Türk Milleti, Zoru Başarır, İmkansızı Başarması Zaman Alır!..Yeter ki yıpratılmasın!..

Tarihimiz; kahramanlığın, yiğitliğin  ve cesaretin bayramlarda yaşatıldığı Harp Menkıbeleriyle  doludur.                                                                                                                 Şimdilerde ne olduysa, Atalarımızın, Ninelerimizin kahramanca verdikleri mücadeleleri anmayı bir tarafa bırakın, gün geçmiyor ki; aldığımız her ‘şehit’ haberi ile yıkılmayalım, yas tutmayalım, pisi pisine giden masum evlatlarımıza göz yaşı dökmeyelim!

Aslında bana göre,  bu yüz yılda yaşananlar, bu coğrafyada doğmanın sonucu değildir. “Olsa  olsa Orta Çağ zihniyetiyle  geri bırakılmış toplumların mukadderatıdır!”                       

Bilim ve kültüre  kapılarını kapatan ülkeler, önce Bağnazlığa, Bilgisizliğe ve Cahilliğe  mahkum edilirler, sonra da Çin Seddi’nden Adriyatik denizine kadar hüküm süren Osmanlı İmparatorluğu gibi yıkılıp giderler!..                                                                                                    

O nedenle tek korkum; okuma, düşünme yetisi köreltilerek vasıfsızlaştırılan Türk Ulusunun, 1900’lü yılların  başından itibaren kurgulanan O, bilindik tuzağa (!)  tekrar düşürülmeye çalışıldığıdır.

***

Bilmemiz, Düşünmemiz Ve Yapmamız  Gerekenlere gelince:                                                            

“Öncelikle  kalkınmanın,  kültür seviyesiyle doğru orantılı olduğunu belirtmeliyim.” Bu düşünceden hareketle, ilim irfan yuvalarının (Köy Enstitüleri) temelini atan  ve kuruluş yasalarını hayata geçiren  kişidir, Ulu önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk (….. ) Hani şu sıralar Osmanlı İmparatorluğunu  yıktığı dile getirilerek gözden düşürülmeye çalışılan, O,  büyük devlet adamı….. 

Korkarım ki günümüzde;  ülkemizi yöneten  zat-ı muhteremlerin belirlenmesi dünya  Jandarmasının tasarrufunda   oldukça, eskiden olduğu gibi mezralardan, köy ve kasabalardan  devlet adamı çıkarmak da,  sorun olmaya devam edecektir.   

Yine çok enteresandır, ‘komünist yetiştiren yuvalar’ sloganıyla  gözden düşünülen ve fakat   kuruluş amacı belli olan  Köy Enstitülerini  söndürmenin ilk adımları İsmet İnönü  tarafından   atılmıştır. 1950 yılında iş başı yapan ‘Demokrat Parti’ iktidarınca,  önce komünizmle  mücadelenin  tohumlarının  atıldığı Kuzey Atlantik Paktına (NATO) üye olunmuş, sonrasında , Amerikalılarla müştereken hareket edilerek,  bu güzide kurum maalesef yok edilmiştir!..

Bu ve benzeri faydalı  eğitim kurumları  ülkenin dört bir yanında faaliyet gösterebilseydi, şimdilerde ne  mi olurdu? Kanatlanır, uçardık, inanınız!..

Ne okumayan çocuk kalır, ne  köyden kente göç olurne hırsızlık olur, ne  yoksulluk çekilir, ne paralı eğitim yapılır, ne de düşünmekten yoksun bırakılan beyinlerin köreltildiği dershaneler  türerdi. 

O nedenledir ki,  görevi; aydın insanlar yetiştirmek olan bu çağdaş eğitim kurumlarını işler hale getirmediğimiz  takdirde, kanı da, canı da sudan ucuz cahil toplumlar yaratırız ki, buda Türkiye Cumhuriyetinin sonu olur!..                                                  

Ayakta kalıp, mücadele edebilmek istiyorsak eğer; ‘eğitim örgütünü’ çağdaş normlara uygun hale getirip,  eğitim müfredatını  bu  sağlam temelin üzerine bina etmek gerekmektedir..           

Devam edecektir….