Yaşıyoruz, iyilik, güzelliklerle, acı, sıkıntı, yokluklarla, ne arıyorsak var yaşadığımız hayatın içinde. Hayatımızı idame ettirmek adına, insan olarak tüketmek gerekliliğimiz var, nefes almak için soluyoruz, nefes alıp veriyoruz. Nefesten sonra ki ilk ihtiyaçlarımızdan olsa gerek, su içiyoruz, su sadece içmek için ihtiyacımız değil, temizlenip arınıyoruz. Ne ilginçtir ki soluduğumuz hava dışında her tükettiğimiz için bir bedel ödüyoruz. Tükettiğimiz her ne ise var edilmesinde de muhafaza edilmesinde de emek veriliyor, mücadele ile var edilip çokça aşamadan sonra biz insanlara sunuluyor ve doğal olarak bir değeri, bedeli belirleniyor.

..

Diderot Etkisi

18. yüzyıl aydınlanma çağı düşünürlerinden Fransız yazar ve filozof Denis Diderot’nun borç içinde olduğunu duyan Rus imparatoriçesi Büyük Katerina Diderot’nun kütüphanesini satın alıp 25 yıllık maaşını da peşin ödeyerek onu zor durumdan kurtarır. Maddi durumu düzelen Diderot'ya bir arkadaşı çok şık bir kadife sabahlık hediye eder. Giydiği yeni sabahlığın verdiği keyifle çalışma masasına oturan Diderot bu eski masanın yeni ve gösterişli sabahlığına hiç uymadığını fark eder. Aldığı yüklü miktar paranın verdiği rahatlıkla yeni bir çalışma masası alır. Ancak bu kez yerdeki eski halı sabahlığına ve masasına yakışmamaktadır. Yeni bir halı alır. Bu şekilde eski resimlerini, koltuğunu, duvar halısını, sandalyelerini derken evindeki her şeyi tamamen yeniler. Sonunda bütün parası biter ve yine borçlanır. Ancak o zaman aklı başına gelir ve kendisini nasıl bir tüketim çılgınlığına kaptırdığını anlattığı "Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık" adlı bir yazı yazar. Bilinçli bir alışveriş düşüncesiyle yapılmayan ve ihtiyaç olmadığı halde alınan şeyleri açıklayan bu tüketim sarmalından bahseden ilk kişi olduğu için anlattığı kavrama “Diderot Etkisi” denmektedir.

Diderot şöyle der: "Eski sabahlığımın efendisi idim, yeni sabahlığımın kölesi oldum."

..

Literatüre de giren “Diderot” deneyimini ve mesajını okuduk madem, neden makul tüketme halinden uzaklaşıp çılgınlık seviyesine doğru koşuyoruz ki? İçinde bulunduğumuz yaşam şartları ortada iken, kendimiz olmak yerine özenti, beklenti, olmak istediğimiz, yaşamak istediğimiz yaşamın imkânlarını mı sunmaya çalışıyoruz kendimize. Parasal durumumuz yeterli olsa dahi, zorluk ve sıkıntıya girmek gibi bir risk içermese de, aşırı tüketimin, ayran gönüllü olmanın, har vurup harman savurmanın, ihtiyaç dışında ki her şeyin alınmasının, insan tabiatına, disiplinli yaşamına, duruşuna, prensip ve kurallarına negatif geri dönüşler getirip zarar vereceğini bilmiyor muyuz? Yiyebileceğimizden fazlasını almak ve çürütmek, israf etmek, giyebileceğimizden fazlasını alıp, eskitmek, israf etmek, fazla, gereksiz, ihtiyaç dışı ne varsa benimde olsun, bende de olsun tutarsızlığıyla hareket etmek. Nelerden etkilenip, nelere, neye özeniyoruz, irdelemeden, hesaplamadan, kaptırmışız kendimizi manalandıramadığımız bir tüketim çılgınlığına, girdabına. Tüketim çılgınlığı diye tanımladığımız bu ölçüsüzlük sadece gelirimizden fazlasını harcayıp, borçlanmak, zorluk, sıkıntı içine girmek hali değil. Paramız çok, gelirimiz çok, sıkıntı ve zorluk içine girme riskimiz de yok olsa da, fazladan tüketme hali, obezliğe davetiye, sağlıksızlık, görgüsüzlük hali değil mi? Bireysel hal ve durumlarımızı biran için kaldıralım rafa, ihtiyaç harici tüketmek, harcamak, harcanan emek, efor, ve dünyamızın sınırlı kaynaklarını da yok etmek değil mi?

Kimimizin hangi imkân ve şartlara haiz olduğunu rafta tutalım, zira konumuz bireysel eleştiri ya da olumsuz yorumlama hali değil. Seviyeli bir yaşamda var olmak için denge kavramından an olsun uzaklaşmama gibi temelinde bir ilke sahibi olup, duruşumuzdan tavizsiz yaşamamız gerek, sağlıklı, disiplinli, mutlu bir hayat için. “Çoğu zarar, azı karar” saptaması da asırlar öncesinden günümüze akseden, tüm coğrafyalar da, halklar da kabul gören bir temel inisiyatiftir. Yazımın içeriğinde meta, cisim, yiyecek, içecek, tüketilecek mal, ürün vs gibi bir temel algı olsa da, ruhsal ve duygusal sahipliklerimizi de aynı denge ile fazladan tüketmek, harcamak, kullanmak da sıkıntılıdır, sağlıksızlıklar doğurur, abeslikler barındırır içinde, endişe, merak, tedirginlik, korku, sevinç gibi.

Mir Murat Demir