak, Gazi Hazretleri tarafından, (Türker) soyadına layık görülmüş bu eşsiz insanı, günümüz Türkiye’sinde acaba kaç kişi tanır?... 
İstanbul’daki Ermeni-Kiliselerine saldırmayı, Türklüğe hizmet(!) sayan zihniyetteki kimseleri Hz.Allah ıslah etsin! Türk adını kendilerine kalkan edinmiş kimselerin tam aksi, Türk adına zarar getirebilecek icraatlarıyla dikkatleri çekmektedirler. 
Hangi ülke olursa olsun, şayet bir insan herhangi bir ülkede “azınlık” olarak yaşıyorsa, hiç yaşamasın daha iyi. Zira, vergi mükellefi olunmasına, hemen her vatandaş gibi “askerlik hizmetini yerine getirmesine rağmen” sırf gayr-ı Müslim olduğu için, tam vatandaş sayılmaz. Tek kelime ile böyleleri yani “azınlıklar” sadece “sığıntı” olmaktan ileri gidemez... 
Azınlık mensubu oldunuz mu, sizin için demokrasi ve eşit-hak sadece kâğıt üzerinde geçerlidir. Bu durum, daha doğrusu bu gönüllü kölelik hâli, binbir umutsuz beklentiler içinde bir gün son bulur ve böylece gerçek hürriyeti işte o zaman tadarsınız... Bunun dışında yaşadığımız bu fani âlem içinde hürriyeti değil tatmak, sadece hayal edebilmeniz dahi sadece gece yattıktan sonra saman yatağınızda mümkün olabilir... 
Ülkenin sahibi konumundaki çoğunluksa, doymak bilmez bir iştahla başka ülkelere de göz dikmiş bulunan önderlerinin emrinde hemen her yöne sefer açıldığında önde gidebilmek için adeta çırpınırlar... Halbuki, değil yeni, yeni fetihlere, sadece kendi ülkesinde dahi ülke bütünlüğünü muhafaza edebilmesi, vatandaş konumundaki diğer kavimlerle “Paylaşmasını bilmesine” bağlıdır. 
Nitekim, “antik çağ” Anadolu bilgelerinden birisi bu konuda şu fikri savunmuştur: (Kardeşlerim, benim mirasım açıktır; hakkaniyet ve merhamet sahibi olun, kötü duygularınızdan arının, birbirinizin halinden anlayın ki, ancak bu şekilde topraklarınıza barış, huzur ve kardeşlik gelecektir, unutmayın!) 
Bizim, bu görüşe katkı yapabilecek hiçbir sözümüz yoktur!
Saygıdeğer okuyucularım! Şayet nasipse, yeni yazım, Gazi Hazretleri’nin yakından tanıyıp, kişiliğini ve icraatlarını sevdiğinden kendisini “TÜRKER” soyadı ile şereflendirmiş olduğu ünlü “BERÇ KERESTECİYAN” – “TÜRKER” vatanperverinin özet biyografisini sunacağım. 
Saygıdeğer okuyucularım: yeniden sizlere kavuşabildiğim için çok mutluyum! İnşallah yeni yazımda buluşmak üzere cümlenize mutluluklar dilerim efendim.