Tarihe iz bırakan öyle olaylar vardır ki, bu olayların gerçekleri ne kadar göz ardı edilirse edilsin, çağın gerekleri bu gerçeğin artık değişmek zorunda olduğunu işaret ederse etsin; o olayların tarih sayfalarına bırakmış olduğu izleri silmek mümkün olmaz, olamaz…

Kıbrıs konusu da bunlardan bir tanesidir. Yakın tarihimizin son 60 yılına damgasını vuran bu milli davamızla ilgili bugüne değin yüzlerce kitap yayınlanmış, binlerce makale kaleme alınıp, sayısını hatırlamadığım konferanslar, sempozyumlar düzenlenmiştir. Ancak Kıbrıs adasında yaşanan olayların sonucunu almak ne yazık ki mümkün olmamış, konunun çözümüne yönelik bunca yıl süren müzakerelerden de bir sonuç alınamamıştır.

Böylesine önemli bir olayın tarih sayfalarına bırakmış olduğu silinmez izlerinin yanı sıra hâkimiyetin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğunu teyit eden Türkiye Büyük Millet Meclisinde de konunun silinmez izleri, resmi tutanakları vardır.

Unutulmasın ki Kıbrıs; bir alacak verecek davası değil, Türkiye’nin ön cephesidir. Ülkemizin savunması Kıbrıs’tan başlar. Kıbrıs ata yadigârı vatan toprağıdır. Bu gerçek tarih sayfalarına kan ve can bedeli ödenerek kazınmıştır. Hiçbir neden Kıbrıs’tan vazgeçmemiz için gerekçe olamaz.

İşte yakın tarihimize iz bırakan en önemli olay; işte TBMM’de mevcut resmi tutanaklarıyla Kıbrıs konusu:

T. C. 

Başbakanlık    25. 12. 1961 

Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi 

Sayı: 71 -1627/3682 

Millet Meclisi Başkanlığına 

Dışişleri Bakanlığınca hazırlanan ve Türkiye Büyük Millet Meclisine arzı Bakanlar Kurulunca 19. 12. 1961 tarihinde kararlaştırılan; 

« 16 Ağustos 1960 tarihinde Lefkoşe'de, 

Türkiye Cumhuriyeti, Yunanistan Krallığı, Büyük Britanya ve Şimalî - İrlanda Birleşik Krallığı ve Kıbrıs Cumhuriyeti arasında imzalanan, Kıbrıs Cumhuriyetinin teessüsüne müteallik Antlaşma ile A, B, C, D, E, F eklerinin, 

Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti, Yunanistan Krallığı ve Büyük Britanya ve Şimalî - İrlanda Birleşik Krallığı arasında imzalanan, Garanti Antlaşması ve bu Antlaşmanın II inci maddesinde atıfta bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının temel maddelerinin, 

Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan Krallığı arasında imzalanan, İttifak Antlaşması ile I ve II sayılı Ek Protokollerin, Türkiye Cumhuriyeti, Kıbrıs Cumhuriyeti ve Yunanistan Krallığı arasında imzalanan ittifak Antlaşmasının uygulanması için imza edilen Anlaşmanın, 

 En ziyade müsaadeye mazhar millet şartı hakkında, Türkiye Cumhuriyeti ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında nota teatisi suretiyle yapılan Anlaşmanın, Onaylanması hakkında kanun tasarısı »  gerekçesi ve ilişikleriyle birlikte bağlı olarak sunulmuştur. 

Gereğinin yapılmasını rica ederim. 

Başbakan 

İsmet İnönü

GEREKÇE 

Bilindiği üzere, Kıbns Rumları, haiz bulundukları sayı üstünlüğüne dayanarak, Adanın Yunanistan'a ilhakını sağlamak için geçmişte müteaddit teşebbüslerde bulunmuşlar fakat netice elde edememişlerdir. 

İkinci Cihan Harbinden sonra, umumi siyasi havayı gayeleri için müsait gören Kıbrıs Rumları, Yunanistan'la birleşme (ENOSiS) emellerini gerçekleştirmek üzere tekrar faaliyete geçmişler ve bu amaçla İngiltere Hükümetinden isteklerde bulunmuşlardır. Bu istekler İngiltere Hükümetinden müsait bir mukabele görmeyince Yunan Hükümeti, Kıbrıslı Rumların taleplerinin milletlerarası alanda savunmasını üzerine almış ve 1954 yılında Birleşmiş Milletlere müracaat etmiştir. 

Kıbrıs meselesinin böylece milletlerarası bir mahiyet alması üzerine Türkiye de tabiî olarak Kıbrıs Türklerinin hak ve menfaatlerini korumak üzere gerekli teşebbüs ve faaliyetlere girişmiştir. 1954 ten 1959 yılına kadar olan devre zarfında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin Kıbrıs meselesindeki tutumları aşağıda özetlenen istihaleleri geçirmiştir: 

Yunanistan'ın tutumu: 

Bidayette, İngiltere ile Yunanistan arasında ikili bir anlaşmaya varmak suretiyle Kıbrıs'ın ilhakını sağlamaya uğraşmış ve Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin ilgili taraf olmadığını ileri sürmüştür. Bu teşebbüsünde muvaffak olamayınca, meseleyi Birleşmiş Milletlere ve çeşitli milletlerarası teşekküllere götürerek, Kıbrıs halkına «şelf - determination» hakkı verilmesini istemiş ve ilhakı bu yol ile gerçekleştirmeye çalışmıştır. 

İngiltere’nin tutumu: 

Başlangıçta, Kıbrıs sömürge idaresinde Ada halkına sınırlı bir iç muhtariyet vermekten ileri gidemeyeceğini ilân etmiş, fakat sonraları dış siyaset, millî savunma, iç emniyet gibi başlıca yetkiler İngiliz idaresinde kalmak suretiyle Ada halkına daha geniş muhtar bir idare vermeyi kabul etmiştir. Bu maksatlar «Radcliffe» Anayasa taslağı, «Macmillân» plânları diye anılan bazı teklifler ileri sürmüş ise de bunlar, Kıbrıslı Rumlar ve Yunanistan tarafından reddedilmiştir, İngiltere Adanın geleceği hakkında Kıbrıslı Türklerin söz haklarını kabul etmiş ve İngiltere, Türkiye ve Yunanistan tarafından şayanı kabul bir anlaşmaya varılmasına çalışmıştır. 

Türkiye'nin tutumu: 

Bidayetten beri Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakına şiddetle muhalefet etmiştir. İlk safhada İngiltere Kıbrıs'ı terk edecekse Adanın eski sahibi olan Türkiye'ye avdeti gerektiği görüşünü savunmuştur. Yunanistan ilhak istemediğini, sadece Kıbns halkına «şelf - determinotion» hakkı verilmesine çalıştığını ileri sürünce, Türkiye, Birleşmiş Milletler Antlaşmasına atıfta bulunulan «self - determination» prensibine karşı cephe almamış ve Kıbrıs halkına «self - determination» hakkı verilecekse, bu hakkın Birleşmiş Milletler Antlaşmasının hükümlerine uygun olarak Ada'nın Türk ve Rum halklarına ayrı ayrı tanınmasını istemiş ve bu suretle «taksim» tezini benimsemiştir. 

Yunanistan, 1954 ten 1959 yılına kadar Kıbrıs meselesini her yıl Birleşmiş Milletlere ve fırsat düştükçe de çeşitli milletlerarası teşekküllere götürmüşse de istediği şekilde bir sonuç elde edememiştir. 

Buna muvazi olarak Kıbrıs Rumları Ada'da kanlı tedhiş usullerine başvurarak netice almaya çalışmışlardır. Kıbrıs Rumlarının önceleri Ada'daki İngilizlere yönelttikleri tedhiş faaliyeti bilahare Türk ve Rum Cemaatleri arasında silahlı çatışmalara yol açmıştır. Dolayısıyla Kıbrıs uyuşmazlığı, NATO dâhilinde müttefik bulunan Türkiye, İngiltere ve Yunanistan'ın münasebetlerinde vahim bir gerginlik meydana getirmiş ve bin netice Orta - Şarkta Batı savunma sistemine büyük zararlar verebilecek bir vüsat kesp etmiştir. 

Yıllar boyunca süregelen mücadeleden sonra Kıbrıs meselesinin bir yönden, mevcut şartlara göre vahim ihtilâtlar doğurmadan alâkalı üç Devletin sadece her hangi birinin görüşüne uygun şekilde halledilemeyeceğinin, diğer yönden de bu meselenin daha uzun müddet askıda bırakılmasının her üç Devlet ve dolayısıyla de Batı Savunma Sistemi için vahim tehlikeler yaratabileceğinin anlaşılması üzerine ilgili üç Devlet gayretlerini, Kıbrıs meselesine her üçünün de görüşlerini kısmen telif edecek bir hal sureti bulunması istikametine yöneltmişlerdir. 

Bu maksatla yapılan müteaddit diplomasi temaslarından sonra 1959 yılı Şubat ayında Zürich'te Türkiye ile Yunanistan arasında bir konferans akdedilerek Kıbrıs'ın müstakbel rejiminin esasen bazı anlaşmalarla tespit olunmuştur. Şubat 1959 sonlarında Londra'da, bu sefer Türkiye, Yunanistan, İngiltere ve Türk ve Elen Cemaat temsilcilerinin katılması ile toplanan konferansta Zürich Anlaşması ve özellikle İngiltere'yi ilgilendiren diğer bazı prensip anlaşmaları bütün ilgililer tarafından parafe edilmiştir. 

Zürich ve Londra Anlaşmaları muayyen ana prensipleri ihtiva eden belgelerdir. Bunları her üç Hükümet de parlâmentolarına sunarak tasviplerini aldılar. (Zürich ve Londra Anlaşmaları Türkiye Büyük Millet Meclisinin 4 Mart 1959 tarihli celsesinde tasvip olunmuştur.) Ancak, Zürich ve Londra Anlaşmalarında bazı genel esasların tespitiyle yetinildiği için, bu esaslara müsteniden teferruatlı ve şekil bakımından uygun Antlaşmalar ve Anlaşmalar hazırlanması gerekiyordu. 1959 yılı başlarından 1960 yılı Ağustos ayına kadar olan süre zarfında Londra, Lefkoşe, Lozan, Ankara ve Atina'da birçok çalışma grupları Anayasanın çeşitli Antlaşma ve Anlaşmaların metinlerini hazırladılar. Bunlar 16 Ağustos 1960 tarihinde Lefkoşe'de imzalandı. İmzalanan metinlerin Türkçe tercümeleri ilişikte sunulmuştur. 

Yukarda arz edildiği gibi, bahis konusu metinlerle, taraflardan hiçbirinin isteklerini tamimiyle gerçekleştirmeyen ve fakat mevcut imkânlar ölçüsünde bunların hak ve menfaatlerini uzlaştırmayı gözeten bir sonuca varılmıştır. 

Bu Antlaşmalarla Türkiye bakımından elde edilen sonuçlar, aşağıda sırası geldikçe her bir metnin tahlili esnasında teferruatlı surette arz edileceği üzere, şöylece özetlenebilir: 

1. Kıbrıs'ın Yunanistan'la veya başka bir Devletle birleşmesi ihtimaline karşı ahdî ve fiilî teminat sağlanmıştır. (Garanti Antlaşması) 

2. Kıbrıs Türk Cemaatinin, Rum çoğunluğun idaresine tâbi olması ihtimali önlenerek Ada'da, Türk ve Rum cemaatlerinin ortaklığına dayanan bir idare sistemi kurulmuştur. Türk Cemaatinin Kıbrıs Cumhuriyetinin idaresine iştirak nispeti, iki cemaat arasındaki nüfus nispetine bağlı olmayıp bu nispetin üstündedir. Kıbns Türklerinin siyasi, idari, iktisadi, adlî, kültürel ve dinî alanlardaki hak ve hürriyetleri, çoğunluğun muhtemel ihlâllerine karşı Anayasa hükümleri ile teminat altına alınmış ve Anayasanın temel hükümleri de Garanti Antlaşmasının hükümlerinin teminatı altına konulmuştur.

3. Kıbrıs Adasının Türkiye'nin güvenliği bakımından arz ettiği önem göz önünde tutularak Ada'da siyasi veya fiilî yollarla Türkiye güvenliğini tehlikeye sokabilecek bir durumun taaddüdüne karşı ahdî ve fiilî teminatlar sağlanmıştır. (Anayasa gereğince dışişleri konusunda Cumhurbaşkanı Muavinine tanınan veto hakkı, İttifak Antlaşması ve bu Antlaşma maksatları için Kıbns ‘a gönderilen Türk Alayı). Ada'da, iki egemen İngiliz üssünün mevcudiyeti de, Türkiye ve İngiltere'nin NATO ve CENTO dâhilinde müttefik bulunmaları sebebiyle, memleketimizin güvenliğini takviye edici unsurlardır. (Teessüs Antlaşması). M. Meclisi (S. Sayısı: 387 )   

GARANTİ ANTLAŞMASI 

Kısa bir dibace (ön söz ) ile beş maddeden müteşekkildir. 

I inci maddede, Kıbrıs Cumhuriyetinin taahhüt ettiği hususlar yer almaktadır. Kıbrıs Cumhuriyetinin yüklendiği taahhütler şunlardır: ; 

a) Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığını, 

b) Toprak bütünlüğünü, 

c) Emniyetinin muhafazasını ve 

d) Kıbrıs Anayasasına riayeti sağlamak, 

e) Her hangi bir Devletle hiçbir siyasi veya iktisadi birliğe kısmen veya tamamen katılmamak, 

f) Başka bir Devletle birleşmeyi veya Ada'nın taksimini doğrudan doğruya veya bilvasıta sağlamaya matuf olabilecek her türlü faaliyeti yasak ilân etmek. 

II inci maddede, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'nin taahhütleri sıralanmaktadır. Anılan üç ' Devlet Kıbrıs Cumhuriyetinin yukarda 1 inci maddedeki taahhütlerini not alarak; 

a) Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü, emniyetini ve Anayasanın temel maddeleri ile ihdas edilen durumu tanımış ve garanti etmişlerdir. 

b) Türkiye, Yunanistan ve İngiltere, kendilerini ilgilendirdiği nispette, Kıbrıs'ın her hangi başka bir Devletle birleşmesini veya Ada'nın taksimini doğrudan doğruya veya bilvasıta sağlamaya matuf faaliyetleri yasak etmeyi taahhüt eylemişlerdir. 

III üncü maddede, Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti Ada'daki Egemen İngiliz Üslerinin bütünlüğüne riayeti ve Teessüs Antlaşması ile tanınan hakların İngiltere tarafından kullanılmasını ve bunlardan faydalanılmasını garanti etmişlerdir. 

IV üncü maddede, yukardaki hükümlerin ihlali halinde, bu hükümlere riayeti sağlamak için gereken teşebbüs ve tedbirler hakkında Türkiye, Yunanistan ve İngiltere birbirleri ile istiare etmeyi taahhüt eylemişlerdir. 

Müştereken hareket etmek kabil olmadığı takdirde, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere'den her biri işbu Antlaşma ile ihdas edilmiş durumun yeniden tesisini sağlamak amacı ile harekete geçmek hakkına sahiptirler. 

V inci maddede, âkit tarafların işbu Antlaşmayı mümkün olduğu kadar kısa bir zamanda Birleşmiş Milletler Sekretaryasına tescil ettirecekleri yazılıdır. 

Kıbrıs konusunun gerçeklerinde yer alan Garanti Antlaşmasının IV üncü maddesine bakıldığında; Yunanistan-GKRY ikilisinin Türkiye’nin Kıbrıs’taki garantörlüğünü neden istemedikleri daha iyi anlaşılmaktadır. 

15 Temmuz 1974’te Rumların Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak maksadıyla gerçekleştirdikleri darbe sonrasında, buna mani olmak amacıyla 20 Temmuz 1974’te Türkiye’nin adaya müdahalesi de bu yasal maddeye dayanmaktadır.