TESPİTLER  ( 8 /  38) - İMAM-I  A’ZAM,  EBÛ   HANİFE   HAZRET’LERİNİN   VASİYYETİ  İMİŞ?!.. ( 4 )

Abone Ol

İMAM-I  A’ZAM,  EBÛ   HANİFE   HAZRET’LERİNİN   VASİYYETİ  İMİŞ?!.. ( 4 )

“  Allah’ın  Peygamber’leri,( Resûller,  Nebî’ler,)  Allah’ın  vahyine  aykırı  tebliğ’de  bulunmazlar.”  Hâşâ! Hiç  bir  Nebî- Resûl,  kavmine- ümmetine,  Allah’tan  almadığı, kendisine  vahyolunmayan  bir şeyi  söylemez. Varis-i  Nebî  olan  mürşid  ve  müceddid’lerle, zahirî   ilim’lerin  varisleri  olan,  ulema’da,  Allah’ın  Kitabı’na,  Resûlullah’ın  sünnetine,  hadislerine,  muğayir  herhangi  bir  şey  söylemezler- söyleyemezler.  “  Artık  yok,  gördüklerinize  ve  görmediklerinize, onun  kesinlikle  saygın  bir  elçinin  sözü  olduğuna  yemin  ederim. “  “  O,  bir  şair  sözü   değildir.  Siz  ppek  az  inanıyorsunuz.”  “ O,  bir  kahin  sözü  de  değildir.  Siz  pek  az  düşünüyorsunuz.” (  Hâkka / 69/ 38,39,40,41,42)  “ O, âlemlerin Rabbi’nden  indirilen ( bir  kitap)’tır. “  “  O, bizim  adımıza  ba’zı  laflar  uldurmaya  kaelksaydı,  elbette  biz  onu, bundan  dolayı  kuvvetle  tutar  cezalandırır,  sonra  da  onun şah  damarını keser  atardık.”  (  Hâkka  /  69 / 43,44,45,46)  “  O zaeman  sizden  hiç  kimse  onu  engelleyemezdi.”  “  O  şüphesiz  müttekîler(  kornacaklar  için)  unutulmayacak  bir  öğüttür.”  “ Bununla birlikte  biz,  sizden  inanmayanların  olduğunu  biliyoruz.”  “  O  kesinlikle  inkarcılar  için   bir  üzüntüdür.”  “  O  kesinlikle  dostdoğru  kesin  bir  gerçektir.”  “  Haydi, Rabbi’nin  yüce  adıyla   tesbih  et!.. “  (  Hâkka /  69 / 47,48,49,50,51,52)

Resûlü  Ekrem,  salla’llâhu  aleyhi  ve  sellem  Efendimiz: Herkim,  te’ammüden( bilerek)  benim  aleyhime  yalandan  hadis  uydurursa, (  söylemediğim  bir  şeyi  söylemiş  gibi  gösterirse)  şimdiden  cehennemdeki  oturacağı  yeri  hazırlasın.”  Buyurmuştur. Vahiy  masulü  olmayan  bir  şeyi  hâşâ!  Allah’a  isnad  etmek,  Sahih  rivayetlerde Peygamber’imize  aid  olduğu  tesbit  edilemeyen, herhangi  bir  hadisi  yalan  yere  Peygamber’imize  izafe  etmek  küfürdür.

“ Kur’ân’a  ve  akla  aykırı  rivayetler,  kaynağı  ne  olursa  olsun,  reddedilir,” Doğrudur,  Kur’ân’a  ve  sahih  hadis’lere,  muğayir,  dinden  olmadığı  halde, din’denmiş  gibi  gösterilen  hertür  rivayet, sonradan  ihdas  olunmuş,  bid’at  ve hurafe’ler  kesinlikle  merdud’dur. Ancak, akıl,  mâverâ,  (Öteler  ötesi ) için  tek  başına  bir  şey  ifade  etmez.Esasen, bizim  akıllı  sandığımız, nice  divâne’ler  vardır.  Sevgili  Peygamber’imiz, “ Allah’ın  yeryüzünde  en  az  yarattığı  şey  akıldır,”buyurmuşlardır.Evet, insanlar  için  akıl  çok  kıymetlidir. Akıl, teklif  mahallidir,  aklı  olmayan  hiçbir  şşeyle  mükellef  değildir. Onun  içindir  ki, “ Aklı  olmayanın  dini  de  yoktur,” denilmiştir.

Halk  için  ilmin  sebebi,  kaynağı  üçtür; Havas-ü   Selîme,  Haber-ü  Sadık  ve  akıl. Havâs-ü  Selime, Havâs-ü  Hamse  de  denilen( Beş  duyu), Semi’, (işitme),  Basar, ( görme), Şem,(  koku  alma), Zük-zevk, ( tad  alma)  ve   Lems- Lemis (  tutma) Tecrübevî  ilim, bu  beş  duyu  vasıtasıyla  eldeedilir. Sesleri  duyar,  eşyayı  görür, ahengi  renkleri  keşfedersiniz,  koku  alma  hissinizle, gülün  güzel  kokusunu, necasetin  pis  kokusunu  anlarsınız, tad  alma  hissiylei  balın  tatlı,  acı  biberin  acı  olduğunu  öğrenirsiniz, eşya  dokunduğunuzda  dokuma  hissinizle  pamuğun  yumuşak,  demirin, çeliğin  sert  olduğunu  bilirsiniz.Bu  hislerinize  aklınız   da  yardımcı  olur. Küçük  bir  çocuk  ateşin  yakıcı  olduğunu,  keskin  bir  demir  aletin  kesici  olduğunu  fark etmeyebilir, tecrübe  ettirerek ve  sababet  halindeki  aklıyla,  ateşin  yakıcı  olduğunu,  bıçağın  kesici  olduğunu  öğretebilirsiniz.

Haber-ü  Sadık, Vahiy  masûlü  Allah’ın  Kelamı, Kitaplar, “ Resûl  size  her  neki  getirmişse  onu  hemen  alın, her  neki,  ondan  nehyetmişse( yasaklamışsa) ona  son  verin, kaçının,” âyeti  Kerimesi  mucibi, Peygamber’imizin kavlî( sözleri), Fi’îlî( bizzat  kendisinin  yaptıkları)  İkrârî( yanıda  başkalarını  yaptıkları  ve  müdahalede  bulunmadıkları) , Vahy’e  muhatap  ve  tebliğ’e  me’mur  oldukları  için yanında  yapılan  bir  hareket  şer’i  Şerif’e  uymayan  bir  hareket  olsaydı,  müdahalede  bulunur,  doğrusunu  söyler  ve  tashih  ederdi.Ölümle  başlayan, Ba’s-ü  Ba’de’l-Mevt, öldükten  sonra  dirilip  mahşere  gönderilmesi, hisap-kitap, mizan,  sırat, cennet,  cehennem,  a’raf,  Havz-u  Kevser  ve  Cemal-i  İlâhî   ile  müşerref  olma  halini  biz  ancak  âyetler  ve  hadislerden,  ya’ nî,  Haber-ü  Sadık’tan  öğrenebiliriz.

Tasavvuf  ehli, Aklı,Akl-ı  Maaş,  Akl-ı  Meâd  olarak  ikiyi  ayırırlar. Akl-ı  Maaş,  sadece  dünya  hayatıyla  alakalı,  asgarî   yaşama  ile  alakalı  olan  akıl,  buna  hayvanî   akıl  da  diyebiliriz. Acıktığında,  yemeyi,  susadığında  içmeyi  uykusu  geldiğinde  uyumayı  akletmesi  gibi.Hayvanlar  da  acığktıklarında  yemeyi,  susadıklarında  bulurlarsa  su  içmeyi,  daha  da  ilerisi, sürekli  gidip-  geldikleri  yolu  ezberlemeleri,  ağırda  bağlanacakları  batdmanları  bir  başkasının  yyardımı  ve sevki  olmadan  bulup  orada  durmaları,  ahırlara  girerken  belli  bir  protokol  uygulayıp  sırayla  girmeleri  gibi..Öteleri  düşünmeyen,  akletmeyen, yaratılış  gayesini,  yemek,  içmek,  uyumak  beşerî   za’aflarını  şehevî  arzularını  tatmin  olarak  gören  bir  kimsenin,  aynı  şeyleri  akleden,  haycvanlardan  ne  farkı  varıdrr? Akl-ı  Maaş  saehibi  olanlar,  yaratılışın  gayesi’nin  sadece  bu  dünya’da,  yemek,  içmek,  uyumak,  şehevî   arzularını  tatmin  değil, bu  dünya’ya  imtihan  için  geldiğini, “ Dünya’nın  ahiretin  tarlası   olduğu,”  şuuruyla,  bu  dünya’da  ne  ekersen  onu  biçersin  mantığıyla, dünya  ni’metlerinden  ancak  şükredebileceği  kadar  istifade  ederek, Allah’a  kul,  Peygamber’e  ümmet  ve  diğer  mü’minlere  kardeaş  olabilmek  için,  öteler  ötesine  erebilen  bir  akla  sahip  olmak. İşte,  Akl-ı  Maaş  budur...

“İslâm’da  evliya  denilen  bir  sınıf  yoktur.  Gerçek  ma’na’da  mü’minler  Allah’ın  velileri,  dostlaridirlar.”  Velî,Allah’ın  koruması  altında  olan,  Allah’ın  sevgili  kullarıdır. Ve  “ Uyanın! Âgah  ve  Mütenebbih  bulunun!  Allah>’ın  koruması  altında  olanlar,(  Evliyâu’llâh) var  ya, işte  onlara  korku  yoktur,  onlar  mahzun  da  olmayacaklardır.” ( Yûnus /10/62)  “  Evliyâ,” “ Velî,”’nin  çoğludur, velî’ler demektir. Halkımız,  Galat-ı  Meşhur  olarak,  ekseriya  bir  kişiye  de “ Evliyâ,”  der.Elbetteki  mü’minler  arasında  böyle  bir  sınıf  yoktur. Hem  sonra  kimin  veli  olup-  olmadığını  Allah’tan  başka  hiçbir  kimse  bilemez.İnsanlar, iman  ve  amel-i  Salih  sahibi,  görünürde  takva  ehli  olanlara  bu  sıfatı  yakıştırırlar,hatta  bir  benzetme  olarak,”  Velî  gibi adam,” derler.

Cenabu  Hakk,” Onlara  korku  yoktur, onlar  mahzun  da  olmayacaklardır,”  buyurduğu  Allah’ın  velî’lerinin  sıfatlarını  da  şöyle  beyan  buyurmuştur:  “ Onlar  Allah’a  iman  etmişlerdir, hep  takva  ilea  korunur,  dururlar.”  “  Değersiz  dünya  hayatında  da,  ahiret  hayatında  da  onlara  müjdeler  olsun !  Allah’ın  sözlerinde  değişiklik,  bozukluk  yoktur.  İşte  bu,  büyük  zaferdir.(kazançtır.) “  (Yûnus/10/ 63,64) 

”  Haram  kazanç  ile  hasenat-  hayır  yapılamaz.”   Bizâtihî,  necis(pis)  olan  bir  madde  ile  temizlik  olamayacağı  için, gayr-i  Meşru’ yollardan  kazanılan  haram  servetle  de  hayır  yapılamaz,  Haram  kazanç  ile  yaptığını  iddia  ettiği  hayırdan  herhangi  bir  ecir- sevap  kazanamayacağı  gibi,bu  hareketi  onu  haram’ın  cezasından  da  kurtarmaz.