Eski başbakan Sn. Bülent Ecevit’in Vahideddin’in hain olmadığını söylemesiyle eski defterler karıştırılmaya başlandı. Basında ileri geri yazılar çıktı. Önceki yazımızda, TBMM açılırken M. Kemal Paşa’nın imzasıyla Vahideddin Han’a gönderilen beyannameyi / bildiriyi sütunlarımıza almıştık. Saygılı bir hitapla başlayan beyannamede (27. IV. 1920), demek isteniyordu ki :

     İstanbul işgal altındadır. Millî İstiklâl / Bağımsızlık söz konusudur. Saltanat haklarıyla, Millî İstiklâli savunmak lâzımdır. Bu maksatla, Ankara’da BMM (Büyük Millet Meclisi) toplanmıştır. Devlet, Sultan Osman’dan beri üç kıt’aya yayılmıştır. Anadolu vatanın özü ve çekirdeğidir. Orduların kaynağı hep o olmuştur. Anadolu insanı imparatorluğun her tarafına yerleştirilmiştir.

     İmparatorluğu ayakta tutan potansiyel Anadoludaydı. Fakat Anadolu bugün kendini, kendi şahsında İstanbulu ve İstanbuldaki Padişah ve Halifesini kurtarmak için ayağa kalkmıştır. İzmir Yunanlılar tarafından istila edilmiştir. Düşman, Anadolu’yu ateşe vermiş. Kan dökmüş. Anadolu harabezâra dönmüş / yakılıp yıkılmıştır.

     Bu işgal ve istila hiçbir hakka dayanmamakta. Milleti, son yurdunda esir etmeyi amaçlamaktadır. Bu vahşi akın Padişahın yüce kalbini acılara boğmuştur. Nitekim Padişah, bu haksızlıkları dünya basınına bizzat kendisi ulaştırmıştır. Yine de bu durum karşısında Padişahın eli kolu bağlıdır. Bir şey yapamaz hâldedir. İş başa düşmüştür. Başkasına itimat edemeyen / güvenemeyen nefsiyle / bizzat kendisi teşebbüs eder / girişimde bulunur, hükmünce; Anadolu hem kendi hem de padişah ve halifesi için silâha sarılmıştır.

     Nitekim Kafkasya’da İslâm kahramanları, baba ocağı vatanlarını, kendinden yüz kat güçlü düşmana karşı otuz sene kadın, erkek demeden hep beraber savundular. Cezayir yirmi seneden beri bir kahramanlık devrini yaşıyor. Zavallı Fas, on senedir Fransız işgalini tanımıyor. Trablus, bir avuç kahramanıyla aynı savaş içindedir.

     Bugün İslâm âleminin her köşesi silâhtan tamamiyle mahrum bir haldedir. Böyleyken zulüm ve hıyanet boyunduruğunu atmak için ayaklanmışlardır. Türk Milleti ise Abbasî ve Fatımî hilafetlerinden, Selçuk Türklerinden beri hemen hemen bin yüz seneyi aşkın bir zamandır; istiklâl, hürriyet ve din için gâzâ etmektedir.

     Çünkü büyük milletimiz, Asyanın ve İslâmın bayraktarıdır. Bu sıfatla evrensel bir üne sahiptir. Böyle bir millet kurtuluşunu, canına susamış düşmanlarının merhametinden beklemez. Fakat Efendimiz; millî müdafaa ve savunmamızı mübarek makamınıza karşı bir isyan suretinde göstermek isteyen, şuursuz gâfiller var.

     Halkı bu şekilde kandırmak isteyen samimi fakat muhakemesiz olanlar var. Onlar bilinçsizce milleti birbirine kırdırmak istiyorlar. Böylece düşman işgale fırsat bulmuş oluyor. Çünkü dinde hassas fakat muhakeme-i akliyede noksan kişilerin dine verdiği zararı akıllı düşman veremez. Kaldı ki vuran da vurulan da, hepsi halifemiz ve padişahımız olan sizin evlâtlarınızdır. Üstelik hepsi de aynı derecede size sâdıktırlar.

     Millî müdafaa ve savunmamız, düşman bayrakları ininceye kadar sürecektir. İstanbul ki her köşesinde bir büyük hakanımızın heybetli delilleri vardır. Bunlar özellikle selâtin camileridir. İşte bu İstanbul camileri etrafında düşman askerleri gezdikçe, mücadelemiz devam edecektir.

     Cenabı Hak, atalarının yurdunu koruyan Halife ve Hakanının şeref ve istiklâli için uğraşan evlâtlarınızla beraberdir.

     Kendi hükûmetimiz idaresi altında güç hayat şartları altında yaşamayı; yabancıların yönetimi altında daha iyi koşullarda yaşamaya tercih ederiz.

     Padişahımıza karşı sadakat içindeyiz. Onun etrafında daha sıkı bir bağ ile toplanmış bulunuyoruz.

X

     İşte M. Kemal Paşa, 1920’de TBMM’nin Padişah ve Halifeye bakışını, bu beyannamede, bu meal ve anlamda dile getiriyordu. (22. VII. 2005)