AHMET KABAKLI HOCAMIZ

OĞUZ ÇETİNOĞLU

8 Ocak 2001 târihinde ebedî âleme intikal eden Ahmet Kabaklı Hocamız tam bir Alperen’di. 

Bilindiği gibi Alperen, Alp ve Eren kelimelerinden oluşur. ‘Alp’ eski Türklerde cesur savaşcı ruhlu kişilere, yiğid kişilere verilen sıfattır. Alp yürekli insanlar vatan-millet müdâfaasında ve vatana millete ait değerlerin korunmasında ve yüceltilmesinde kahramanca gayret gösterendir. ‘Eren’ ise İ’lâ-yi Kelime-t’Ullah uğrunda mücâdele eden gönül adamı demektir. Alperen, yüreğinde kahramanlık, gönlünde Allah sevgisi taşır. 

Alperen gönül adamıdır, tatlı dillidir, âdildir, fedakârdır, zengin gönüllüdür. Şahsî arzularını, menfaatlerini hiçbir zaman inandığı dâvâsının önüne koymaz. 

***

Alperen Ahmet Kabaklı, ısrarlar üzerine bir siyâsî partiden milletvekili adayı olmuştu. Liste başındaydı. En yakın dostları da diğer partilerden liste başında aday olmuşlardı. Siyâsî konuşmalarının hiçbirinde  rakiplerini kırıcı, küçültücü tek bir kelime söylemedi. Hatta, hep birlikte meydan mitingi yapmayı teklif etti. Teklifi memnuniyetle kabul edilip, hazırlıklarına başlandı ise de, seçimler tehir edildi. Zamanı geldiğinde Ahmet Kabaklı adaylık teklifini bu defa kabul etmedi. 

O’nun seçim konuşmalarındaki davranışı, Mevlâna ve Hacıbektaş Veli Hazretlerine izâfe edilen bir hâdiseyi hatırlatır: 

Bulunduğu yörenin ağası, meşru olmayan yollardan bir koyun sürüsünün sâhibi olur. Daha ilk günden koyunların sütünün ve günü gelip te kesildiğinde etinin helâl olmayacağını düşünür. Koyunları, Hacı Bektaş Veli’nin dergâhına hediye etmek ister. Adamını Kırşehir’e gönderir, işin iç yüzünü de anlatarak armağanı kabul edip etmeyeceğini sordurur. Hacı Bektaş Veli, bağışı ‘helal mal değildir’ diyerek kabul etmez.  Sürü sâhibi ağa, bu defa adamını Mevlâna Hazretlerine gönderir. Mevlâna, sürünün iktisap şeklini dinledikten sonra bağışı kabul edeceğini söyler. 

Ağanın adamı, sürüyü alıp Konyaya getirmek üzere Hazretin yanından ayrılmadan önce, Hacı Bektaş Veli’nin bağışı, ‘helâl değildir’ diyerek kabul etmediğini söylediğinde şu cevabı alır. ‘O asil bir şahindir. Yenilebilecek eh şeye tenezzül buyurmaz. Biz gariban bir kargayız. Bulduğumuzla yetiniriz.’

Sürü getirilir, Mevlânâ dergâhına teslim edilir. Vazifeli kişi, dönüşünde efendisinin tâlimatı üzerine  Hacıbektaş Veli’ye gidip, kendisinin kabul etmediği sürüyü Mevlânânın kabul ettiğini, bu durumu nasıl yorumladığını sorar.

Mevlânâ’nın cevabı şöyle olur: 

Biz, küçük bir su birikintisiyiz. Birikintiye karışacak zararlı bir damlacık kötülük bizi bozar. Mevlânâ ise derya gibidir. Onun suyuna karışacak zehir zararlı olmaz. 

Dönemin bu ulu kişileri, birbirlerine saygıda kusur etmemişlerdi. Birbirleri hakkında gönül alıcı söyler söylemişlerdi. 

Ahmet Kabaklı Hoca da siyasî rakiplerine karşı gönül alıcı konuşmuştu.

***

İster siyâsette olsun, ister ilmî veya sosyal hayatta… Rakiplerine veya muhataplarına kırıcı söz soylemeyen, onlardan saygı ile bahsedebilen gönül adamlarına Alperenlere ne kadar çok ihtiyacımız var…

Hocamızın mekânı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun.      

ÇAĞIMIZIN DEDE KORKUT’U OZAN ÂRİF HAKK’A YÜRÜDÜ

TURGAY TÜFEKÇİOĞLU

Ozan Ârif  (Ârif Şirin) uzun zamandır tedâvi gördüğü Samsun’da Hakk’a yürüdü. 12 Eylül döneminde 11 yıl gönlü vatan hasretiyle yanarak Almanya’da yaşamak mecburiyetinde kalmıştı.

Şimdi akşam bak şu anda

Zindandayım ben zindanda.

Zindan ne ki zindandan da

Beter gurbet akşamları.

Şiirleri yıllarca dilden dile dolaştı. Başta ‘Acı Vatan’ Almanya’da yaşayan gurbetçiler olmak üzere, milliyetçi-ülkücü câmianın sesi oldu. O adıyla müsemma tam bir ‘Halk ozanı’ydı, millet sevdalısıydı.

Ya Rabbi tadına bütün milletin

Varacağı bayramlara eriştir.

Milletin yarasını devletin

Saracağı bayramlara eriştir.

Türk milletinin sevdalısı gönül erlerimizden biri daha dalından kopan nadide bir yaprak gibi terk-i mekân eyledi. Kaybettiğimiz değerlerin geride bıraktıkları boşluğun hüznünü bir kere daha duyarak, O’na Cenab-ı Hak’tan rahmet ve mağfiret diliyorum, ruhu şad olsun.

Ozan Ârif Giresun ili Aluca kazası Yükselen köyünde 1949 yılında doğmuştur. 2017 yılındandan beri de ağır hastaydı. 13 Şubat 2019’da Samsun’da uçmağa vardı.

Ozan ARİF benim neslimdendi. 1960’lar 1970’lerde Türk Milliyetçiliği adına neyi savundu ise 13 Şubat 2019’da da ölene dek hiç ara vermeden onu savunarak öldü. Gençliğimizde ‘Ülkücüler olarak Türk Milliyetçiliğimiz mezara kadar’ derdik. 5 Ocak 1968’de Ruhi Kılıçkıran’dan başlayarak, binlerce Ülkücü kurşunlara karşı bu sözünü toprağa düşme pahasına tuttu. Ozan Ârif Türk Milliyetçisi duruşunu 70 yaşında ölene kadar hiçbir tâviz vermeden en iyi savunanlardan oldu.

Bizim nesil Türk Milliyetçiliğinin siyâsî yapısı ile Alpaslan Türkeş sâyesinde tanıştı. Ozan Ârif Türkeş’in ölümüne kadar ülkücülerin ortak sesiydi, zor günlerdeki tek ses sanatçımızdı. 

Aha geldim gidiyorum, Ak mı kara mı? Aşığım, bilmek istiyorum,  Bir Devrin Destanı, Bizden Söylemesi, Boşver Gönül, Bu Hâle Geldik, Bu Vatan Bizim, C 5, Çok Gördük, Değil Mi, Demir Kapılar, Dua, Geçti Bu Ömrüm, Gönül, Gurbet Akşamları, İş İşten Geçer, Kan Akmaya Başladı, Kör müsün, Kurban, Kürtaj, Mamak’tan Gelen Mektup, Mezar Taşı, Ona Yanarım-Turan Şiiri, Ölmez Bu Hareket Ölmez Bu Dava, Plan  Yapmayın Plan, Sen Yalnız Değilsin, Ülkücü Derler Bize, Yeter Gönül Yeter, Yetiş İmdadına, Zamanıdır’’ eserlerini çaldı, söyledi milyonların sesi oldu. Yetmedi; ‘’4 Nisan, 13 Nisan, C5, Acı Gurbet, Bayram Duası, Aha Geldim Gidiyorum, Ağıt, Bana Sor, Yaşasın Cumhuriyet, Bozulmuş, Bu Kanı Durdurun, Aklıma Düştü, Ayna, Bilmek İstiyorum, Aşığım, Ah Kafa, Gönül, Almanya Yarası, Babo, Gurbet, Ancak Sezdim, Bir Devrin Destanı, Yurtta Sulh Cihanda Sulh, Şerefsizler adlı şiirleri ile gündeme ışık tuttu. Şiirlerinde vatan vardı, çilekeş ülkücüler vardı, yapılan yanlışlara baş kaldırma vardı. En önemlisi Turan özlemi, Turan hedefi, Turan sevdası vardı. Özetle Ozan Ârif’in şiirinde, türküsünde sazında ve sözünde Türk Milliyetçiliği hep vardı. Ama bu taraklarda bezi olmayanların O’nu anlaması mümkün değildi. 

Türkülerinde şiirlerinde Milliyetçiliği, Ülkücülüğü, Ülkücüyü ve Türkün dâvâsını anlatan Ozan Ârif Türkeş’in Ölümü ile MHP genel merkezinin dışladığı ve istemediği ilk ülkücü oldu. Genel Merkezce tek istenmeyen Ozan Ârif mi idi? Tabi ki hayır. Türkeş sonrası binlerce Ülkücü adım adım parti binalarından uzaklaştırıldı ama dâvâdan uzaklaştırmaya ne güçleri ne de hadleri yetemeyeceğinden herkes kendine yakışanı yaptı ve yapmakta. Ozan Ârif hiç susmadı, söyledi ve anlattı. Ama kulakları tıkalı olanlar, bakıp ta göremeyenler, okuyup ta anlamayanlar, tarafından duyulmadı ve anlaşılmadı. Ozan Ârif yaşadığı haksızlıktan, gördüğü vefasızlıklardan, dâvâya yapılanları hazmedemediği için üzüntüsünden önce yatağa düştü, 15 Şubat’ta da Samsun’da toprağa düştü.

Eğilmez başlı ülkücü Ozan Ârif endişe etme Cenazende biz bize olacağız. Ülkücüler olacak, 1970’ler deki mücâdelelerden aldığı kurşunları vücudunda hâlâ taşıyanlar, her şartta Türk Milliyetçiliğini dünyalara değişmeyenler olacak. 1965 – 2019 yılları arasındaki 54 yılda her zorluğa karşı direnmiş eğilmemiş, bükülmemiş, mezardaki dâvâ arkadaşlarını hiçbir bedel ve makam karşılığı satmamış olanlar orada mezarının başında olacak. Seni sonsuzluğa uğurlayacağız. Ülkücülükten geçinen, dâvânın yüzkaralarından hiçbiri orada olmayacak merak etme.

ABDURREHİM HEYİT

Doğu Türkistan'ın târihi ve kültürünü yansıtan şarkılarıyla tanınan Uygur halk şâiri Abdurrehim Heyit iki yıldan beri Çin'in mebûrî eğitim kampı olarak isimlendirdiği hapishanede işkence altında tutuluyordu. Toplama kampı hüviyetinde olan hapishâne hayatına ve işkencelere dayanamayacağı, hapsedilen diğer Doğu Türkistan’lılar gibi oradan ancak tâbut içerisinde çıkartılacağı söylenmekteydi. Korkularak beklenen haber nihâyet bütün dünyaya yayıldı.  

Zâlim Çin yönetimince ‘Uçraşkanda / Buluşunca - Karşılaşınca’ ve ‘Atalar’ isimli türküleri yüzünden 8 yıl hapse mahkûm edilmişti. Kamp dedikleri hapishanede türlü ve ağır işkenceler gördü. Ziyaretine sâdece oğlu gidebilmiş ve babasını çok zayıflamış ve bitkin bulduğunu söylemişti. 8 yıl işkence altında yaşayabileceğine inanılmıyordu. Öyle de oldu. 2 yıl dayanabildi. Daha önce de öldüğü/öldürüldüğü yolunda haberler geliyor ancak teyid edilemiyordu. Maalesef bu defa gelen haberin doğnu olduğu belirtildi. 

Çin güvenlik kuvvetleri Nisan 2017'de, Abdurrehim Heyit'i evinde ziyaret ederek, ‘Atalar’ adlı şiiri kimin yazdığını kendisinin bu şiiri niye bestelediğini sormuş, şiirin içinde geçen ‘Cinglerde şehit’ ‘cenklerde yâni savaşta şehit’ ifâdesinin aşırılık ifâde ettiği ve ayaklanma çağrısı yaptığı iddiasıyla tevkif edilmiş ve göstermelik bir mahkemede 8 yıl hapis cezâsına çarptırılmıştı. 

UÇRAŞKANDA (BULUŞUNCA-KARŞILAŞINCA) 

Söz: ABDURREHİM ÖTKÜR (1923-1995)

Müzik: ABDUREHİM HEYİT

Seher körgen çağım gözüm sultanım

Dedim ‘Sultan mısın?’ O dedi ‘Yok yok!’

Gözleri yalkınlı, kolları kınalı

Dedim ‘Çolpan mısın? O dedi ‘Yok yok!’ 

Dedim ‘İsmin nime? Dedi ‘Ayhan’dır’ 

Dedim ‘Yurdun kayer?’ Dedi ‘Turfan’dır’

Dedim ‘Başındaki?’ Dedi ‘Hicrandır’ 

Dedim ‘Heyran mısın?’ O dedi ‘Yok yok!’

Dedim ‘Ay'ğa okşar.’ Dedi ‘Yüzüm mü?’

Dedim ‘Yıldız gibi’ Dedi ‘Gözüm mü?’

Dedim ‘Yalkın saçar.’ Dedi ‘Sözüm mü?’ 

Dedim ‘Volkan mısın?’ O dedi ‘Yok yok!’

Dedim ‘Kıyak nedir?’ Dedi ‘Kaşımdır

Dedim ‘Kunduz nedir?’ Dedi ‘Saçımdır

Dedim ‘On beş nedir?’ Dedi ‘Yaşımdır’ 

Dedim ‘Canan mısın?’ O dedi ‘Yok yok!’

Dedim ‘Deniz nedir?’ Dedi ‘Kalbimdir’  

Dedim ‘Rânâ nedir?’ Dedi ‘Dilimdir

Dedim ‘Şeker nedir?’ Dedi ‘Tilimdir

Dedim ‘Ver ağzıma’. O dedi ‘Yok yok

Dedim ‘Zencir durur.’ Dedi ‘Boynumda

Dedim ‘Ölüm vardır.’ Dedi ‘Yolumda

Dedim ‘Bilezikçe?’ Dedi ‘Kolumda

Dedim ‘Korkar mısın?’ O dedi ‘Yok yok

Dedim ‘Niçin korkmazsın?’ Dedi ‘Tanrım var

Dedim ‘Yâni çi?’ Dedi ‘Halkım var

Dedim ‘Başka yok mu?’ Dedi ‘Ruhum var

Dedim ‘Şükran mısın?’ O dedi ‘Yok yok!’

Dedim ‘İstek nedir?’ Dedi ‘Gülümdür

Dedim ‘Çalışmakka?’ Dedi ‘Yolumdur

Dedim ‘Otkür nendir?’ Dedi ‘Kulumdur’ 

Dedim ‘Satar mısın?’ O dedi ‘Yok yok!’ 

Not: Uygur Türklerinin büyük şâir ve yazarı Abdurahim Ötkür'ün 1947'de Türkiyeli halk şâiri Erzurumlu Emrah’ın şiirine nazire olarak yazdığını belirttiği UÇRAŞKANDA / BİLİŞİNCE-KARŞILAŞINCA şiiri, büyük sanatçı Abdurahim Heyit, onun toprağa verildiği gün, 1995'te bestelemiştir.  Şiirdeki bütün ifâdeler sembolik olup, bu yönüyle çok sevilmiştir. Meselâ ‘Şeker tilimdir’ derken kast edilen, dilimiz Türkçedir.  

Lügatçe: 

Körgen çağım: gördüğüm zaman, Yalkın: kıvılcım, alev, Kolları: elleri, Çolpan: seher yıldızı, Nime: ne?, Kayer: neresi?, Heyran: aşk sarhoşu, Ayga Okşar: aya benzer, Kıyak: küçük orak, Kunduz: suda yaşayan kürklü bir hayvan, Rânâ: kırmızı çiçekli bir bitki, Dil: gönül, Til: dil/lisan, Yâni Çi: yâni ne?, Şükran: râzı, Çalışmakka?: çalışmaya/savaşa mı?, Nimeng: neyin olur?

(Bünyamin Aksungur’un ‘Canan Uykuda’ isimli müzik albümünden alınmıştır.

BİR BAŞKA NAZİRE:

Dedim zindan nedir? dedi evimdir.
Dedim ki şehadet! dedi yolumdur.
Doğu Türkistan'ın! dedi gülümdür.
Koparttırır mısın? O dedi yok yok !

Dedim şu Türkiye? dedi soyumdur.
Dedim gelemedi! dedi huyudur.
Dedim kırgın mısın? durdu düşündü!
Garip boynu büktü! O dedi yok yok!

Dedim din kardeşin! dedi var mıydı?
Olsaydı seslendim, sesi duyardı!
Dedim helâlleşsek! dedi Mahşere kaldı!
Dedim dâvâcı mısın? O dedi yok yok.  

Nazire: Benzetilerek yapılan iş / davranış, veya söylenen söz. 

ABDÜRREHİM HEYİT İÇİN ÇİN'E KARŞI AÇIK TAVIR

SEDAT ERGİN

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hâmi Aksoy’un, Bakanlığın web sitesinde yayımlanan bir açıklaması son iki gündür milletlerarası alanda geniş yankılara yol açmış bulunuyor.

Açıklamada, Çin Halk Cumhuriyeti Uygur Türklerini hedef alan aynmcı uygulamalanndan dolayı oldukça kuvvetli bir dille eleştiriliyor. Dışişleri’nin bu çıkışı, Pekin’den sert bir açıklamayla karşılık görürken, milletlerarası medyanın da bütün projektörlerini çevirdiği bir gelişme oldu.

Dışişleri Sözcüsü’nün açıklaması, sekiz yıl hapse mahkûm edilmiş olan Uygur Türklerinin ünlü halk ozanı Abdurrehim Heyit’in hapishânede öldüğü yolundaki haberlerin geçen hafta sosyal medyada büyük bir infial dalgasına yol açmasının ertesinde ortaya çıktı. Açıklamada ‘Heyit’in vefat haberinin teessürle öğrenildiği’ belirtiliyordu.

Bu açıklamanın önemi, Uygur Türklerinin mâruz kaldıklan ayrımcılık ve hak ihlalleri karşısında, Türkiye’nin dünya kamuoyunun önünde ilk defa bu ölçüde açık ve berrak bir tutum almış olmasıdır. 

Ankara, bu çıkışını Çin Halk Cumhuriyeti’nde yaratacağı tepkileri göze alarak yapmıştır. Başta Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nn insan hakları konusundaki uzman kuruluşları olmak üzere milletlerarası çevrelerde son iki yıldır tepkilere yol açan Çin’in bu tasarrufları karşısında genellikle sessiz kalan ve eleştirilerini diplomatik kanallardan aktardığını duyuran Adalet ve Kalkınma Partisi iktidan, birden majör bir tutum değişikliğine yönelmiştir.

Açıklamanın ağırlık taşıyan bölümleri şöyle özetlenebilir:

-Doğu Türkistan’daki Uygur Türklerinin ve diğer Müslüman toplulukların temel insan haklarını ihlal eden uygulamalar, özellikle son iki yıl içerisinde ağırlaşmış ve milletlerarası toplumun gündemine taşınmıştır.

-Özellikle Ekim 2017’de Bütün Dinlerin ve inançların Çinlileştirilmesi siyâsetinin resmen ilân edilmesi, Uygur Türklerinin ve bölgedeki diğer Müslüman toplulukların etnik, dînî ve kültür kimliklerinin tasfiye edilmesi hedefi doğrultusunda atılmış yeni bir adım olmuştur.

-Keyfi tutuklamalara mâruz kalan bir milyondan fazla Uygur Türkünün toplama kamplannda ve hapishanelerde işkence ve siyâsî beyin yıkamaya mâruz bırakıldıklan artık bir sır değildir. Kamplarda alıkonmayan Uygurlar da büyük baskı altında bulunmaktadır.

-21. yüzyılda toplama kamplarının yeniden ortaya çıkması ve Çin makamlarının Uygur Türklerine yönelik sistematik asimilasyon politikası insanlık adına büyük bir utanç kaynağıdır.

-Bu vesileyle, Çin makamlarını Uygur Türklerinin temel insan haklarına saygı göstermeye ve toplama kamplarını kapatmaya dâvet ediyoruz.

Neresinden bakılırsa bakılsın, Dışişlerinin açıklaması son derece kuvvetli bir metin. Çin Halk Cumhuriyeti’nin Ankara’daki Büyükelçiliği, hemen pazar günü web sitesine koyduğu bir açıklamayla Ankara’nın bu tenkitlerine cevap verdi. Açıklamada Abdurrehim Heyit’in öldüğüne ilişkin iddianın ‘gerçek dışı olduğu’ belirtilerek, Uygur Türklerine dönük uygulamalarla ilgili eleştirilere de ‘şiddetle karşı çıkıldığı’ ifâde edildi. Ankara’nın sözünü ettiği yerlerin ‘toplama kampları değil, eğitim merkezleri olduğu’ ileri sürülen açıklamada, bu merkezler ‘terör ve aşırıcılığa karşı alman bir tedbir’ olarak gösterildi.

Bu arada, Çin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hua Chunying de dün bir açıklama yaparak, Çin’deki televizyonların yayınladığı Abdurrehim Heyit’e ait bir videonun kendisinin hayatta olduğunu gösterdiğini söyledi. Abdurrehim Heyit, bu videoda ‘kanunları ihlal ettiği için soruşturma geçirdiğini’ ve ‘târihin 10 Şubat olduğunu’ söylüyor. 

Video bir montaj değilse, Heyit’in hayatta olduğunun ortaya çıkması şüphesiz sevindirici bir gelişmedir. Ancak meselenin bu yönünün dışında, Ankara’nın Uygur bölgesindeki uygulamaların bütünü üzerinde aldığı tutum çok önemli bir yönelişi gösteriyor.

Şöyle ki, dünyada Müslümanların mâruz kaldığı hak ihlalleri karşısında her seferinde kuvvetli tepkiler sergileyen AKP iktidarı, Uygur Türkleri konu olduğunda genellikle diplomatik kanallanrı tercih etmekteydi. Hatta İYİ Partinin Uygur Türkleriyle ilgili verdiği bir araştırma önergesi, geçen 26 Aralık 2018 târihinde TBMM Genel Kurulunda muhalefetin desteğine karşılık AKPartinin, MHP’nin de çekimser oylarıyla reddedilmişti.

Bununla birlikte, Uygur Türkleri konusunda özellikle milliyetçi ve muhafazakâr tabanda çok uzun bir zamandır birikmekte olan tepkilerin kamuoyunda yaygın bir destek zemini bulmaya başlaması karşısında AKP hükümetinin temel bir tutum değişikliğine yönelme ihtiyacını duyduğu anlaşılıyor.

Önümüzdeki günlerde Ankara-Pekin ilişkilerinin hassas bir seyre gireceğini tahmin etmek hiç de güç değil.

Hürriyet Gazetesi 12 Şubat 2019 s: 14