Tartışılamaz...

Abone Ol

Cumhuriyet çocuklarının torunları, tek çocuk tercih etmesi ve sağlık alanındaki gelişmeler ile yaşam süreleri uzadı. Bu da yaşlı nüfusun artmasını sağlamış görünüyor.
Ülkemizde, 65 yaş ve üzeri 5,9 milyon kişi yaşamaktadır.
Bu rakam toplam nüfusun %7,7’si.
Birleşmiş Milletler’in tanımına göre; yaşlı nüfus oranı % 8 - 10 arasındaysa, ülke “yaşlı nüfus” kategorisine girmektedir.
Eğer bu oran %10 ve üzerindeyse “çok yaşlı” nüfus olarak kabul görmektedir.
Oranlar gösteriyor ki, genç nüfus değerimiz tam sınırda, nüfusumuz yaşlanıyor.
Dünya genelinde ise, en yaşlı nüfus  %25 ile Japonya’da. Hemen ardından da %21 ile Almanya geliyor.
Bugün nüfusun en az arttığı ülkeye “gelişmiş ülke” diyoruz. Oysaki bundan 300 yıl önce, nüfusun en fazla arttığı ülkeye “gelişmiş ülke” denmekteydi.
İnsanoğlu sürekli ve  hızla değişiyor. Değişim ise bizi olgunlaştırıyor. Olgunlaşmanın çürüme alameti olduğunu da hatırlayalım.
Bu sıralamada Türkiye 91’inci sırada bulunuyor. İlk sıralardaki çok gelişmiş ülkelerin (Japonya, Almanya vs.) yaşlılık oranlarını görmemiz daha uzun yıllar sürer.
Türkiye’nin illerine baktığımızda en yaşlı nüfus; %17 ile Sinop, %16 ile Kastamonu, %14 ile Çankırı olarak görünüyor.
Yaşlı nüfusun en az olduğu illerimizi; %3 ile Hakkâri, Şırnak ve Van olarak sıralayabiliriz.
Bir de “yaşlı bağımlılık oranı”na bakalım;
Yaşlı bağımlılık oranı, çalışma çağındaki her 100 kişiye düşen yaşlı sayısını belirtir.
Türkiye’de 2013 yılında, 100 çalışanın bakması gereken yaşlı sayısı 11 oldu. Bu sayının, 2030 yılında 19’a yükselmesi bekleniyor.
Yaşlı kadın obezite oranı %33 iken, yaşlı erkek obezite oranı %16’dır.
Yaşlı nüfusunun erkeklerinin %13’ünün eşi vefat etmiş, kadınlarının ise %52’si vefat etmiş.
Yaşlılara sağlık durumu sorulduğunda, erkeklerin %37’si “iyiyim” demiş, kadınlarda ise iyiyim diyenlerin oranı %19 olmuş.
Erkekler kendilerinin iyi olduğunu düşünüyor, fakat daha erken vefat ediyor.
Erkeklerde bu gerçek dışı ‘maço’ yaklaşımı, doktora gitmeyi de engelliyor galiba...
Kadınlar sağlık konusuna daha gerçekçi yaklaşarak, sağlıklarını daha uzun süre koruyabiliyor… Anketten bu sonuç çıkmış.
Bu veriler bize birçok şey anlatıyor tabii; bir de geçmişten bir pencere açarak bu oranları kıyaslayalım.
1800 yılı ve öncesinde “yaşlı nüfus” oranı ve “yaşlı bağımlılık” oranı diye bir kavram yoktu.   
1000’li yıllarda dünya nüfusu 310 milyondu.
Özellikle 1800’lü yıllarda asker sayılarını ve vergi yükümlülüğünü belirlemek için daha ciddi sayımlar yapıldı.
Bu sayımlara göre 1800’lü yıllarda dünyanın toplam nüfusu 980 milyondu.
Bugün dünyanın toplam nüfusu 7 milyardır.
Bugün dünyada her saniyede iki, bir günde ise yaklaşık 200 bin bebek doğmaktadır.
Dünyada ölçülmüş ortalama doğum oranı %21 iken, ortalama ölüm oranı % 7’dir.
Görüyoruz ki “nüfus patlaması” kavramı boşa kullanılmamış. Nüfus patlamış ve dünya bu patlamadan hasar görmüştür.
Bu nüfus patlamalarının temel olarak 3 dönemde hız kazandığı varsayılır.
Birinci dönem; yaklaşık 2 milyon yıl önce insanların alet’i keşfetmesi ve bu sayede açlığın azalması, aynı zamanda vahşi hayvanlara karşı kendilerini korumaya başlaması.
İkinci dönem; yaklaşık 10 bin yıl önce insanların yerleşik hayata geçmesi ve tarımcılığın başlaması.
Üçüncü dönem ise, malumunuz, 1800’lü yıllardaki sanayileşme.
Bu yüksek nüfus, yeryüzüne her ne kadar dengeli dağılsa da, dünyayı çok hızlı tüketmektedir.
Bu etki dünyaya fiziki değişiklikler getirdiği gibi, iklimsel değişiklikler de getirmiştir.
Bugün dünya yaşam haddini aşmış göründüğüne göre;
Artık insanların daha duyarlı olma, doğaya saygı gösterme ve doğayı koruma zorunluluğu had safhadadır; bu tartışılamaz.
-----------------------------------------------------------
Yerel seçimlerin üzerinden yaklaşık iki ay geçti. Fakat halen sorunları bitmedi.
Yalova’da bir kaç defa sayım yapılmış ve el değiştirerek CHP’ye geçmişti. Şimdi seçimlerin tekrar yapılacağı açıklandı.
Yüksek Seçim Kurulu, yapılan itirazın değerlendirmesinden sonra, belli ki hukuksuz bir durum gördü.
Yaklaşık 16 kentte daha itirazlar olmuştu. Bu il ve ilçeler de bu sonuçla umutlandı.
YSK’nın değerlendirmelerinin ardından, diğer itirazlarda da hukuka uygun yeniden düzenlenme beklentisi doğmuştur.