Türkiye’nin, “Ya Münbiç’i temizle ya da ben gelir temizlerim” çıkışını, “Ne yani, Türkiye ABD’ye ABD’ye savaş mı ilan edecek?” sorusuyla değil, “ABD’nin, Suriye’de uzun soluklu olarak kalabilmek için dayandığı gerekçelerin, uluslararası hukukta ne kadar karşılığı var?” sorgulamasıyla değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır. 

ABD artık, Türk halkının gözünde müttefik değil, çıkarlarına uygun bir yeni düzenini hayata geçirmeye çalışan terörist bir devlettir. 

Türkiye’nin kaybedilecek zamanı ve tahammülü yok ve de kararlı; “Güney sınırlarım boyunca uzanacak bir terör kuşağını asla kabul edemem, dağıtırım!” diyor. 

Türkiye’nin göstere göstere bir askeri operasyon hazırlığına girmesi, ABD’nin,  bölgede kalıcı olabilmek için Ortadoğu’yu kontrollü bir kaos ortamına sürükleme çabalarının önünü kesme arzusundan/mecburiyetinden kaynaklamaktadır. Cemal Kaşıkçı cinayeti dolayısıyla sergilediği tutumla yıldızı yükselen Türkiye, bu zorlu süreçte, dünya kamuoyunun desteğini yanına alma çabasında.

Yeryüzünde ayrıntılarını yakından incelememiz gereken çok ilginç, kuyrukları birbirine sarılmış gelişmeler yaşanıyor. 

Cumhurbaşkanı açıkladı; ABD oylama siyasetinden vazgeçmezse, terör yuvalarını temizlemezse, birkaç güne kadar Fırat’ın doğusundayız. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çıkışını, “Askeri operasyonlar genellikle gizlenir, göstere göstere askeri operasyon yapılır mı?” şeklinde değerlendirenler de oldu. 

Yapılır; çünkü, “Birkaç güne kadar Fırat’ı doğusundayız” haykırışı,  Suriye krizinin başladığı 2011’den bu yana, ABD’nin, bölgede kalıcı olabilmek için, “DEAŞ’la mücadele” gibi hiç de inandırıcı olmayan gerekçelere dayanarak yaptığı operasyonlardan ve ülkemizi güney sınırlarımız boyunca kuşatacak terör kuşağı oluşturma hazırlığından duyduğumuz rahatsızlığın yüksek sesle bir kez daha ifadesidir. Türkiye’nin bu haykırışı, “Bir gece ansızın gelebilirim” değil, “Kararlıyız, geliyoruz!” ihtarıdır. 

Askeri operasyon açısından bakıldığında sakıncalı gibi görünen bu çıkış, bir anlamda, “Güney sınırlarımız boyunca kuşatılmaya asla razı olamayız. Kendi kederimizi yazabilecek güçteyiz” karalılığının ifadesidir.

“NE YANİ, TÜRKİYE ABD’YE SAVAŞ MI AÇACAK?”

Türkiye’nin, “Ya Münbiç’i temizle ya da ben gelir temizlerim” çıkışını, “Ne yani, Türkiye ABD’ye ABD’ye savaş mı ilan edecek?” sorusuyla değil, “ABD’nin, Suriye’de uzun soluklu olarak kalabilmek için dayandığı gerekçelerin, uluslararası hukukta ne kadar karşılığı var?” sorgulamasıyla değerlendirmek daha gerçekçi olacaktır. 

ABD artık, Türk halkının gözünde müttefik değil, çıkarlarına uygun bir yeni düzenini hayata geçirmeye çalışan terörist bir devlettir. 

Türkiye’nin kaybedilecek zamanı ve tahammülü yok ve de kararlı; “Güney sınırlarım boyunca uzanacak bir terör kuşağını asla kabul edemem, dağıtırım!” diyor.

ABD’YE RAĞMEN OPERASYON?

Peki, ABD’ye rağmen, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna operasyon yapabilmesi kolay mı? 

 Elbette değil. Fakat, Suriye ABD toprağı değil ki.. ABD’nin Suriye’de asker bulundurmak, askeri üsler, havaalanları inşa edebilmek için hiçbir uluslararası hukuksal dayanağı yok. “DEAŞ’la mücadele ediyorum” masalına artık çocuklar bile inanmıyor. 

ABD yıllardır Suriye’nin kuzey bölümünde bağımsız bir devlet yapılanması oluşturmaya çalışıyor, ama orada ABD’nin yazdığı senaryoya uygun bir demografik yapı oluşturabilmesi mümkün olmuyor. Suriye’nin kuzey parselinde, Fırat’ın doğusundan Irak sınırına uzanan bölgede Pentagon’un düşlediği gibi bir Kürt devleti kurmanın mümkün olmadığını bizzat ABD’li generaller söylüyordu. Yeri geldikçe yazıyoruz; DEAŞ’la Mücadeleden Sorumlu Koalisyon Güçleri Komutanı Towsand, “Buradaki Kürt nüfusu yüzde 20’yi geçmiyor; burada bir Kürt devleti kurulamaz” dediği için ülkesine geri gönderilmişti.

ABD, ŞİMDİ DE ARAPLARA SARILDI

ABD, Türkiye’nin güney sınırları boyuna uzanacak bir “Kürt Kuşağı”nın oluşturamayacağını anlayınca, bu defa Arap Kuşağı’na sarıldı. İran’ı Sünni Arap dünyası için bir tehdit olarak gösteren ABD, Birleşik Arap Emirlikleri’nin finansmanı ve  Blackwater’ın desteği ile komutası Suudi Arabistan’da olan bir Arap Birliği Ordusu oluşturdu. Şimdilerde bu ordunun askerlerini Suriye’de kurduğu askeri üslerde eğitiyor. Amacı, Ortadoğu’da uzun soluklu bir mezhep çatışması başlatabilmek, Türkiye’nin Rusya’ya ya da Avrupa Ordusu’na yaklaşmasını engellemek. 

Pentagon’un, Ortadoğu’da uzun soluklu olarak kalabilmek, Çin’in İpek Yolu’nun önünü kesebilmek ve Avrupa Ordusu’nu oluşumunu engelleyebilmek için, bölge ülkelerini uzun soluklu bir mezhep savaşı üzerinden kaosa sürüklemek istediği biliniyor. Bölge ülkeleri olarak bu tuzağa düşmememiz gerekiyor. Böyle bir çılgınlık ABD dışında kimseye yarar getirmeyecektir. 

Türkiye’nin göstere göstere bir askeri operasyon hazırlığına girmesi, ABD’nin,  bölgede kalıcı olabilmek için Ortadoğu’yu kontrollü bir kaos ortamına sürükleme çabalarının önünü kesme arzusundan/mecburiyetinden kaynaklamaktadır. Cemal Kaşıkçı cinayeti dolayısıyla sergilediği tutumla yıldızı yükselen Türkiye, bu zorlu süreçte, dünya kamuoyunun desteğini yanına alma çabasında. 

PENTAGON, HEM YENİ İPEK YOLU’NUN HEM DE AVRUPA ORDUSUNUN OLUŞUMUNU ENGELLEME ÇABASINDA..

Pentagon’un, yıllardır ABD yönetiminde ve Senato’ya, Kongre’ye taşıdığı adamlarıyla dış politikasında yönlendirici olan Rothschild Ailesi’nin etkinliğini kırabilmek Amerika’nın Rockefeller gibi, Du pont gibi zengin aileleriyle elele vermesi küresel çapta bir savaşın başlamasına neden oldu. ABD’nin bugün korkulu rüyası haline gelen Yeni İpek Yolu da, Avrupa Ordusu da Pentagon ile Rothschild Ailesi arasında yaşanmakta olan savaşın nedenleridir. 

Bölgemizdeki ve ülkemizdeki gelişmelerin arka planındaki dinamikleri görebilmek için olaylara çok daha geniş bir açıdan bakmak durumundayız. Avrupa sokaklarını ateşe veren sarı yeleklilerin gösterilerini, G-20 Zirvesi’ne gitmek üzere yola çıkan Angela Merkel’in uçağının havada arızalanmasını, Theresa May’in Brexit müzakerelerini izlemek için gittiği Almanya’da arabasında kilitli kalmasını, ABD Senatosu’nun Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ı Kaşıkçı cinayetinden sorumlu bulmasını… Pentagon-Rothschild savaşı penceresinden değerlendirmek gerekir. 

TÜRKİYE UZAY AJANSI VE TREN KAZASI

Gelişmelere geniş açıdan bakınca, milli uzay programını hayata geçirecek olan Türkiye Uzay Ajansı’nın Kurucu Başkanı Prof. Dr. Berahitdin Albayrak’ın, Konya’ya gitmek üzere yola çıkan ve Marşandiz istasyonunda kazaya uğrayan trende bulunmasının bir rastlantı olduğuna inanmakta haklı olarak zorlanıyoruz. Kazada hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyoruz.