Bölgesel ve küresel çapta yaşanan çatışmaların ana nedeni, tek kutuplu dünya düzenini kendi çıkarları doğrultusunda sürdürmek isteyen ABD’nin yönetim kadrolarında etkili olan Yahudi kökenli Rothschild Ailesi ile Pentagon yörüngesine giren Rockefeller Ailesi arasındaki egemenlik çatışması.. Küresel çapta yaşanmakta olan gelişmelerin arka planındaki dinamikleri dikkate almadan yapılacak yorumlar, değerlendirmeler, hiçbir zaman gerçeği yansıtmayacaktır. 

Tramp’ın azil sürecinin biz ilgilendiren yönü, köşeye sıkışan platin saçlı başkanın Türkiye’ye yönelik bir dizi yaptırım kararına imza atması.. “2020 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası”na Türkiye’ye yaptırım öngören maddeler eklendi. Bu eklenen maddelerle Türkiye’ye F-35 uçaklarının verilmesi engelleniyor, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması, Kuzey Akım-2 ve Türk Akım boru hatlarına geçit vermesi nedeniyle de bir dizi yaptırım uygulanmasına karar veriliyor. 

Trump’ın imzaladığı bu Türkiye’yi sindirmeyi hedefleyen torba yasa, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de gerilimin, dolayısıyla trafiğin artmasına neden oldu. 

ABD Temsilciler Meclisi, Başkan Trump’ın iki ayrı ve onur kırıcı suçlamadan azledilmesini onayladı. Bu, ABD tarihinde ender görülen bir olaydı.  Şimdi, Çoğunluğu Cumhuriyetçilerde olan Senato’nun bu konuda nasıl bir karar vereceği merak ediliyor. 

Olayın ilginç tarafı, Pentagon’un onur kırıcı suçlamalarla Trump’ı Beyaz Saray’dan uzaklaştırmaya çabaladığı bir süreçte yapılan kamuoyu yoklamalarında, Başkan Trump’a olan ilgi ve güvenin artmış olması. Uzmanlar, Amerikan Kongresi’ndeki Trump’ın görevden alınmasına ilişkin oylama sonrasında yapılan anket sonuçlarını, “Amerika çıldırmış olmalı” şeklinde değerlendiriyorlar. 

Açalım.. 

ABD’de, 2020 başkanlık seçimlerinin giderek yaklaştığı bir dönemde, Cumhuiyetçilerle Demokratlar arasında, “Trump’ın azli”  konusunda kıyasıya bir mücadele yaşanıyor. 

Demokratlar, Pentagon’un yönlendirmesiyle, “Trump’ın 2016’da yapılan başkanlık seçimlerinde Rusya’dan yardım aldı” gerekçesine dayanarak yaptıkları soruşturma açma hamlesine bekledikleri sonucu alamamışlardı.

Demokratlar geçtiğimiz Eylül ayında saldırılarını yenilediler. Bu defa Trump’ın, 2020 seçimlerinde rakibi olacak Joe Biden ve oğlunu soruşturması için,  Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodimir Zelenski’ye baskı yaptığını savunuyorlardı. 18 Aralık günü Temsilciler Meclisi’nde yapılan oylamada, görevini ihmal ve Kongre’nin işleyişini engellediği gerekçesiyle Başkan Trump’ın azil sürecinin başlatılması kabul edildi.

Şimdi top Senato’da. Senato’daki yargılamayı ABD Yüksek Mahkemesi Başkanı John Roberts yönetecek. Senato’da yapılacak oylamada, Trump’ın görevden alınabilmesi için en az 67 oy gerekiyor. Senato da Trump’ın görevden alınmasına karar verirse, yerine yardımcısı Mike Pence geçecek ve seçilecek yeni başkanın Ocak 2021’de görevi devralmasına kadar Beyaz Saray’ın kaptanlığını sürdürecek. Eğer Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato’da Trump’ın azline karar verilirse, ABD Siyasi tarihinde az görülen bir operasyon gerçekleştirilmiş olacak.  

AZİL SÜRECİ TRUMP’I AZİZ YAPTI

Pentagon şahinleri, Trump’ın biran önce görevden azledilmesi için, Başkanı gözden düşürecek suçlamalar öne sürerken, azil sürecinin meşru ve adil olmadığını savunan Cumhuriyetçi Kongre Üyesi Barry Loudermilk, yaptığı duygusal konuşmayla kamuoyunu etkilemeyi başardı. Loudermilk, Trump’ı Hz. İsa’ya benzettiği savunmasında, “İsa’yı çarmıha gerdiren Roma Valisi Pontius bile, Demokratların Trump’a tanıdıkları haklardan çok fazlasını İsa’ya tanımıştı” demişti. Bu konuşma, toplumda bir mağduriyet algısı yarattı ve Trump halkın gönlünde bir anda “azizleşiverdi”. Anket sonuçlarından da görüldüğü gibi, Amerikan halkının Trump’a verdiği destek zirve yapmış durumda.  

Demokratların, seçim öncesinde Trump’ın, “Obama ‘impeachment’la (azille) o koltuktan indilmeli” ve “Bush görevden alınmalı” dediği konuşmalarının görüntülerini yayınlamaları bile anket sonuçlarını etkilemedi; Amerikan halkı “Çok yaşa Başkan Trump” diyor. Anlaşılan, Loudermilk’in Trump’ı çarmıha gerilen Hz. İsa’ya benzetmesi Amerikan halkını çok etkilemiş. Cumhuriyetçi Loudermilk’in bu konuşmasının medyaya yansımasının ardından, “Trump to Jesus” etiketi, Twitter’da ençok paylaşılan etiketlerden biri olmuş. Platin saçlı başkanı görevden almak için büyük bir operasyon başlatan Pentagon’un bütün çabalarına rağmen, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato’dan Trump’ın aleyhine bir karar çıkması olasılığı oldukça zayıf.

ABD’DEKİ İÇ SAVAŞIN KÜRESEL YANSIMALARI

Trump’ın seçim propagandaları sırasında sözünü ettiği “Great America”, aslında “ABD’nin egemenliğinde tek kutuplu bir dünya” vaadiydi. Trump, “ABD’yi daha büyük yapacağım” sloganıyla oy toplamıştı, ama Sovyetlerin dağılması ve özellikle 11 Eylül 2001’de yaşanan İkiz Kuleler şoku sonrasında, “Demokrasi götürüyoruz” kandırmacısıyla Ortadoğu’da yapılan askeri operasyonlar, Afganistan, Irak ve Suriye’nin işgali sırasında milyonlarca masum insanın hayatını kaybetmesi, ABD’nin sürdürmekte ısrarcı olduğu tek kutuplu dünya düzenine karşı küresel çapta bir tepkinin doğmasına neden olmuştu. Ortadoğu, Doğu Akdeniz merkezli yaşanmakta olan vekalet savaşlarının gerçek nedenleri sorgulanmaya başlanmıştı. 

Bu sorgulamalar sonrasında giderek netleşen gerçek şu; Bölgesel ve küresel çapta yaşanan çatışmaların ana nedeni, tek kutuplu dünya düzenini kendi çıkarları doğrultusunda sürdürmek isteyen ABD’nin yönetim kadrolarında etkili olan Yahudi kökenli Rothschild Ailesi ile Pentagon yörüngesine giren Rockefeller Ailesi arasındaki egemenlik çatışması.. Küresel çapta yaşanmakta olan gelişmelerin arka planındaki dinamikleri dikkate almadan yapılacak yorumlar, değerlendirmeler, hiçbir zaman gerçeği yansıtmayacaktır.

Trump’ın azil sürecinin ayrıntılarını araştırdığımızda da, karşımıza bu iki güçlü ailenin rekabeti çıkıyor. Yakın zamana kadar, ABD’nin dış politikasının ana hatlarını, kurduğu bankalarla, üniversitelerle, yayın organlarıyla, sivil toplum kuruluşlarıyla ve devşirdiği, eğitip donattığı adamlarını, başkanlık koltuğu dahil, kilit makamlarına taşıyan Rothschild Ailesi belirliyor, diğer büyük aileler de bu düzene saygı duyuyorlardı. 

2013’te, Rotschild Ailesi ile Rockofeller Ailesi arasındaki centilmenlik anlaşması bozuluverdi. Rockefeller Ailesi’nin Pentagon ile işbirliği yapmaya karar verdiğini açıklaması iki ünlü aile arasındaki köprülerin atılmasına neden oldu. Çünkü bu karar, Rothschild Ailesi’in ABD yönetiminde etkinliğini büyük ölçüde sınırlamış oluyordu.

ÇATIŞMANIN RUHANİ BOYUTU 

Pentagon, çoğunluğu Wietnam ve Irak savaşlarına katılmış Katolik askerlerden oluşuyor. Pentagon şahinlerinin, İsrail’e hizmet ettiği oranda sevap kazanacaklarına inanmış Rothschild yörüngesindeki Evanjeliklere sempatiyle bakmadıkları biliniyor. Pentagon-Rothschild Ailesi arasındaki mücadelenin ruhani boyutunda bu gibi gerçekler ağır basıyor. 

ABD yönetiminde ve küresel çapta etkili olabilen aileler, bu güçlerini, özenle seçip eğittikleri ve kilit noktalara taşıdıkları elemanlara borçludurlar. Ünlü ailelerin ABD ve İngiltere’deki okullarında özel eğitim programlarıyla yetiştirilen ve dünyanın çeşitli  ülkelerinde kilit noktalara yerleştirilen bu elemanlardan oluşan küresel çarkın dişlileri büyük bir uyum içinde dönerler. 

DEMOKRASİ TİYATROSU MU?

Küresel güçlerin hedeflerine ulaşabilmek için demokrasiyi bir maşa gibi kullandıkları bir gerçektir; çeşitli örneklerini gördük, yaşadık. 

ABD’de uluslararası hukuk otoriteleri tarafından hazırlanan ve ülkenin parçalanmasını öngören Irak Anayasası’nın, silahların gölgesinde oylatılarak kabul ettirilmesi bir demokrasi tiyatrosu değil miydi? Şimdilerde aynı tiyatro eserinin Suriye versiyonunu izlemeye hazırlanıyoruz. 

Dünya’nın çeşitli köşelerinde meydana gelen gelişmeler, özellikle Rothschild Ailesi’nin özenle yetiştirip yerleştirdiği elemanlarla oluşturduğu küresel ağlar nedeniyle birbiriyle ilişkilidir, ama bu gerçekler pek dillendirilmezler. Örneğin, ABD’de Trump’ı, Fransa’da Macron’u, İngiltere’de Johnson’ı aynı gücün iktidara taşıdığı ilk duyulduğunda pek inandırıcı gelmese de bir gerçektir. Daha ilgincini söyleyelim, BBC’nin yayınladığı bir belgeselde, Putin’i Kremlin Sarayı’na taşıyan Rusyalı Valentin Yumashev’in, ABD’li gizli otorite Doug Coe ile olan ilginç bağlantıları ayrıntılarıyla anlatılıyor; aklınıza gelir miydi? 

Dünyayı ahtapotun kolları gibi kuşatan bu ilginç bağlantılar nedeniyle, çeşitli ülkelerde meydana gelen gelişmeleri anlamakta zorlanıyoruz. ABD’de Pentagon ve yörüngesindeki ailelerle Rothschild Ailesi arasındaki küresel egemenlik mücadelesi noktalanmadan, gelişmelerin arka planındaki dinamikleri görmekte zorlanacağız. Çünkü dengeler, büyük çaplı pazarlıklar nedeniyle sürekli değişiyor. 

YEMEK MASASINDA MACRON’A VERİLEN ÜLTİMATOM

 “Kıbrıs’a Dikkat” başlıklı yazımızda (20 Mayıs 2018), 24 Nisan 2018 günü, ABD’yi ziyaret etmekte olan Macron’un onuruna Beyaz Saray’da verilen yemek sonrasındaki mini zirveye katılanlar ve bu zirvede konuşulanlardan söz etmiştik. Bu mini zirvede yaşananlar, Pentagon ile Rothschild Ailesi arasındaki egemenlik mücadelesinin bütün şiddetiyle sürmekte olduğunu ortaya koymaktaydı.

Beyaz Saray’daki yemek sonrasında Oval Ofis’te yapılan mini zirveye ABD Başkanı olarak Donald Trump, kendisini Fransa Cumhurbaşkanlığı koltuğuna taşıyan Rothschild Ailesi’ni temsilen Emanuel Macron ve Pentagon’u temsilen de, medya patronu ve enerji devi Rupert Murdoch katılıyor. 

Murdoch, Oval Ofis’te gerçekleştirilen bu çok önemli zirvede Macron’la herhangi bir pazarlık falan yapmıyor, doğrudan Pentagon’un kararını tebliğ ediyor; Rothschild Ailesi’nin Ortadoğu ve Afrika enerji kaynaklarından el çekmediği takdirde, bölgenin çok karışacağını söylüyor. Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan eden ve ABD’nin İsrail Büyükelçiliği’ni Kudüs’e taşıyan platin saçlı Trump, Macron’u koruyan herhangi bir müdahalede bulunmuyor ya da bulunamıyor. 

Murdoch, Rothschild Ailesi’ni yakından tanıyan, ABD yönetimindeki ve küresel çaptaki operasyonlarını ayrıntılarıyla bilen bir isim. ABD derin devleti Pentagon, silah devi Lockheed Martin ile finans sektörüne, medya ve enerji devi Murdoch ile de enerji sektörüne hızlı ve güçlü bir dalış yaptı.

ABD’nin çıkarlarını herşeyin üstünde tutan Pentagon ile Trump arasındaki savaş giderek derinleşerek sürüyor. Trump, zeki ve başarılı bir işadamı. Göze aldığı mücadele sonunda, başkanlık koltuğundan daha güçlü bir işadamı olarak ayrılmayı hedefliyor olmalı. Başarı şansı, biraz da, Rothschildlerin Pentagon karşısındaki başarılarına bağlı olacaktır. 

AZİL KARARI VE TÜRKİYE

Tramp’ın azil sürecinin biz ilgilendiren yönü, köşeye sıkışan platin saçlı başkanın Türkiye’ye yönelik bir dizi yaptırım kararına imza atması.. “2020 Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasası”na Türkiye’ye yaptırım öngören maddeler eklendi. Bu eklenen maddelerle Türkiye’ye F-35 uçaklarının verilmesi engelleniyor, Rusya’dan S-400 hava savunma sistemi alması, Kuzey Akım-2 ve Türk Akım boru hatlarına geçit vermesi nedeniyle de bir dizi yaptırım uygulanmasına karar veriliyor. Yine aynı yasayla Kıbrıs Rum Kesimine 32 yıldır uygulanan silah ambargosu kaldırılıyor. 

Trump’ın imzaladığı bu Türkiye’yi sindirmeyi hedefleyen torba yasa, Ortadoğu ve Doğu Akdeniz’de gerilimin, dolayısıyla trafiğin artmasına neden oldu. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Yaptırımlara mutlaka yanıt verececeğiz; ABD ile aramızdaki tek fark, bizim yanıtımız kendimize zarar vermeyen türden olacak” dedi. 

ABD’nin uygulayacağı yaptırımlar kapsamında sözü edilen Kuzey Akım-2, Türk Akım, Libya konularını konuşmak üzere Moskova’ya bir Türk heyeti giderken, Yunanistan Dışişleri Bakanı da, General Hafter’le görüşmek üzere Libya’ya gitti. 

Bu arada Rusya Tartus ve Himeymim’deki üslerindeki askeri varlığını artırırken, İsrail ve Mısır Kıbrıs Rum Kesimi’ne silah yardımı yapacaklarını açıkladılar. Esad güçlerinin giderek artan baskısı nedeniyle İdlib’ten Türkiye sınırına yürüyenlerin sayısı giderek artmakta..

Bölgemizde yaşanan bu hareketliliğin ülkemize yansımaması mümkün mü? O nedenle, çevremizde yeni bir dünya düzeni kurulması bağlamında böylesine bir  hareketlilik yaşanırken, “Bize ne Suriye’den, Irak’tan, Libya’dan?” ya da “Doğu Akdeniz’den?” deme şansımız var mı?