Artık kimsenin kıyametin kopacağından şüphe ve kuşkusu yok. Artık ilim adamları kıyametin nasıl kopabileceğini bulmaya çalışıyor. Kâinatın yaratılmasının başlangıcını teşkil eden “Big Bang” teori ve nazariyesi bunlardan sadece biri.

     Var olmaya başladığından beri devamlı büyüyen, genişleyen bir küre durumunda kâinat. Tabî belli bir şişkinlikten sonra, bunun gerisin geriye büzülmesi de söz konusu. Bu da dünyanın başına kopacak olan kıyametin oluş şekillerinden biri olabilir.

     Şu veya bu tarzda bir kıyametle dünyanın öleceği muhakkak ve kesindir. İşte bu şekilde harap olmuş, ölmüş dünyanın âhiret suretinde tamir, onarım ve yeniden dirilmesi mümkündür. İmkân dahilindedir.

     Evet ölecek olan dünyanın dirilmesi olasıdır. Allah istediği için ki istiyor, kıyametten  sonra dünyayı yine diriltecektir. Çünkü bunu yapacak olan Allahın güç ve kudretinde eksiklik yoktur.

     Gerekçe varsa ki vardır. Bu işin olacağı kesindir. Sorun ise Allahın var etmesine bağlı bir husustur. Allahın var etmesine bağlı bir şeyin son derece kuvvetli bir gerekçesi varsa, ona olabilir gözüyle değil, aksine olmuş olarak bakmak gerekir. 

     Üstelik işi yapacak olanın gücünde herhangi bir eksiklik yoksa, ona olabilir gözüyle değil, tam tersine olmuş bitmiş nazarıyla bakmak lâzımdır.

     Konunun daha iyi anlaşılması için, remizli, işaret edici bir nükte yani ince anlamlı bir sözle konuya açıklık getirelim:

     Evrene dikkat edilse görünüyor ki, içinde iki unsur var. İkisi de her tarafa uzanmış, kök salmıştır. İşte bunlardan bazıları:

     İyilik - kötülük, güzel - çirkin, fayda - zarar, tamlık - eksiklik, ışık - karanlık, doğru yol - eğri yol, ışık - ateş, inanç - inançsızlık, itaat - itaatsizlik, korku - sevgi gibi dünyamızdaki eser, iz ve sonuçlarıyla; evrende zıtlar birbiriyle çarpışıyor.

     Nitekim sabah; geceden sonra geliyor. Bahar; kıştan sonra kendini gösteriyor. Sağlığın kıymeti; hastalıktan sonra biliniyor. Vuslatın değeri; firkatten sonra anlaşılıyor. Kavuşma; ayrılıktan sonra sevindiriyor. Ancak, elemin zevali / yokluğu lezzet veriyor.

     Velhasıl evrende zıtlar; sürekli olarak başkalaşmaya, değişimlere uğruyor. Başka bir âlemin ürünlerinin işyeri hükmünde olarak çarkları dönüyor.

     Nitekim okula; okul sonrası hayatı kazanmak için gidiliyor. Çiftçi tarlaya; kışı rahat geçirmek için gidiyor. Araca; başka bir yere ulaşmak için biniliyor. Dünya gemisinde de; âhiret limanında inmek için bulunuyoruz.

     Elbette, o iki unsurun birbirine zıt olan dalları ve sonuçları; sonsuz âleme gidecek. Orada toplanacak. Birbirinden ayrılacak. O zaman cennet - cehennem şeklinde ortaya çıkacak.

     Tıpkı, her işin bir hesap kitap zamanı olduğu gibi.

     Her okulda, bitirme sınavları yapıldığı gibi. 

     Her yola çıkışın, bir varış noktası olduğu gibi.

     Velhasıl her şeyin sonu; insanı ya sevindirecek ya da üzecektir.

     Madem devamlı ve kalıcı olan âhiret âlemi, öte âlem; gelip geçici olan dünya âleminden yapılacaktır. Elbette, asıl unsurları kalıcı olacak olan yere gidecektir.

     Evet cennet - cehennem, yaratılış ağacının sonsuzluk tarafına uzanıp eğilerek giden dalının, iki meyvesidir. Kâinattaki varlıklar zincirinin iki sonucudur. Olayların akışının iki deposudur. Sonsuzluğa doğru akan, dalgalanan varlıkların iki havuzudur.

     İlâhî lûtfun yani ilahî iyilik ve bağışın, ilahî kahrın yani ilahî mahvın yansıdığı iki yerdir. Ki, Allahın kudret eli, şiddetli bir hareketle kâinatı çalkaladığı zaman, o iki havuz kendilerine uygun maddelerle dolacaktır.

     Bu işaret edici ince mananın sırrı ve gizi şudur: Allahın varlığının başlangıcı yoktur. Sürekli her şeye hükmeder. Yardım ve iyiliği sürekli olarak belirir durur. Allah başlangıçsız hikmet sahibidir. Yani her şeyi yerli yerinde yaratmıştır. Her şeyinde bir gaye gözetir. Herşeyi faydaya yöneliktir.