Türkiye bundan bir süre önce gıda üretimi açısından dünyada kendi kendine yeterli 8 ülkeden birisi idi. Türkiye’nin, Avrupa Birliği macerası başladığında Türkiye, tüm Avrupa’yı doyurabilecek potansiyele sahip denilmişti. 2018 yılı sonu ve 2019 yılı başlarında ülkemiz, gıda istihsali, gıda yeterliliği açısından zaafa düşmüş, maalesef bir zamanlar kendine yeterli olan ülkemiz, patates, soğan, et, nohut, mercimek vs. ithal edecek noktaya gelmiştir. 

Millet tanzim denilen modası geçmiş bir kuyruk sistemine mahkum edilmiştir. Bu durumu, “Efendim bizi kıskandıkları için dış odaklar bunları yapıyor” tarzında izah etmek mümkün değildir. Bir ülkede tarım sektörü, stratejik önemi haizdir. Başka ülkelere muhtaç olmadan gıda ve ihtiyaç maddelerinin üretilmesi, pazarlanması, kendi kendine yeterli olmanın yanı sıra, ihracatımız açısından da önemlidir. Dünya nüfusundaki hızlı artış, bunun doğurduğu gıda ihtiyacı, açlık tehlikesi, Birleşmiş Milletler başta olmak üzere tüm dünyayı düşündürmektedir. Dünyada gıdanın dengesiz dağılımı da bir gerçektir... Tarım ve gıda, Türkiye için hayati, ihmal edilemez bir sektördür. Uygulanan yanlış politikalar, alt yapı eksiklikleri, toprak dağılımı, çiftçi ve köylülerin yeterince örgütlenmemiş olması, verimlilikte sonuç alınamaması, çağdaş ve modern zirai işletmeleri (Ranch) geçilememesi, pazarlama yetersizlikleri, iklimsel felaketler, tarım sektörümüzü etkileyen kısır döngülerdir. Türkiye’de işletmelerin küçük ölçekli olması, miras yolu ile arazi bölünmesinin artışı, istihdam fazlalığı, gizlik işsizlik, erozyon, gelir dağılımının tarım sektörünün aleyhine olması, su kaynaklarının yetersizliği, tarım sektörünü menfi yönde etkileyen faktörlerdir. Türkiye’de, tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi çapsız aile işletmeleri yerine, ileri teknolojiyi, verimlilik araçlarını uygulayan, profesyonel yöneticilere, nitelikli teknik elemanlara yer veren modern, çağdaş işletmelere ihtiyaç bulunmaktadır. 

Tarımsal reformlar yapılırken, tarım ve gıda sektörüne, finansal destek sağlayan kuruluşların, rasyonel ve hızlı çalışmalarına gereksinim vardır. Bu bağlamda Ziraat Bankası gerçek bir tarım, gıda finansmanı sağlayacak, asil kuruluş amacına uygun duruma getirilmeli, başka işlerden arındırılmalıdır. Tarımda ortaya çıkan dengesizlikler, tarımda yeterli istihdam ve gelir bulamayan grupların, büyük şehirlere göçünü, buralarda da çarpık şehirleşme, gecekondulaşma, alt yapı, sağlık, eğitim, konut, ulaşım, trafik vb. sorunlarını doğurmuştur. Gelişmiş ülkelerde tarımsal nüfusun, sanayi ve hizmet sektörlerine kaydırılması gerçekleşirken, yeni gelişmiş teknolojiler, ileri verimlilik teknikleri ile ürün verimliliği ve hacmi daha da artmaktadır.  

Gelişmiş dünyada hektar başına 4000 kg olan ürün verimliliği, ülkemizde sadece 1800 kg’dır. Türkiye’de tarımı tehdit eden, gelecek nesilleri çöl gibi bir ülkede yaşatacak olan tehlike, erozyondur. Türkiye’de tarım arazilerinin 100 milyon hektarlık bölümü, toprak erozyonuna uğramıştır. Bu durum ABD’de 20 milyon hektardır. TBMM’de, Milletvekili olarak görev yaparken, TBMM/Plan/Bütçe Komisyonunda, erozyonla mücadele ve ağaçlandırma konusu üzerinde ısrarla durmuştum. Erozyona çare bulamayan, Türkiye ormanları cayır cayır yanarken, sadece seyreden, tedbir almayan, kendisi çözüm makamı olmasına rağmen şikayet eden Tarım ve Orman Bakanlarını, Bir Ormancı Evladı (Orman Y.Mah.Cevat Ziya MARUFLU) olarak, ağır biçimde eleştirmiştim. 

Tarım sektörünün ayrılmaz fonksiyonu olan hayvancılık Türkiye’de, açınacak haldedir. Hollanda, İngiltere, Belçika, Moldavya’da arazi imkanlarının kısıtlı olmasına karşın, verimlilik, Türkiye’nin 7 katıdır. Bu ülkelerde verim 400 kg., bizde ise sadece 68 kg.’lardadır. Oysa Doğu ve Güney Doğu Anadolu’muz geniş hayvancılık potansiyeline sahiptir. Birçok konuşmamda ifade ettiğim gibi, büyük sermayelerle kurulmuş olan et kombinaları, işleme şirketleri, işleyecek hayvan varlığı bulamadıkları için Avustralya, Yeni Zelanda, hatta Sırbistan, Brezilya’dan et ithaline gitmektedirler. Türkiye gibi tarım, hayvancılık potansiyeli yüksek olan bir ülkede, et ithali üzücüdür. Son yıllarda beyaz et, su ürünleri alanlarında, bazı gelişmeler sağlanmışsa da yetersizdir. 

Tarımsal üretim konusunda ders alınacak ülkelerden birisi Hollanda’dır. 17 milyon nüfuslu, topraklarının ancak yüzde 32’sini ziraatte kullanabilen Hollanda’nın üretimi, ihracatı, GNP’si, Türkiye’den yüksektir. Bir takım küçük rakamlarla öğünmek yersizdir. Dünyanın ilk 10 gelişmiş ekonomisi arasına girmek hedefi olan Türkiye’nin, 200 milyar dolar, zirai üretim, ihraçta rakamını yakalaması elzemdir. Türkiye’nin yaşadığı tarımsal yetersizlik ve temel gıda maddelerini ithal zorunluluğu, tarım sektörünün ivedilikle ele alınmasını intaç etmektedir. 

DPT’de görev yaptığımız yıllarda güçlü bir Tarım/Gıda Grubu vardı. Doğan Kayran, Dr. Fikret Akdoğan, Turan Conkbayırlı, (Rahmetli oldular), Vahit Erdem, Afif Demirkıran, Hüsnü Doğan (sonra Tarım Bakanı), Mustafa Keten (sonra Tarım Bakanlığı Müsteşarı oldu) gibi (İsmini hatırlayamadığım DPT’li arkadaşlarımdan özür dilerim...), bu mümtaz insanların hazırladığı Planlar ve Tarım Bakanlığı’nın başarılı uygulamaları sonucu (Bahri Dağdaş, Turan Kapanlı, Turgut Toker Bakanlar), işte Türkiye, o yıllarda, Başbakan Sn. Demirel’in dediği gibi, Dünyanın kendine yeterli 8 ülkesinden birisi idi. 

Devlet Planlama Teşkilatı’ndan, siyasetten, yakın dostum olan değerli, Rahmetli Prof. Dr. Ekrem Pakdemirli’nin oğlu olan Tarım Bakanımız, Sn.Bekir Pakdemirli’nin siyaset farkı gözetmeden, ülkenin ali menfaatlerini öne alarak, yarın geç olmadan, Devlet Planlamanın önderliğinde, ivedilikle Tarım/Gıda Sektörünü ele almasını diliyorum...