Diyanet işleri Başkanlığından yapılan açıklamada; vazgeçilmez hasletlerden birinin ahlaki ölçülere sadakat göstermek olduğu belirtilerek, “Mahremiyetin ihlali; insaf, vicdan ve adalet ölçülerinin gözardı edilmesi; her ne suretle olursa olsun, YALANA, İFTİRAYA VE TECESSÜSE BAŞVURULMASI, dinin yüksek değerlerinin hafife alınması, hangi sebeple olursa olsun HELAL-HARAM SINIRLARININ YOK SAYILMASI ve kul hakkı bilincinin zaafa uğratılması, bu sadakatle asla bağdaşmaz. Bütün bu mefsedetlerin dini ve milli varlığımızı tehlikeye sokacağı ve toplumsal yapımızı tahrip edeceği unutulmamalıdır. İslam’ın dünyevi bir güç devşirme adına istismar edilmesi başta olmak üzere, onun herkesi kucaklayan maneviyatını indi çıkarları ve basit hedefleri için araçsallaştıranların elim akıbetlerine tarih boyunca tanıklık edilmiştir.”
Ben de aynen katılıyorum bu açıklamaya. Ama soruyorum, Diyanetin açıklamasındaki, islama, ahlaka, topluma, adalete zarar verenler kim acaba??? Daha geçenlerde bir AKP milletvekili “günah işleme özgürlüğümüze müdahele edildi” diye şikayet ediyordu!!! İhaleye fesat karıştıran, yargıya baskı yapan, işsiz güçsüz çocukların kurduğu vakıflara yapılan yüzmilyonlarca liralık bağışların, villaların, değerleneceği önceden bilinen arsa spekülasyonlarının, havuzlar kurdurup gazete-tv satın almanın, 700 bin euroluk kol saati hediye edilen, Rıza’nın önüne yatan bakanları, elbise ceplerinde veya çikolata kutularında gönderilen rüşvetleri, ayakkkabı kutularından çıkan milyonlarca Euroları, yolsuzluk ve hırsızlık iddialarını ve bunu örtmek için görevden alınan savcıları, polisleri, bakan oğullarının birkaç kuruş olarak tarif ettiği tirilyonlarını, dağıta dağıta bir türlü sıfırlanamayan evdeki paraları, artan 30 tirilyonla alınan villaları, Urla meselesini, sanık bakanlar hakıındaki TBMM’de okunamayan fezlekeleri nasıl izah edeceğiz? “Bir delille 40 akıllıyı ikna edersin de, 40 delille bir deliyi ikna edemezsin” diyordu gelen bir mesaj… 40 delile rağmen yaşananları görmezden mi gelelim?
Komşularla sıfır sorun diye yola çıkıldı, 90 yıldır Türkiye’nin hak ve menfaatlerini gözetecek şekilde sürdürülen istikrarlı dış politikamız alt üst edildi, kavga etmediğimiz komşu kalmadı. Mısır, Irak, İran’la gerildik, Suriye ile neredeyse savaşacağız. Birleşik Arap Emirlikleri 9 aydan beri elçisini göndermiyor, Bengladeş’le bile aramız bozuk. İlk zamanlar çok savundukları AB ile ilişkiler koptu kopacak, Batı demokrasisinin başkentleri ile aramız soğuk. Kala kala Suriye’de kafa kesen islami teröristlerle olan muhabbetimiz kalmıştı, Niğde saldırısı ve Süleyman Şah mezarına yönelik tehditten sonra ne olur bilemiyorum.
Başbakan konuşmalarında toplumu “biz ve onlar” diye böldükçe toplumsal mozaik dağılmakta ve tabanda uçurumlar oluşmakta. Hoşgörü kültürümüz, kin ve nefretle yer değiştirmekte. Halbuki iyi bir Müslüman, komşusunu seven sayan, o açken tok yatmayan, çalıp çırpmayan, vicdan sahibi, dürüst bir insandır. Kibirden, kendini beğenmişlikten sakınır, mütevazi olup, kin tutmaz, kimseye düşmanlık beslemez. Yargıya, yasaya, medyaya müdahele ederek suçların örtbas edileceğini zannetseniz bile Allah katında ve kamu vicdanında nasıl aklanacaksınız?
Yapılan operasyonlarla ordumuzun yapısı zaafiyete uğratılırken, ülkenin savunması tehlikeye düşürülmekte bir beis görülmemişti. Uydurma Arınç’a suikast iddiasıyla TSK personeline ilişkin çok gizli dereceli istihbarat bilgilerinin Seferberlik Tetkik Kurulu’nda şifreli kozmik odada saklandığını düşünen paralel yapı, buraya girmenin derin senaryosunu hazırlamış ve Türkiye’nin gündemine oturacak boyutta bir suikast kurgulamış. Şimdi bunu söyleyenler o gün Ordumuza kurulan bu tezgaha alkış tutuyordu. Bölücü hainleri, aşırı uç mensuplarını, satılık kalemleri de anlıyorum, “kış kışlığını…. yaparmış” sözünde olduğu gibi onlar kendilerinden beklendiği gibi davranıyorlar. Peki ya bu ülkenin yetiştirdiği sözde sağduyunun sesi olması gereken onlarca aydın, yazar, çizer, siyasetçi, bürokrat ve diğer insanlara ne demeli!!!
Türk Bayrağına tahammülü olmayan ve destan yazan polisimizin gözü önünde bölücü teröristler örgüt paçavralarıyla İstanbul’un göbeğinde gövde gösterisi yaparken, güneydoğuda da Van kalesine devasa bayraklar asmaktalar…
Biz Atatürk’ün ilkeleri ışığında, kimseyi ötekileştirmeden, kin, nefret ve öfkeden uzak bir kültürle, vatana, millete, dine, devlete, bayrağa ve insana saygıyla yetişmiştik. Ama bugün yetiştirilmek istenen KİNDAR ve DİNDAR nesille, nasıl bir cehenneme zemin yaratıldığını görmek için çevremizde yaşananlara bakmak yeter de artar. Bulunduğu coğrafyada herşeye rağmen istikrarlı bir ada olan ülkemiz, inşallah yolsuzlukları örtmek amacıyla kardeş kavgasına düşürülmez. Sonradan pişman olmamak için Pazar günü yapılacak yerel seçimde bunları gözönünde bulundurarak oy kullanmanız temennisiyle… Ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olan TÜRKİYE CUMHURİYETİ bizim ülkemiz olup, TÜRK MİLLETİ’nin engin sağduyusuyla doğru karar vereceğini ümit ediyorum.