“Tek düşüncem; Biraz daha yazmak…Biraz daha .. Daha güzel… Daha güzel…”

Abone Ol

O onurlu bir insan ustası…
O sosyal adaletsizliği savunan keskin kalemin sahibi…
O bir barış adamı…
Silahın, şiddetin hep karşısında olan,
Haksızlıkları , ezilmişlikleri kaleme alan,
O bizi bize, süper betimlemeleriyle aktaran üstad…
Ve…Dolu dolu yaşamış 91 yılı.
Yazdığı sürece Anadolu’dan hiç kopmayan, efsane ve masallarından yararlanan, yalandan hiç hoşlanmayan, kendi de yaşarcasına olayları özümleyen, Anadolumuzu evrenselleştiren üstad.
Söz uçar yazı kalır dedin. Ve hep durmaksızın yazdın.
Bizlere çok değerli görüşler, gelecek nesillere örnekleyecekleri modeller bıraktın.
Umud senin için de hiç bitmedi.
Öncelikle söyleyeyim bir Çukurova’ lı olarak sen bizim biricik gururumuzsun. Yazımlarınla sonra ülkemin, sonra tüm insanlığın gururusun.
Biz seni bu köşelere nasıl sığdırabiliriz ki?
Bayanlar, baylar, sevgili yolcularımız ve çocuklar,
Yaşar Ağabeyimizi kaybettik. Nurlar içinde yatsın.
Y.Kemal Beyatlı SESSİZ GEMİ’ siyle ne güzel dizelemiş ölümü…Burası tam yeridir.

“Artık demir almak günü gelmişse zamandan, Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.
Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.
Biçare gönüller!
Ne giden son gemidir bu!
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu!
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler.
Birçok gidenin her biri memnun ki yerinden,
Birçok seneler geçti; dönen yok seferinden.”
İlk eşi Thilda Hanımın önderliğinde eserleri 40 dile çevrilmiş ve yurt dışında da yüzün üzerinde baskı görmüş, Nobel Edebiyat Ödülü'ne aday gösterilen, Türk Edebiyatı’nın en önde gelen yazarlarındandı Yaşar Ağabey.
O’nun hayat hikayesine bakınca, öncelikle içimi acıtan şey; Beş yaşındayken babasının camide öldürülüşüne tanık olması…
Hayat için zor bir başlangıç! Sonrasında da zor ama dolu dolu bir yaşam öyküsü ve hiç bitmeyen daktilonun tuş sesleri...
İnsanı zorlukların pekiştirdiği ve bilgeleştirdiğinin çok önemli bir örneği O…
Hayatında ki önemli bir olay daha var; Gerçek adı olan Kemal Sadık Göğceli adıyla yazarken Cumhuriyet gazetesine girince Yaşar Kemal adını kullanmaya başlaması…
Halktan kopmuş bir sanata inanmadığını vurgulayıp, Çukurova insanının kan davası, ağalık-toprak ilişkisini, sömürlüşünü kaleme aldı.
Çeşitli tarihlerde İnce Mehmet’i 4 kitapta toplayıp Eşkiyalığın Felsefesini yaptı. Sansürlerden kurtulamayan bu eseri de bir türlü çekilemedi.
Sosyalist politika ile yoğrulmuş 91 yılın içine ne öyküler, ne romanlar, ne çeviriler, ne röportajlar, ne denemeler, ne derlemeler, ne çocuk romanları sığdırdı. Dedim ya ben buralara nasıl sığdırayım O’nu…
Yaşadı- Yazdı. Hep daha güzel yazmak umuduyla…
Ben O’nunla iki yıl önce Sainte Pulcherie’nin bir özel gecesinde tanışma imkanı bulup sohbet edebildim. Çukurova’lı olduğum için çok keyifle sohbet etti. Çok neşeli, çok nüktedan koca bir çınar gibiydi. O günlerde de yorgun bedeni onu zorlasa da o hep güleçti. Yazılarımı derlediğim kitap taslağını okuyacağına söz vermişti.
Okuyup okumadığını bilmiyorum. Ama o gece seninle tanışma şerefine erişmek çok büyük bir lütuftu benim için. Toprağın bol olsun Yaşar Ağabey…Sen insanlığın şeref ağacına adını yazdın. Darısı bize olsun.
Sayın Zülfü Livaneli seni çok severdi.
Geride bıraktığın tüm sevenlerine sabirlar diliyorum.