“Kaşar-peynirinde, beyaz-peynirde, süt’te, ette zararlı madde katkısı varmış!... Zararı yok! Bizim en önemli konumuz: “Türban mı, Mini mi” mevzuatıdır. Kalanı, vız gelir, tırıs gider...” Evet! Aynen başlık altında belirttiğim gibi: “Hemen her şey vız gelir, tırıs gider!” Bizim için varsa “Türban, yoksa türban. Varsa mini, yoksa mini.” Son birkaç yıldır bizim kıyasıya mücadele verdiğimiz bu iki sivri ucun kahderici bir inatla yek diğerine karşı mücadele vermesi ve bu mânâsız inatlaşmayı maalesef; iktidarı ile muhalefeti ile parlamentomuzun ve de basınımızın katılması vs. ülke çapında gerçek manâda siyasî bir kaos meydana getirmiş ve adına kutuplaşma dediğimiz o uğursuz illet hiç yoktan fırsat bularak, haremimizin merkezine çöreklenebilmiştir!.. Türbanlı değil ama, “çarşaflı” olanı dahi Gazi Hazretleri’ni hiç mi hiç rahatsız etmemiş ve buna rağmen, günümüz siyasîleri “Türbanı” parmaklarına dolayarak, hiç yoktan millet içinde bölücü bir kaos meydana getirebilmişlerdir. Hem de nasıl sonuçlar doğurabileceğini hiç mi hiç hesaba katmadan!... Bu durum neyi doğurmuştur? Tek kelime ile “mininin minisi” ve de bacakları değil, baldırları açıkta tutan, bir belâlı etekçik!.. Efendim, “türban gericiliğin, yarı çıplâklık ise ilericiliğin(!)” sembolleri olarak değerlendirilmekte ve böylece bilhassa basının yangına körükle gidercesine hareket edişi vs. ülkemiz insanını tabiri caiz ise; “kıçtan dalan ördeğe benzetmiştir.” Şimdi sormak lâzım değil mi: Gazi Hazretleri kadınlarımızın kılık kıyafetleriyle ne zaman âlâkadar olmuş ve ne zaman: (Şunu giyebilirler, bunu giyemezler.) gibi emirler yağdırmışlardır!... Hemen arz edeyim: Hiçbir zaman! Gazi Hazretleri sadece erkeklerin kıyafetleriyle âlâkadar olmuş ve erkek kıyafetinin Avrupa tarzında olmasını arzu etmişlerdir ki, zaten “şapka” hariç, diğer giyim zaten Osmanlı’nın son döneminden itibaren Avrupai idi. Gelelim kız ve kadınlarımızın günümüzdeki giyim tarzına ve şöyle bir düşünelim: Herhangi bir yerde oturmaya mecbur kalan mini etekli kız ve kadınlarımız değil bacakları, kalçalarına kadar baldırları açılmakta ve bu sebeple ya kucaklarına büyükçe bir çanta koymakta veya eteklerini çekiştirip durmaktadırlar. Şimdi soruyorum: bir kadının tamamen örtünmesi, kadın onurunu rencide etmekte, bir kadının; “üsttten göğüslerine, alttan kalçalarına kadar açık olması, kadın onuruna halel getirmiyor mu?!..” Hele kendilerine “sanatçı sıfatı” yakıştıran bir takım sözde sanatçıların bu hayasız akıma öncü olurcasına başı çekmeleri de cabası!... Türban veya çarşaf mevzuatına pek temas edecek değilim. Zira bu İslâm dini ile alâkalı bir mesele olduğu için beni aşar. Dahası o konuda çok şey söylenmiş, çok şey yazılmıştır. Ancak, kadın çıplaklığı hakkında yazılanlar her daim sadece olumlu açıdan değerlendirilmiş ve pozitif yönleriyle halkımıza aktarılmaya çalışılmıştır. Bu doğru mudur? Hiç sanmıyoruma ama hiç! Şu hususu rahatlıkla söylebilirim ki: (Gazi Hazretleri böylesine bayağılaşan bir dekolteye katiyen rıza göstermezdi.) O pek aydın geçinenler tam mânâda bildikleri hâlde bir türlü açıklayabilme cesaretini gösteremezler. Çünkü, kapıldıkları o malûm “siyaset” illeti gerçekleri söyleyebilmelerine başlıca mâni teşkil etmektedir ve ne acıdır ki, ülkemizin hemen her hayati meselesinde aynı yanlış tekrarlanmaktadır... İlkokul’dan lise’ye kadar; muhtelif yaşlardaki kızlarımızın mini etekli formaları altında yılışık, yılışık hareketlerle birbirleriyle şakalaşmaları hiç de hoş bir manzara arz etmemektedir!... TV’lerdeki “Talebe Dizilerinde” görülen talebe tipleri, cüretli kız talebelerin ne yaman entrikalar çevirdikleri, ana-babaları’nın ayrı, ayrı âlemler içinde değişik pembe hayatlar yaşamaları hele, hele kızların dekolteleri ile disko hayatları vs. bana şu vecizeyi hatırlatıyor: (Güleriz biz, ağlanacak halimize!...) Gelelim, şu gıda sektöründeki düşündürücü mevzuata!... Hemen her siyasî, hemen her basın mensubu: Türk Milleti’nin temelden savunucusu, temelden koruyucusu olduğunu iddia eder durur... Peki şu “Gıda Sektörü”ndeki rezâleti göremiyorlar mı? Cevap şudur: (Hayır göremezler!) Zira, “Türban ile Mini” mevzuatı, onların basiretlerini bağlamış ve halkımızın, daha doğrusu milletimizin hayatı ile oynayan bazı iblis yaratıkların ne alçakça icraatlarda bulunduklarını görememektedirler!... Sorarım: Okul çağındaki gençlerin kız olsun, erkek olsun; “İçki, esrar, eroin vs.” içmelerinin medeniyetle ne âlâkası var!... Dahası bir de “tinerci” denen çocukların yürek parçalayıcı hâlleri de cabası!... Ülkemiz içinde zuhur eden bu dehşet verici hâllerin müsebbipleri acaba kimlerdir?... Dönelim başa: “Gıda Sektörümüzde” böylesine icraatlarda bulunanlar tabii ki, doğrudan “Vatan hainleridir.” Aksini kimse iddia edemez! Ettiği taktirde; ya basireti bağlanmış bir zavallı veya doğrudan ihanet içinde olan bir haindir. Gelemim, CHP’nin yeni Genel-Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun dünkü beyanatına: (6 Kasım 2010 Cumartesi tarihli Milliyet) oldukça düşündürücü bir beyanattı ve Sayın Genel Başkan söyle buyurmuşlar: (Yolumuz Ecevit’in yolu! Onun hedefleri için yolumuzu sürdürüyoruz.) Bu bir inanç meselesidir ve biz hemen herkesin inancında hür olmasına inanan ve saygı duyan insanlarız. O hâlde bizim inancımıza da aynı saygı gösterilmelidir ve biz şuna inanmaktayız: Yüce ve yegâne Önderimiz; Gazi, Mustafa Kemal Paşa Atatürk, komşularımızla barışı ve Balkan-Paktı’nı; “Güvercin uçururak” değil, üstün zekâsından fışkıran emsâlsiz siyasetiyle sağlamış ve bizler iktidar hırsı ve yanlış siyasetler üretmekle o değerli paktın sonunu getirerek, günümüze kadar gelmişiz. Bana göre; tek yol, Gazi Hazretleri’nin çizdikleri yoldur. Tek lider, Gazi Hazretleri’dir. Ve de Türkiye’nin yarınlarının hayırlı ve başarılı olabilmesi Gazi Hazretleri’nin her daim uygulamış bulundukları beynelmilel politika bizlerin başlıca rehberi olmalıdır. Görüyoruz ki, CHP’nin yeni Genel Başkanı’nın kendisine ait bir politik fikir yapısı yok ve merhum Ecevit’in kendine has politikasından istifade etmeye çalışmaktadır. O hâlde Sayın Kılıçdaroğlu gocunmasınlar ama, lider değil, sadece bir siyasî teşkilâtın Genel Başkanı’dır. Demem odur ki; Yüce Türk Milleti, bir bütün olarak herhangi bir siyasi kuruluşun fikir ve inançlarına tabi olmaya mecbur değildir. Ama; Yüce Önderimiz Gazi Hazretleri’nin çizdiği yolda yürümeye, yânî bir bütün olarak yürümeye “Ülkemizin selâmeti için” mecburdur. Bu böyle biline! Değerli okuyucularım, şayet nasipse, yeni bir yazımda buluşabilmek dileğiyle, hepinize mutlu bir hafta sonu ile Mübarek Kurban Bayramımızın cümle ülkemize ve umum insanlığa hayırlı olmasını diliyorum efendim. Not: Bu makale: (6 Kasım 2010 Cumartesi) tarihinde yazılmıştır.