Merkez bankamız politika faiz oranını 8,25’te sabit tuttu. Arkasından da şöyle bir ifade ekledi. Serbest piyasa, özel banka faiz oranlarında artış eğilimi olduğundan, oran sabit tutulmuştur.
Yine başka bir istatistiki açıklamaya göre; Tüketici Güven Endeksi Temmuz’da bir önceki aya göre 2 puan düşmüş. Tüketiciler gelecekten umutlarını 2 puan kesmişler… Gelin, şimdi faiz incelemesi ile bunun nedenlerini arayalım.
Elbette faiz; her bankanın kendi sektör rekabeti içinde, kendi maliyetlerinin ardından, kredi olarak piyasalara sunduğu paranın fiyatıdır… Piyasa maliyetleri yükselirse, paranın fiyatı da yükselir…
Oranı sabitlemeye çalışmak, içinde gerçekçilik barındırmıyorsa sebat etme isteğidir ki bu halk tabiriyle, üzerine baskı kurularak yapılabilir. Bu baskı ise piyasaları yıpratır, yorar.
Biliriz ki! Omuza yapılan bir baskı dizleri çökertir. Bu baskı mideye yapılsa patlatır. Kemiğe uygulansa kırar, döker… Sadece kanamalı bir noktaya yapılan baskı kan kaybını engeller. Bu da kısa bir süreliğine fayda sağlar. Ama bunun içinde öncelikle ‘yara aldığını’ kabul etmek gerekir… Ayrıca bu baskının tedavi etmediği unutulmamalıdır…
Baskı, ağır yaralanmalarda kısa süreliğine yapılabilir. Süreklilik arz eden baskılar, topluma hizmet etmez, kangrene kadar varabilecek bir yolculuğun başlangıcıdır…
Geçmişte de birçok toplumun ekonomilerinde bu durum deneyimlendi.
Şöyle ki; topluma, medya ile ‘Mutlaka faiz ve enflasyonun düşük olması gerekir.’ şeklinde yanlış bir bilinç yerleştirildi. ‘Bir ülkede faiz ve enflasyon düşük ise ülkede hiç sorun yoktur.’ algısı aşılandı. Böylece kendi ceplerine aldırış bile etmeden ‘Tek doğru faizin düşük olmasıdır.’ fikri popüler oldu.
Halbuki ekonomik gerçekler bunu reddeder…
Eğer piyasada o yıl çok fazla domates varsa fiyatı düşer; yoksa da fiyatı artar. Domatesin varlığı ya da yokluğu fiyatını değiştirir. Lâkin şu gerçeği de atlamayalım: Domates bankasında, sağlıklı olmayan, altı boş, hormonlu, suni domateslerin basılıp piyasalara bolca sunulması, organik domates fiyatının düşmesini engellemez… Ucuz diye, suni domates tüketenler hastalanır… Ve çok daha ağır maddi ve manevi bedeller öderler…
1776 yılında sömürge olmaktan kurtulan ABD, bu işe çok kafa yordu… Gelecek, en fazla sömürebilenin olacaktı… Fakat geçmiş sömürü tecrübelerinden, diğer halkların uzun yıllar sömürülebilmesi için kendi rızalarının alınmasının önemli olduğu kanaatine varıldı. Ve en sonunda senato da tabiri yerindeyse ‘Evreka’ bağırışları yükseldi. Paraları, dünyayı dolaşabildiği kadar zenginleşebileceklerdi. Yanlış üretim politikaları ile ‘enflasyonun’ yükselme isteği, bir ekonominin en etkili kendi kendini tedavi yöntemiydi. Bu sebeple diğer ülke halklarına ‘enflasyonun ve faizin her zaman düşük olanı makbuldür.’ algısı ve dayatması yerleştirilmeliydi…
Aksi halde iyileşebilen ekonomiler rakip olabilirdi.
Bu tıpkı kolda oluşmuş “ağrı” gibidir… Biliriz ki kolda hasar varsa vücut kendini korumak için o bölgede ‘ağrı’ yapar. Canın acıdığı için kolu aşağı yukarı oynatmazsın ve böylece daha derin hasarlardan korunursun… Tedavi kendiliğinden başlamıştır bile… Alacağın yeni tedbirler ile de tedavi tamamlanır…
“Yok yok ağrı yok” der ve zorlarsan, kası yırtabilir, sinirleri patlatabilirsin… Geriye dönüşü olmayan hasarlara bile maruz kalabilirsin.
Günümüzde ABD hariç, neredeyse tüm ülkelerde ‘enflasyon artışı’ siyasi bir tehdit olarak görülür. Enflasyonu yükselen halk, tepki verir ve seçim ister. ABD’de ise halk enflasyonla ilgilenmez… Onların baktığı, realitedir yani işsizlik oranlarıdır… ABD’de işsizlik artarsa yer yerinden oynar… Gelir tabana dağılamıyorsa hatalar silsilesi yapılıyordur… Ve o zaman yer yerinden oynamalıdır…
Neden mi?..
Çünkü bu ABD Anayasasının, halkına taahhüdüdür.
Dünya küreselleşecek…
Dolar, Dünya serbest piyasalarına hâkim olacak…
Dolar rezerv para olacak…
Diğer ülkelerde paranın fiyatı yani faiz ucuzlatılacak…
Ülkelerin faiz ve enflasyonu bir şekilde düşük kalacak…
Paranın fiyatı ucuz kaldığı sürece, halkı için birikim yapmak getirisiz olacak…
Tasarrufu olmayan ülkeler, üretime yatırım yapamayacak…
Paranın fiyatı ucuz olunca, para bol bol harcanabilir bir araç olacak…
İnsanlar çılgınca harcayacak…
Tüketecek, tekrar tüketecek…
Para fiyatı yani faiz ucuz iken birikimi anlamsız bulacak…
Parasını verecek ve yabancının hazır ürettiğini tüketecek…
Bunun içinde ABD tarafından diğer ülkelere bol bol ve ucuz faiz ile dolar aktarılacak… Ülkelerin ABD’ye borçlanmasında sakınca yok, kat be kat bir şekilde alınır. Cebi boş kalmasın, harcasın yeter…
Tükettikleri bu ürünleri dolar bazında almaları önemli. Çünkü ikinci aşamaya geçildiğinde dolara bağımlı kalmaları, ayrıca kıymet taşıyacak…
ABD’den ya da diğer ülkelerdeki ABD üretim tesislerinden bol bol ürün alınacak…
Böylece ABD’de işsizlik sorunu kalmayacak…
Özellikle içeriğini tam olarak anlayamadığımız, kısmen insanlara sihir gibi de gelen teknoloji ürünlerinin kilo fiyatı çok çok yüksek olacak…
Arada Çin, Rusya, Almanya, son yıllarda Güney Kore gibi ülkeler bu dolar tuzağına düşmeyebilir…
Bununla mücadele edilecek ama diğer ülkelere yayılmadıkça pek de sorun edilmeyecek…
Böylece İngiliz sömürgesi iken, İngilizlerden gördükleri vahşi ekonomik muameleyi, misliyle tüm Dünya’ya yayılabilecek…
Sömürge anlayışına yepyeni boyut getirilecek…
Halkının büyük bölümü refah içinde yaşayacak…
Diğer halklar ise orta gelir tuzağının içinde debelenecek…
İlerleyemeyecek…
Bu arada parası dolar karşısında fazlaca değersizleşen ekonomilere, mümkün olabildiğince finansal borç verilecek. Onlara siz çok iyisiniz, harikasınız mesajı verilecek. Doların hızla tırmanması ve tüketiminin tamamen durması engellenecek…
Toplumların dolar ile tüketmesi ve kesinlikle tüketime ara vermemesi sağlanacak…
Zamanla toplum tamamen tükenir ise; E o zaman haliyle yeni koşullara bakılacak…
        ************************************
Tam burada Bilge Kağan’dan bahsetmek yerinde olacak. Ne diyordu Bilge Kağan yazıtının bir bölümünde;
“Çin milletinin sözü tatlı, ipeği (malı, parası) yumuşak imiş. Tatlı söz, yumuşak ipekle uzak milletleri kendine yaklaştırır imiş. Onları yanıltmaya uğraşırmış. Yanılanların ise kabilesini, milletini barındırmazmış. Tatlı sözüne, yumuşak ipeğine aldanıp o yöne doğru gidersen, Türk milleti öleceksin…”
700’lü yılların başlarında müthiş bir tespit… Bir kez dahi “yanılma” lüksün yok…
***********************************
Peki tam tersi olursa ve piyasa koşulları içinde, enflasyon ve faize müdahale edilmez ise… Enflasyon, ekonomi politikalarına uygun rahatça inip çıkabilirse…
Haliyle paranın fiyatı faiz, gerektiğinde artacaktır…
Toplum pahalanan para ile harcama yapmayacaktır…
Paranın finansal getirisi artacağından, bankalarda birikim başlayacaktır…
Bankalardaki birikimler daha uygun koşullarda yatırımlara dönüşecektir…
Yatırımlar üretimi arttıracak, fabrikalar çoğalacaktır…
İş bulma imkânı artacaktır…
İşsizlik azalacaktır…
Aynı anda doğru strateji ile diğer ülke mallarına ilgi azalacak.
Ve kısa bir süre içinde toplum tekrar zenginleşecek. Paranın fiyatı faiz tekrar ucuzlayacaktır…
İthale düşkünlük bitecek…
Ekonomik sömürge sonlanacak…
Ülkeler de doların ‘rezerv para’ olma hakimiyeti bitecek…
En nihayet ‘Tüketerek büyüme’ politikası, tükenme ile sonlanmayacak…
‘Üreterek büyüme’ ile damlayıp, çoğalıp, ilerleme kat edilecektir…

Bir toplumun parasına yapılan baskı, toplumun bizzat kendisine baskıdır. Ve toplumsal zenginleşmenin önüne konan kocaman bir takozdur…