Âişe radiya’llâhu anhâ’dan: 

Şöyle demiştir: (Şuna kasem ederim ki,) Resûlullah salla’llâhu aleyhi ve sellem (Salât-ı) fecri (sabah namazını) kılardı da, mü’minât’dan kadınlar (başlarını ve bedenlerini mırtları ile örterek hazır bulunurlar, sonra, evlerine dönerlerdi ki, (henüz ortalık ağarmamış ve kendileri iyice örtünmüş oldukları için) onları kimse tanıyamazdı.” 

“El-Mırt,” Aba gibi yünden ve tiftikten dokunmuş kadınların büründükleri atkı... Abdü’L-Melîk Muvattâ şerhinde, kadınların o tarihlerde örtünüp-büründükleri ince hafif yünden yapılmış dörtgen bir örtü, diye ta’rif ettiğine göre, bunun Peygamber’imiz zamanında kullanılmamış olduğuna istidlâl olunabilir. Mırt’ın bütün ta’riflerde, câr, gibi başa örtülüp bütün vücudu kaplayan, yünden, tiftikten, keten’den, kıl’dan ma’mûl, kadınlara mahsûs bir örtünün adı olduğu anlaşılıyor. 

Hadis’in metnindeki, “Müteleffifât” baş behmehal örtüldükten sonra, elbisenin bütün vücudunu sarmasını ifade eder. 

Aslında, bu hadis-i Şerifi, Buhârî, kadınların namazının kaç parça elbise ile sahîh olabileceğine delil olmak üzere sevk’etmiştir. İkrime’den gelen rivayete göre, kadın bir elbise ile başını câr ile örter gibi örtükten sonra vücudundan hiçbir yer görünmemek üzere bürünürse namazı sahîh olur denilmiş olduğu gibi, İbn-i Abbâs Hazretleri de, sık dokunmuş olmak şartıyla bir gömlekle de kılmasında bir beis yoktur demiştir. 

Mü’minlerin annesi Meymûne radiya’llâhu anhâ’nın da “yenlerini başına getirmek üzere, bir tek ferace içinde namaz kıldıkları rivayet edilmiştir. Ümmü’L-Mü’minin’e aid diğer bir rivayette ise, kadının bir ferace ile katlanıp dikilmiş yaşmak içinde namazı sahihtir,” denilmiştir. 

Âişe, Ümmü Seleme ile Alî radiya’llâhu anhûm Hazerâtı, uzun, geniş bir ferace ile bir yaşmak içinde kılar demişlerdir. Mücâhid, dört’den az elbise ile kılamaz, demiş, Hakem İbn-i Nâfî’, namazın sıhhati için en az bir ferace ile bir yaşmağı, Hammâd’da bir ferace ile başını örtecek bir çarşafı şart kılmışlardır. 

Sonraki asırlarda gelen imamlar arasında, kadınlar için namazın sahih olmasında, giymeleri vacip olan elbise hakkında ihtilâf vardır, İmam-ı Mâlik, Ebû Hanife ve Şâfi’î, Ferace ile hımâr (yaşmak) yâhut başörtüsü ile Atâ’(üstlük) kafidir, derlerken, İbnü’L-Münzîr, ihtilâfı şöyle te’lif ediyor: Kadına vâcib olan yüzüyle iki elinden başka, bütün bedenini örtmektir. Örtü, bir elbise ile de ve daha ziyâde elbise ile de olur. Mütekaddimîn’in (önceki imamların) üç veya dört elbise lüzûm görmeleri-göstermeleri, müstehab görmelerindendir, zannederim. Ahmed İbn-i Hanbel’e göre, kadının tırnağına varıncaya kadar her şeyi avrettir. İmam-ı Mâlik ve İmam-ı Şâfi’î’ye göre, kadının ayakları avrettir ve ayakları çıplak olarak kıldıkları namazları iade etmeleri lâzım gelir. Saçları da bu hükümdedir. İmam-ı Ebû Hanife ve Sevrî’ye göre, kadınların ayakları avret değildir ve ayakları çıplak olarak kıldıkları namazların iadesi lâzım değildir. 

Sabah namazına gelen ve birbirlerine benzeyen kadınlar, yâni, elbiselerinin içindekilerin erkek mi, kadın mı? oldukları uzaktan fark edilmezdi. Tanınmama’ya sebeb de, ya sabah karanlığının henüz zâil olmamış olması, yâhud da örtünme hususunda gösterdikleri i’tina idi. 

Bu hadis üzerindeki müçtehid’lerin ihtilâf sebeblerinden birisi de Sabah namazı karanlık henüz kalkmadan mı, yoksa aydınlığa kadar geciktirmek mi efdaldır? İmam-ı Mâlik, Şâfi’î, Ahmed İbn-i Hanbel, İshak İbn-i Râhûye hep karanlığı tercih ve hadis’in buna delâletine kâil olmuşlardır. 

Hanafiyye müçtehidleri ise, “Sabah namazı içinde ortalığın aydınlanmasını bekleyiniz, zirâ mükâfatı daha büyüktür,” hadisini istidlâl etmişlerdir. Hanafiyye müçtehidlerine göre, Buhârî’nin bu hadisinde, sabah namazına gelen kadınların tanınmamasını karanlığa değil, tesettüre tam uymalarına bağlıdır. 

Bu Hadis-i Şerif’ten, kadınların cemaatle namaz kılmaları için camii’lere gelmelerinin caiz olduğu istidlâl olunur. Filhakîka, bütün fıkıhçılar “Fitne emniyyeti,” şartıyla kadınların camii’lere gelmelerinin cevazından şüphe etmemişledir. 

Ba’zıları ihtiyata meylederek, genç kadınların camii’lere gelmelerini mekrûh görmüşlerdir. Ebû Hanifeye göre, öğle ve ikindi namazlarından başka namazlar için yaşlı kadınlar çıkabilirler, Ebû Yusuf ile İmam-ı Muhammed’e göre, yaşlı kadınlar beş vakit için çıkabilirler. 

Buhâri Şârihi Aynî, Günümüzde fesât zâhir ve fitne tam olduğu için genç, ihtiyar bütün kadınların çıkmaları mekruhtur. 

Nitekim, Ümmü’L-Mü’minîn Âişe radiya’llâhu anhâ’nın yukarıda meâlini verdiğimiz hadis’in metninde olmayan, “Nebiyy-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem, “Şimdiki kadınların ihdas ettikleri (ortaya koydukları-daha önceden görülmeyen) aşırı ziyneti idrâk buyurmuş olsaydı, Benî İsrail kadınların, dışarıya çıkmaktan (yahut mescide gitmekten) men’olundukları gibi, bu kadınları da, men’buyururdu,” demiştir. 

Bu hadise nazaran, kadınların camii’lere gitmeleri, çarşı ve pazarlarda gezinmeleri için, fitne’den emîn olmaları, muhakkak şarttır. Yine bu Hadis-i Şerif’in iktizasına göre, kadının velev namaz için olsun, çıkabilmesi eşinin ve velisi’nin iznine tabidir. (Bu izni biraz olsun, yumuşatırsak, “haber verme,” olarak değerlendirebiliriz.) 

Kütüb-ü Sitte’den, (Altı sahîh Hadis Külliyatından), Sahîheyn (iki Sahîh) Hadis Külliyatında, Sahîh-i Buhârî ve Sahîh-i Müslim’de, Sened-i Sahih ve Rivâyet-i Muttasîl’ile (dayanakları sağlam ve rivâyetleri kesintisiz), rivâyetle, Resûl-i Ekrem salla’llâhu aleyhi ve sellem’e ulaşan hadisler müvacehesinde, kadınların camii’lere-cemaate çıkmalarına, Asr-ı Saâdet’de, Hulefâ-i Râşidîn ve Ashab-ı Güzîn dönemlerinde, Tâibîn, döneminde, te’ba-i Tâbiîn döneminde, muayyen şartlarla mâni olunmamıştır. Mütekaddimîn, (ilk zamanlar fakih ve muhaddisleri de, aynı istikâmette görüş beyân etmişlerdir.) 

Müteahhirîn, (son asırlar) fakîh ve muhaddisleri ise, yukarıda meâlini verdiğimiz, Ümmü’L-Mü’minîn, Âişe Vâlidemiz radiya’llâhu anhâ’nın rivâyet ettiği hadis-i Şerif’i dikkate alarak, bu devirde kılık-kıyâfet hususunu çok abarttıkları, ziynetleri takıp-takıştırdıkları için, genç kadınların camii’lere-cemaate gelmelerine mâni olunması, yaşlı kadınların, sadece, karanlık vakitlerde kılınan sabah, akşam ve yatsı namazlarına gelmelerine izin verilmesi gibi fetva’lar vermişlerdir. 

Müte’ahhirîn fıkıh ve hadisçilerinin bu dönem’de kadınların camii’lere-cemaate gelmelerine mâni olunması hususundaki fetvalarına, bu dönem’de, kadınların evlerinden çıkmamaları, sokak’ta, çarşıda-pazarda bulunmamaları, tek-tük, evlerinden çıkanların, sokak’ta, çarşı-pazarda görünenlerin de, zan altında olmalarının dahli vardır. Herhangi bir dinî hususta, kat’î nas yoksa, müçtehid’lerin içtihadı, ulema’nın re’yi bulunmuyorsa, nas’lara, içtihada ve ulema’nın yorum ve re’y’lerine aykırı olmamak kaydiyle, “Örf” ile amel edilir. 

Günümüzde, kadınlar, dünya hayatının bütün sahnelerinde vardırlar. 

İş hayatında, Eğitimde, hoca-talebe, Yüksek Öğretimde, hoca-talebe, Ticaret hayatında, sokak’ta, çarşı-pazar’da, hattâ dînî hayatımızda, din hizmetlileri arasında, Diyânet Merkez Teşkilatında, müftü yardımcısı, vâize, Kur’ân Kursu muallimesi, uzman olarak, her mahalde ve her zeminde vardırlar. 

Hadis metinlerindeki kayıd ve şartlara riayet etmeleri halinde, kadınlarımızın camii’lere çıkmalarına, cemaatlere gelmelerine mâni olunamaz. 

KAYID VE ŞARTLAR: 

1) Kılık-kıyâfet: Hanafî Ekolüne göre, Kadınlarımızın, yüzleri, el bileklerine kadar elleri ve ayak bileklerine kadar ayakları hariç, bütün bedenleri avrettir. Başları dahi, bütün bedenlerini örtecek geniş elbiseler giyerek camii’lere çıkacak, cemaatlere gelebileceklerdir. Öyle ki, bu kıyafetleriyle, uzaktan bakıldığında erkek mi, kadın mı oldukları farkedilmemelidir. 

2) Cami’e çıktıklarında, cemaate katıldıklarında, kesinlikle koku sürünmemelidirler. Çünkü, keskin-güzel kokular, uzak mesafelerden bile, hissedildiği için fitne ve fesada sebep olabilir. 

3) Halhal, (Ayak bileziği) kol bilezikleri, kılâde (gerdanlık) gibi hareket halinde, ses çıkaran, ziynet eşyası ile camii’lere-cemaate gelmemelidirler. 

4) Cami’e çıkan-Cemaate katılan kadınların hiçbir şekilde erkeklerle ihtilât halinde olmamaları, karışmamaları gerekiyor. 

Günümüzde, iş hayatında olan veya başka sebeplerle evinden çıkan kadınların en az iki vakitte, öğle-ikindi, ba’zı hallerde, akşamı da ilâve edebiliriz, dışarıda geçirdikleri dikkate alındığında bu devirde, kadınların camii’lere çıkmalarına, cemaatlere katılmalarına mâni olmak şöyle dursun, neredeyse zarûret vardır. 

Bunun için, Diyânet İşleri Başkanlığı, vakıflar ve dernekler tedbirler almalıdırlar. Yeni inşâ edilecek camii’ler, külliyeler, kadınların da cami’e-cemaate katılacakları dikkate alınarak dizayn edilmelidir. Mevcut Camii’lerimizde, erkeklerden ayrı, tuvalet ve abdest alma mahalli, mahremiyetlerine uygun üst-alt ve yan mahfillerde, kafesler, buzul camlar, kalın perde ve ahşap paravanlar yapılabilinir. Selâtîn Camii’lerde, üç giriş kapısından birisi, kadınlara tahsis edilebilinir. Camii’lerin, ihata duvarından avlulara girilmesinden i’tibaren, o istikamete tevcih edilebilirler. 

İki kapılı Camii’lerimizde kapılardan birisi, tek kapılı camii’lerde ise, paravanla ayrılarak, kadınlar mahfillere yönlendirilirler.