Avrupa Birliği uzun zamandır dayatma yapıyordu: "DEP'li eski milletvekilleri serbest bırakılsın, Kürtçe yayın yapılsın..." diye.

Uzun zaman "Yargı Bağımsızlığı" gerekçesi ileri sürülerek, tahliyelerin neden yapılamadığı izah edilmeye çalışıldı.

Avrupa ne yargıya, ne de yargının bağımsızlığına inanmıyor demek ki?

Kendi ülkelerinde bağımsız yargıya baskı yapıp istedikleri kararları çıkarabiliyorlar mı ki, Türkiye'ye de aynı şeyi yapmasını dayattılar?

Kapalı kapılar ardında ne tür gelişmeler oldu bilemiyoruz, ama yargıdan AB'nin istediği sonuç, Kürtçe yayınla birlikte çıktı.

Hürriyet'teki yazısında Emin Çölaşan, diğer dillerde neden yayın yapıldı diye eleştiride bulundu:

"TRT hükümetten emir aldı, yasal olmayan yayın yapıyor. Yapanlar da, yaptıranlar da gönülsüz. Zorlama bir olay. Her şey sırıtıyor.

AB'nin baskısıyla başlatılan Kürtçe'yi öteki dillerin arasına gizleyip perdeleme yapıyorlar.

Böylece bir kez daha AB'nin teftiş malzemesi olmayı başardık! Bu komediyi sergilerken hiç utanmıyoruz, sıkılmıyoruz."

Bizce bu eleştiri doğru değil!?

AB'nin öncelikli hedefi Kürtleri TC'ye karşı kullanmak.

Türkiye'de sanki başka etnisite yok gibi.

Yayın yapılan dillerin yanına Rumca, Ermenice ve İbranice de eklenmelidir.

Bu sayı ne kadar arttırılırsa, etki ve özellikleri azalacaktır.

Lozan'ın sadece gayri-müslimleri azınlık kabul ettiği ülkemizde başka azınlık yoktur.

Tüm etnik farklılıklar, bu milleti oluşturan ana unsurlardır. Ama bu devletin, bu milletin ortak bir dili vardır, o da Türkçe'dir.

Bu moda bu heves de çabuk geçer, insanlar iletişim kurabildikleri dili kullanmayı tercih edeceklerdir.

Yıllardır süren bölme çalışmaları bir işe yaramamıştır, yaramayacaktır. Bu millet et ve tırnak gibidir, ayrışmaz.

Zaman, başarılı bir tecrübenin hekimidir.

Devası gecikir, fakat gerçektir.

Malherbe