Başarmak ise hedefimiz yapacak çok da alternatifli yol yok çalışmak ve çok çalışmamız gerek. Başarmak konusunu en iyi “Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK” şöyle dile getirmiş;

  • Şayet bir gün çaresiz kalırsanız, bir kurtarıcı beklemeyin.
  • Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır; çalışkan olmak.
  • Yerinde duran, geriye gidiyor demektir.
  • Zafer, zafer benimdir diyebilenindir.
  • Çalışmak demek, boşuna yorulmak, terlemek demek değildir.
  • Hiçbir zafer amaç değildir.

Elbette deha olan ATATÜRK’ ün vecize sözlerinden ilham alıp kendi hayat hikâyelerimizi oluşturacağız. Bahane üretmek, engelleri görüp vazgeçmekte dönem dönem akıllıca bir yol, karardır. Hayatlarımız için de hiçbir şey için kolay deme şansına sahip değiliz. Çokça kolay gelen, başarmakta hiç zorlanmadığımız şeyler var ise, irdeleyip geniş açıdan incelemek gerek. Kolay gibi görünen her neyse mutlak farklı süreçlerde, bizlerden önce büyük mücadeleler verilmiş, çalışılmıştır. Hikâye sahibinin ismine ulaşamasam da özellikle gençlerimiz için örnek teşkil edecek bir yaşanmışlığı yazıma ek yapayım.

..

Biz çocukken çok fakirdik diyerek söze başladı. Öyle böyle bir fakirlik değildi bizimkisi, gözleri doldu, hadi şurada bi yerde oturalım da anlatayım sana içimden geldi, valla hiç kimseye anlatmadım şimdiye kadar.

Başım üstüne çok merak ettim, dinlemek istiyorum sizi dedim.

Yıl 1980'li yıllar köyümüzde okul olmadığı için babam köyden 80 km uzaktaki ilçede yatılı okula yazdırdı beni. 7-8 yaşlarındaydım, doğru dürüst Türkçe bilmiyordum, anam bir kelime Türkçe bilmezdi, köyümüzde herkes Kürtçe konuşurdu, anam ve babamın okuma yazması yoktu, neyse yatılı okula başladım, ilk zamanlar her gece yorganın altında saatlerce için için ağlardım ,sadece 15 tatilde ev izni vardı ,neyse uzatmayım iyi kötü okul bitti.

Okulda çok başarılıydım, hocalarım üniversiteye mutlaka hazırlan, ihmal etme sakın sınava gir diye her zaman tembih ederlerdi beni.

Babam köyün çobanıydı, iki kardeşim daha vardı, üstte yok, başta yok.

Babama üniversiteye hazırlanmak için kitap lazım diyemedim, çünkü biliyorum parası yoktu, desem üzülecek, kahır olacak çünkü çok istiyordu benim okumamı,

Anama dedim.

Ana çevre köylerde üniversiteyi kazanan var mı?

Son iki yıldır bi sorsan.

Anam tamam bi sorayım soruşturayım oğul dedi.

Ertesi gün anam yukarı köyde bi kız çocuğu geçen yıl üniversiteyi kazanmış dedi.

Hadi ana kalk gidelim onun kitapları almam lazım, inşallah atmamıştır.

Ertesi gün anamla yayan olarak bide yaz günü sıcak, ayağımda kara lastik var çorapsız terliyor zırt bırt çıkıyor ayağımdan.

Yoksulluk diz boyu çobanlık yaptığım için kumral olan saçlarımın uçları güneşte yanmış sarı bom boz olmuşum, yolda ayağımı pişirdiği için kara lastiği elime almışım, çıplak ayakla üniversiteyi kazanan kızın evine gittik.

Anam durumu anlattı, sıkıla sıkıla mahcup , hayırlı olsun sizin kız üniversiteyi kazanmış, bizim oğlan da sınava girecek varsa eski kitaplarını bize verseniz dedi.

Kızın anası bi sorayım kıza dedi, kızı çağırdı "kızım eski kitaplarını istiyorlar"

Kız okuyan kim diyerek pencereden seslendi.

Ben dedim.

Sen mi?

Sen mi üniversite kazanacan şunun kılığına kıyafetine bak hele.

Sen git çobanlık yap, sana kitaplarımı verip heba etmek istemiyorum dedi.

Başımdan aşağı soğuk terler aktı.

Anam: Hadi oğul gidelim dedi ağlamaklı bir sesle.

Geri dönerken yolda bi arkama döndüm ki anam ağlıyor.

Ana kurban olam ağlama, sana söz ben o üniversiteyi kazanacam, sen üzülme yeter ki.

Köye döndük gece hiç uyku tutmadı beni.

Sabah erkenden kasabaya doğru yola çıktım, bu sefer yalın ayak, çünkü kara lastik çok sıkıntıydı.

Kasabaya gittim herkese soruyorum.

" Bu yıl üniversite kazanan var mı bildiğiniz? " Kimsede net bir cevap yok.

Bir amca yanına çağırdı beni, durumumu anlattım, okumak istediğimi söyledim.

Düşündü, bana bak oğul dedi, buralarda okuyan pek yok.

Sen en iyisi yukarı ALEVİ köylerine git, onlarda okuyan çoktur, bulsan bulsan oralarda bulursun aradığını dedi.

Peki amca.

Nasıl giderim o köylere, dedim.

Aha şurada traktörler var o köylülerin dedi.

Gittim bi traktörün römorkuna atladım, yorgunluktan uyuya kalmışım, gözümü açtığımda bi köyün içine giriyoruz, traktörcü benim farkında bile değil, gitti köyün meydanında durdu, stop etti, evine gitti.

Ben de İndim aşağı traktörün tekerinin yanına çöktüm, ne kadar oturdum bilmiyorum.

Birden omuzuma bir el değdiğini fark ettim.

Sen de kimsin oğul, ne yapıyorsun burada, anan kurban, dedi yaşlı teyze.

Ben de durumumu anlattım teyzeye.

Teyze: Oyy ben kurban olam sana dedi ve seslendi bütün köye.

Herkes başına toplandı, tam iki çuval test kitabı vs topladılar bana, hatta biraz da para verdiler, traktörcü de beni, taaa bizim köye kadar getirdi, bıraktı.

Sınava 2 ay vardı, bir taraftan çobanlık, bir taraftan sürekli ders çalışıyordum.

Sınav günü geldi, çok heyecanlıydım, sabah erkenden şehre gitmek zordu, belki geç kalırım diye anam bana biraz azık çıkını yaptı, gece şehre giden bir arabayla sınavın yapılacağı okulun yanında indim, okulun duvarının dibinde sabahladım.

15 gün sonra köye bir resmi araç geldi, ben koyun yayıyordum, babamı sormuşlar.

Oğlun nerede?

Babam: Davarın önünde, hayırdır?

Oğlunu görmemiz lazım, çağıra bilir miyiz?

Kardeşim, abi abi muhtar seni çağırıyor, dedi.

Köy meydanında bir kalabalık gördüm, yaklaştım, hayırdır dedim.

Heyecandan dilim dönmüyor, hayır evlat hayır.

ÖSYM Türkiye birincisi oldun, gözün aydın 500 tam puan ..

..

Başarıya giden yolun çalışmak, çok çalışmak olduğunu yazmıştım ve sanmam ki hiçbir okurum tersini düşünebilsin. Birkaç ekleme daha yapayım başarmakla alakalı. Başarmak azmiyle ve çok çalışarak yola çıkılmışsa, yaşanmış hikâyemizde de olduğu gibi çokça engellemeler, engelleme dışında da hafife almalar, basit görmeler hatta dalga geçilmeler somut olarak olmaması için mücadele edenler dahi olur, olabilir. Engelleme çabalarına giren kişi ya da kişiler yine çalışma ilkesinden, değerinden uzak, ego, kibir sahibi başarmak hedefi olmayan sıradan insan yığınlarının bir ferdidir. Başarmak, dolayısıyla başarmak için çalışmak, çok çalışmak, para pul, mal mülk, kariyer yetki edinme meselelerinin çok dışında, insan olmanın gereğidir. Sahiplendiğimiz hayatlarımız bizimle ve bizden sonrası için daha da güzel bir yaşam, ortam bırakmak, insana, hayata dokunmak, ne muazzam, fevkaladelik değil mi?

Mir Murat Demir