Teknolojinin tüm nimetleri her an elimizin altında. Bilgiye erişim saniyelerle sınırlı. İletişimde sınır tanımıyoruz. Harala gürele koşuşturmaca arasında gün ne zaman başlıyor ne zaman bitiyor anlamaya fırsatımız olmuyor bile. Beyinlerimiz öyle dolu ve meşgul ki. Ortam çok gürültülü, kendi iç sesinizi duymanız imkansız neredeyse… Peki bunca imkan, bunca uyaran arasında kendinize hakkıyla vakit ayırabiliyor musunuz? Ailenizle doya doya zaman geçirebiliyor musunuz? Etrafınızda sadece vakit geçirdiğiniz insanlar değil, sizi 1-2 gün göremeyince merak edip hal hatır soran gerçek dostlarınız, can ciğer komşularınız var mı? Kısacası hayat denkleminiz pembe dizi gibi entrika ve maskelerle mi dolu yoksa onu yeterince sadeliğince yaşayabiliyor musunuz? Ya da çağın en büyük yoksulluğuna kapılıp kalabalıklar içindeyken bile gitgide yalnızlaşıyor musunuz? 

Bence insanın kendi sevdiği işi yapıyor olması bu dünyadaki en büyük şanslardan birisi! Bu şansı yaratan yine sizsiniz aslında! Salt imkanları çok güzel diye mutsuz olacağınız bir işte çalışmaktansa, kendi sevdiğiniz ve mutlu olduğunuz alanda uğraşıp didinip, kendinizi geliştirip bunu işinize yansıtmanız başarının ve çok daha güzel imkanların müjdecisi oluyor. Nasıl ki doğaya aykırı yapılan herşey bir süre sonra yine doğal yollarla yok olmaya mahkumsa, kendi doğanıza aykırı herşey de bir süre sonra bir patlak verip inceldiği yerden kopuyor. Tıpkı kendinizi hiç ait hissetmediğiniz halde bulunmak zorunda kaldığınız bir ortamda huzursuz olup gerildiğiniz gibi! Elalem ne der sonracı bir toplumdan geliyor olmanın bundaki rolü çok büyük hiç şüphesiz. İş sizde bitiyor! Yeterince güçlü müsünüz? Kendi bildiğiniz doğrularınızı savunabiliyor ve onlarla yaşayabiliyor musunuz? Varsın etrafınızdaki insanlar da sadeleşsin! Yanlışlar gitsin, doğrular kalsın sadece! İnanın  zamanla o doğrular da öyle güzel artıyorlar ki… 

Zamanımızda doğallık ve sadelik çok zor, çok nadir artık. Kaburga kemiklerinin tek tek sayıldığı sıfır beden zayıflık çok önemli! Balık etli güzeller bile 1-2 sezon sonra hortluyorlar, nasıl bir hastalıksa bu!  Estetik operasyonlar, zehir enjeksiyonları aşı olmak  kadar basit artık… Kırışmamak, doğanın yer çekimine meydan okumak prestij meselesi adeta. Marka giyim ve aksesuarları, yüzlerinde makyajları olmadan dışarı adım atamıyorlar. Başkalarının hayatları hakkında magazincilik yaparak kendi yaşamlarından çalıyorlar. Bugün sizin yanınızda çekiştirdikleri insanlarla yarın kanka oluyorlar. Üretmenin sonsuz hazzını ıskalayıp tüketmenin tükenmişliğini yaşıyor, ruhlarını çürütüyorlar. Oysa doğallık ve sadelik öyle mi? Üreten, mutlu bir aile yaşantısı, etrafında kaliteli ve kadirşinas dostları olan insanın gözlerinden fışkıran nurlu ışıltı nasıl da fark yaratıyor! Sizi adeta çekim alanına alıyor! Bu insanlar da kendilerine bakıyorlar ama ilk önce kendileri için, özgüven ve özsaygıları için! Manen de besleniyorlar, o yüzden öyle kolay kolay da tükenmiyorlar. Doğallıktan ve sadelikten uzaklaştığınız her an sizi biraz daha fazla tüketiyor. Üstelik etrafınızda hep böyle insanlar da varsa tükenmişlik tükenmişliği getiriyor. Buna dur demek sizin elinizde! Nasıl ki bir kitaptan uyarlanan bir dizi ya da sinema filmi siz o kitabı okurkenki zenginliği vermiyorsa, hiçbir maske doğallığınızla yarışamayacaktır. Kırışmamak değil, anlamlı ve karizmatik yaş almak aslolan, dolu dolu yaşanmışlıklar, güzel anılar ve kıymetli dostlar biriktirerek. O halde ne duruyorsunuz? Şimdi sadeleşme zamanı! Üstelik tam da 2020 kapıdayken! Umut dolu, farkındalık yaratan, insanları aynalarla ve kendileriyle barıştıran, bencileyin yerine sencileyin ve bizcileyin dedirten, hakiki dostlarla çevrili, çalıştıkça ve ürettikçe ışıldayacağımız, iç sesimizi ve özümüzü dinleyeceğimiz, bol doğa yürüyüşlü, bol müzikli, okudukça zenginleşeceğimiz, sağlıklı, afiyetli, keyifli, sevgi ve aşk yüklü bir yıl olsun, lütfen gözlerinizi kapayın ve yürekten dileyin, gerçek olsun… Sevgiyle…