Tarihten ve günümüzden Türk Dünyası esintileri-38

Abone Ol
KIBRIS ADASI'NIN KISA TARİHİ

Eklenecek resimler: 1- Kıbrıs haritası: HARİTALAR 2- Rauf Denktaş Fotoğraf Arşivi R. DENKTAŞ 09  3- Reha Oğuz Türkkan (RESİMLERİM 1, ROT A1, ROT 5
Kıbrıs, 9.250 Km2 yüzölçümü ile Akdeniz’in Sicilya ve Sardunya’dan sonra üçüncü büyük adasıdır. Türkiye’ye Anamur’dan 71 kilometre, Suriye’ye 100, Mısır’a 400, Yunanistan’a 800 kilometre uzaklıktadır.

Eski adı Alasya olan Kıbrıs’a Mısır firavunları, Asurlular, Persler hâkim olmuş Yunanlılar ticarî üsler kurmuşlardır. M.Ö. 4. yüzyılda Persler’den Makedonyalı İskender’e sonra da Roma hâkimiyetine geçen Kıbrıs 395 yılında Doğu Roma’nın payına düşmüştür. Yedinci asırda İslam Emevi Halifesi Muaviye, Adayı fethetmiş olmasına rağmen Bizanslılar geri almıştır.

1191 yılında 3. Haçlı Seferinde İngiliz Kralı Aslan Yürekli Richard Bizans Valisini Ada’dan kovarak Fransız Lusignan hanedanını yönetime getirdi. Böylece Katolik yönetim kurulmuş oldu. 1250-1517 yılları arasında Kıbrıs, Mısır Türk Memluklu Sultanlığına bağlandı.  

Sadrazam Sokullu Mehmet Paşa’nın karşı çıkmasına rağmen, Sultan 2. Selim Han,  Şeyülislam Ebusuud Efendi, Piyale Paşa ve Lala Mustafa Paşa Ada’nın fethine karar verdiler.

1571 de Lala Mustafa Paşa komutasındaki donanma Kıbrıs’ı fethetti. Anadolu’dan binlerce Türkmen Kıbrıs’a yerleştirildi. Venediklilerin Ortadoks Rum halka yaptıkları kötü muameleye ve mezhep baskısına son verildi. Kıbrıs Osmanlı Devleti’nin bir vilayeti durumuna getirildi.

1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan sonra İngiltere’nin desteğini kazanma karşılığında Ada’nın mülkiyet hakları Osmanlı Devleti’nde kalmak üzere, yönetimi İngiltere’ye verildi.  1914 yılında Osmanlı Devleti İngiltere’ye karşı Almanya ile birlikte savaşa girince İngiltere, Osmanlı Devleti ile imzaladığı antlaşmayı bozdu ve Kıbrıs’ı sömürgeleri arasına kattı. İngilizler Kıbrıs’taki Türk vakıf arazisine ve gayri menkullerine el koyarak Türkleri fakirleştirme ve Ada dan göç etmeye zorladı. Bunun sonucu Türklerin mülkiyetindeki topraklar azalmış oldu. 1878 sonrası on binlerce Türk, Kıbrıs tan ayrılarak Türkiye ve İngiltere’ye göç edince Ada’daki Türkler azınlığa düşmüş oldular. Bu dönemde Yunanistan, Kıbrıs Adası’na bol miktarda nüfus transferi yaptı ve adada nüfus çoğunluğuna sâhip oldu. Kurtuluş Savaşı sonrası yapılan Lozan antlaşmasında Kıbrıs konusu gündeme getirilmedi. Yunanistan hükümeti Kıbrıs’a kendi vatandaşlarını yerleştirmeye devam etti.

1950’den sonra Yunanistan, Ada’yı ilhak edebilmek için EOKA terör örgütünü kurdu. Bu örgüt, hunhar cinâyetlerle Türkleri katletti. 1959 yılındaki Zürih ve Londra antlaşmalarından sonra 16 Ağustos 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Makarios Cumhurbaşkanı, Fâzıl Küçük yardımcısı oldu. Türklerin can ve mal güvenliği sağlanamadığından 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Kıbrıs’a asker çıkardı. 15 Kasım 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Cumhuriyet Ada’nın % 36’sını kapsar. Yüzölçümü 3.355 Km2’dir. 2014 yılındaki nüfusu yaklaşık 300.000’dir. Avrupa’nın demokrasi ölçülerine uygun 50 üyelik Millet Meclisi vardır. Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, 4’er yıllık 5 dönem hâlinde 2005 yılına kadar görev yaptı. 2005 yılında yapılan seçimde Türkiye yönetiminin üstü kapalı isteği üzerine aday olmadı. Bir dönem Mehmet Ali Talat Cumhurbaşkanı olduktan sonra, hâlen Rauf Denktaş döneminin başbakanlarından Dr. Derviş Erol bu makamdadır.

Nârenciye ve diğer tarım ürünleri ile turizm ve maden gelirlerinden oluşan bütçesi, Türkiye’den takviye edilmektedir.

Kıbrıs’ın çok zengin bir tarihi, tamamı Türkler tarafından inşa edildiği halde pek çoğu Kıbrıs’ın Rum kesiminde kalan muhteşem mimarî eserleri vardır. Lefkoşe’nin merkezinde ve en yüksek tepesinde yer alan Selimiye Camii, Sultan İkinci Mahmud Han tarafından yaptırılan kütüphâne, Haydar Paşa Camii, Yeni Cami, Ömeriye Camii, Laleli Camii ve Çeşmesi, Bayraktar Camii, Turunçlu Camii, Arap Ahmed Paşa Camii, Pirî Paşa Camii, Lefke Camii, Aziziye Tekkesi, çok sayıda türbeler, medreseler, hanlar, çarşılar, hamamlar, Lala Mustafa Paşa Camii, Su Kemeri ve Peygamber Efendimizin Halası’nın Türbesi gibi eserler, Kıbrıs’ın kültür zenginliklerinden bâzılarıdır.

Kıbrıs Barış Harekâtı:
15 Temmuz 1974 tarihinde, EOKA-B tedhiş ve cinâyet örgütünün 39 yaşındaki lideri Nikos Sampson, Kıbrıs’ta hükümeti deviren bir darbe yaptı. Kıbrıs Rum Cumhuriyeti kurduğunu açıklayarak kendisini Makarios’un yerine cumhurbaşkanı ilan etti ve Kıbrıs Türklerine katliam uygulamaya başladı. Bunun üzerine Ecevit-Erbakan koalisyon hükümeti, Kıbrıs’a askerî müdâhale kararı aldı. Hârekât, Zürih ve Londra antlaşmalarının 4. Maddesine dayanılarak başlatıldı, 14 Ağustos'ta Türk Birlikleri'nin başşehir Lefkoşa'ya girmesiyle sonuçlandı. Harekât sırasında Türkiye’ye en büyük destek, Muammer Kaddafi yönetimindeki Libya’dan geldi. Pakistan da mühimmat ve sağlık malzemesi gönderdi.

Harekâtın bilançosu:
Türk Silahlı Kuvvetleri 415 Kara, 65 Deniz, 5 Hava, 13 Jandarma olmak üzere toplam: 498 şehit ve 1.200 yaralı vermiştir. Kıbrıs Türklerinden 70 mücahit, sivil halktan 270 vatandaşımız şehit oldu, 1.000 yaralandı. Kıbrıslı Rumlardan ve Yunanlılardan 4.000 ölü, 12.000 yaralı vardır
.
Kıbrıs Barış Harekâtı’nda en acı kaybımız, Kocatepe isimli savaş gemimizin, kendi uçaklarımız tarafından yanlışlıkla bombalanarak batırılması olmuştur. Adatepe ve Mareşal Fevzi Çakmak muhripleri ise bu saldırıda ağır yara aldılar ve Anadolu yönüne kaçarak, batmaktan kurtuldular.

Kıbrıs’a çıkarma yapmış olma başarısının oluşturduğu memnuniyet havası gölgelenmesin diye olmalı, olayın soruşturması yapılmadı veya yapıldı da alınan sonuçlar karartıldı.

Birleşmiş Milletler Teşkilatı ve Avrupa Konseyi bu harekâtı ‘işgal’ olarak değerlendirdi. Bu değerlendirmeler sebebiyle Türkiye’ye, uzun yıllar süren silah ambargosu ve ekonomik yaptırımlar uygulandı. Fakat Kıbrıslı soydaşlarımızın can ve mal güvenliği sağlandı. 1975 yılında Kıbrıs Türk Federe Devleti, 15 Kasım 1983'te ise Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kuruldu. Türkiye’nin müdahalesi ile Nikos Sampson’un yaptığı darbe de önlendi, Makarios, Türkiye’nin müdâhalesi sâyesinde Cumhurbaşkanlığı makamına geri dönme imkânı buldu.


KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ'NİN KURUCU CUMHURBAŞKANI
MERHUM RAUF DENKTAŞ'IN KIBRIS İÇİN YAZDIĞI ŞİİR:


Kim Demiş Kim demiş ki benim için bu beldede âti yok, 
Kim demiş ki bu toprakta Türk oğlunun hakkı yok...         
Bu diyarlar sizin için etmez diyen cahil kim?     
Haykırırım cevap versin bizi fazla gören kim?
Ey Türkoğlu bu beldede senin için her şey var, 
Bu toprağın her adımı senden bir parça saklar.   
Türk kanıyla kızıl güller veriyorken bu diyar,                                                                                                

Ümit yoktur bu beldede Türk’e diye kim demiş?   
Bu topraklar senin için yeşerirken burada,    
Ataların destanları inilderken sularda,     
Kim demiş ki yabancısın ey Türkoğlu bu yurtta.

Bu toprakta emeğin yok, çekil buradan kim demiş?      
Ey asîl Türk, bu sözleri söyleyecek herkesin,       
Demir gibi yumruğunu vur başına inlesin         
Bu toprakta atan kalpler nerden gelmiş dinlesin,
Türk’e yer yok bu diyarda, çıksın, gitsin, kim demiş?

TÜRK DÜNYASINI AYDINLATAN MEŞÂLELER

REHA OĞUZ TÜRKKAN

     Türkçülük idealinin muhteşem çınarı, ideolog, fütürolog, psikolog, antropolog, sosyolog, hukukçu, tarihçi, sosyo etnografyacı, yazar, yayıncı, gazeteci ve işadamı Ord. Prof. Dr. Reha Oğuz Türkan, 18 Ocak 2010 tarihinde İstanbul’da, 90 yaşında Hakk’a yürüdü. Doğumu: İstanbul’un Kadıköy İlçesi’nin Sahra-i Cedid Semti’nde, günümüzdeki adı ile Tüccarbaşı bölgesi, 12 Ekim 1920.
     Babası, Tapu Kadastro teşkilatının kurucusu ve ilk Genel Müdürü Halit Ziya Türkan, Kastamonu’nun Taşköprü İlçesi’nde nesiller boyu kadılık yapan ve ‘Hacıkadıoğulları’ olarak anılan bir ailenin ferdidir. Oğuzların Bayat Aşireti’ne mensup olduğu bilinmektedir. Annesi Saibe Türkkan. ‘Ehl-i Seyf-kılıç ehli’ olarak anılan, Osmanlı Devleti’nde uç beyi olarak görev yapan bir ailenin kızıdır. Aile, uzun yıllar Priştine ve Pizren’de, devletin ‘tımar’ olarak tahsis ettiği topraklarda yaşadı. Anne tarafının, vatan ve hürriyet şairi Nâmık Kemal ile akrabalığı vardır.
     Türkkan Hoca’nın çocukluğu; İstanbul, Adana, İzmir ve sonra tekrar İstanbul’da geçti. İlkokula 5 yaşında iken Fransız Saint Joseph’te başladı. İlkokul diplomasını buradan aldı. Kabataş Lisesi’nin orta kısmında 2 yıl yatılı okuduktan sonra Galatasaray Lisesi’ne geçti. Babasının tâyini sebebiyle gittiği Ankara’daki Gazi Lisesi’ne kaydoldu. Lise son sınıfta ve 17 yaşında iken hayatının yönünü belirledi. Türklük duyguları, Türk Milliyetçiliği şuuruna dönüştü.
     Lise diplomasını Mayıs 1938’de Gazi Lisesi’nden aldı.
‘Ülkü ve Hayat’ başlığı ile yazdığı ilk makalesi, Filiz Dergisi’nin 15 Şubat 1938 tarihinde çıkan 3. sayısında yayınlandı. 10 Kasım 1938 tarihinde Gençlik ve Fikir Dergisi Ergenekon’u çıkardı. Derginin başlığı üzerinde; ‘Her şeyin üstünde Türk ırkı’ ibâresi yer alıyordu. Dergi, 10 Şubat 1939 tarihine kadar 4 sayı çıktıktan sonra, mahkeme kararı ile kapatıldı. Kapatma gerekçesi: ‘Türkkan’ imzâsıyla yayınlanan ‘Türkiye’deki Naziler ve Tehlike’  başlıklı yazı ile, her sayıda yer alan ‘Faşizm Tehlikedir.!’ sloganının; ‘Almanya ile dostluğumuzu tehlikeye düşüreceği’ iddiası idi.  Türkkan; Mayıs 1939’da yayın hayatımıza kazandırdığı ‘Her ırkın üstünde Türk ırkı’ ve ‘Türklük ve Türkçülük yolunda gücümüzün bir an bile azaldığını görmeyeceksiniz.!’  sloganlarının yer aldığı Bozkurt Dergisi’ni,  Haziran 1942 dönemine kadar 16 sayı yayınladı. Bu dergide; Nihat Atsız, Peyami Safâ, Zeki Velidî Togan, Hüseyin Nâmık Orkun, Abdülkadir İnan, Sami N. Özerdim, Fethi Tevetoğlu, Mahmut Esat Bozkurt, Orhan Seyfi Orhon, Yusuf Ziya Ortaç, Şâkir Ülkütaşır, Ârif Nihat Asya, Cemal Oğuz Öcal, Osman Atilâ, Mehmet Emin Yurdakul, Hikmet Tanyu ve  Orhan Şaik Gökyay gibi, o dönemde ve sonradan önemli birer isim hâline gelen Türkçü yazarların yazıları yer alıyordu.
     Türkçü ve antikomünist fikirleri sebebiyle 1944 Türkçülük Turancılık Dâvâsı’nın sanıkları arasında mağdur edildi. Tabutlukta 3 gün 4 gece kaldı. Bu dâvâda idam talebiyle yargılandı; 5,5 yıl hapis cezâsına çarptırıldı. Askerî Yargıtay’ın bozma kararından sonra beraat etti.  Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ndeki tahsilini bırakarak Mayıs 1946’da Fransa’ya gidip Sorbon Üniversitesi’nde antropoloji okudu. Sonra Amerika’ya geçti. Üniversiteyi Amerika’da bitirdikten sonra orada 25 yıl kalarak; öğretim üyesi, yazar, yayıncı, işadamı, konferansçı ve öğretim araçları imalatçısı, bilgisayar ve televizyon programcısı, eğitim teknologu, anlayarak hızlı okuma kursları öğretmeni olarak çalışıp emeklilik hakkını kazandıktan sonra 1972 yılında Türkiye’ye döndü.
Türkiye’de ilk açık öğretim üniversitesi olan Yaykur’un kuruluşunda görev aldı. Kuruluşu tamamladıktan sonra psikoloji dersleri verdi. Boğaziçi ve Hacettepe üniversitelerinde eğitim teknolojisi ve uzaktan eğitim projelerine katıldı.
     Türkçe, Fransızca ve İngilizce dillerinde 3.000’den fazla makalesi, 50’ye yakın kitabı yayınlandı. Vefat ettiği günün öncesinde ‘Arayan Adam’ isimli hayat hikâyesini anlatan kitabın 2. cildi, fütüroloji konulu kitabının yeniden düzenlenerek yayına hazırlanması ve yayınevine teslim edeceği 2 kitabı üzerinde çalışıyordu.
***
     Amerika’daki çalışma hayatı boyunca başarıdan başarıya koşmuş, büyük armağanlara lâyık görülmüş olmasına rağmen, ülkesinin yöneticileri O’nu hiç aramamış, bilgi ve tecrübelerinden yararlanmayı akıllarına getirmemişlerdi.
     Açık öğretim konusunda edindiği tecrübelerden Türk gençlerini yararlandırmak üzere emeklilik hakkını kazanır kazanmaz Türkiye’ye geldi. Geliştirdiği teknolojiyi, uzak şehirlerde oturan, imkânsızlık sebebiyle üniversiteye gidemeyen öğrencilerin istifâdesine açılması projesini Millî Eğitim Bakanlığı’nı kabul ettirdi. Bakanlığın kıt imkânlı, tozlu-soğuk alt katlarında çok sevdiği Türk gençlerine hizmet sundu. Bakanlığın elemanlarını eğitti. Emekli olduktan sonra tamamen yazı hayatına döndü ve kurduğu Türk 2000’ler Vakfı’nda konferanslar, açık oturumlar, geziler düzenledi, Türk Dünyası’nın problemlerine çözümler üretmeye çalıştı. Hayatı boyunca binlerce kişiden işittiği; ‘Ben sizin eserlerinizle, eğitim hizmetlerinizle yetiştim, size minnettarım’ şeklindeki sözleri, en büyük armağanı oldu.
*   *   *   
     Türkler arasında; 920 yılında İslamiyet’le şereflendikten sonra 16. yüzyılın sonlarına kadar, ‘İnsanların en hayırlısı, insanlığa hizmet edendir.’ Hadis-i Şerifine uyarak çok yönlü ilim adamları yetişti. Farabî; hukuk, felsefe, gramer, tıp, müzik ve ilahiyat konularında eser vermiştir. İbni Sînâ; tıp, felsefe, matematik, fizik, kimya, jeoloji, musiki ve edebiyat alanlarında âlim mertebesinde bilgi sâhibi idi. Kâtip Çelebi; astronomi, coğrafya, İslamiyet, hat sanatı, siyakat, matematik ve tarih ilmine vâkıftı, Türkçeden başka, Arapça, Farsça, Fransızca ve Latince biliyordu.    Türkkan Hoca, 17. yüzyıldan beri hasret kaldığımız çok yönlü ilim adamlarından biri idi. Çağdaşları arasında, O’nun kadar farklı alanlarda söz ve bilgi sâhibi olan yok gibidir.
     Ele aldığı her konuyu en ince teferruatına kadar araştırır, kaynaklar arasındaki çelişkili bilgilerin en doğrusunu bulmak için ulaşılabilecek bütün kaynakları tarardı. Yazdıklarını okuyanlar, o kadar detaylı bilgilere ulaşabilmiş olmasına hayret ederler. Sohbetlerini dinleyenlerin hayreti ise kat be kat fazladır. Bildiklerinin tamamını, ‘Bu kadar ince detayla kimse ilgilenmez.’ Diyerek yazıya geçmezdi.
     1950’li yıllarda yayınladığı fütüroloji konulu kitabında yazdıklarının pek çoğu aynen gerçekleşmiştir. Tahminlerindeki isâbeti vurgulayarak kitabın içeriğini güncelleştirmek için çalışıyordu.
     Fütürolojiyi, kâhinlik veya falcılık olarak yorumlayanlara, tebessüm ederek yaptığı açıklamalar konuyu matematik kesinliğiyle hâfızalara yerleştiriyordu. O’nun sözlerinde ve yazılarında ‘Acaba şunu mu anlatmak istedi?’ Dedirtecek şüpheye asla yer yoktur.
Bir tarihçi olarak yalnızca geçmişle ilgilenmiyor, tarihin; geleceği şekillendiren bir ilim olduğunu söylüyordu. Hazırladığı raporlar başlangıçta, ilim çevrelerince hayret ve şüphe ile karşılansa bile, görüşler zamanla takdir ve hayranlığa dönüşüyordu.
     En büyük ideali, Türk milletinin yüksek vasıflarını milletine olduğu kadar dünyaya da anlatmak ve o vasıflara sâhip yeni nesiller yetiştirmekti.
     Yakınında bulunmak şansını elde edebilenler, O’nun ideallerinin gerçekleşmesini büyük ölçüde sağladılar.  Hayatta kalabilseydi, ilerlemiş yaşına rağmen idealleri için çalışmaya devam edecekti. O görev artık kendisinden feyz alanların, kendisini sevenlerindir.
     Türkkan Hocamız, yakın zamanlarda Rahmet-i Rahman’a yolcu ettiğimiz Prof. Dr. Sabahattin Zaim gibi, Ergun Göze gibi, İlhan Ayverdi gibi,  zor doldurulabilecek boşluklar bırakarak kendisine bahşedilen hayatı tamamladı ve gitti. Her kula nasip olmayacak şekilde hizmetlerle dopdolu, mükemmel eserleri insanlığa armağan ederek …
Cenâze törenine katılanlar, haklarını helal ettiler. O’nun, bizler üzerindeki haklarını helal ettirmek sanırım kolay olmayacak. Tek tesellimiz, engin hoşgörüsüdür.               
     Yağmurlu bir kış günü, İlahiyat Fakültesi Camii’nden alınarak Zincirlikuyu’daki aile kabristanında toprağa verilen Türk bayrağına sarılı tabutunu binlerce kişi uğurladı. Allah (cc) rahmet eylesin. Aile fertlerinin, sevenlerinin ve tanıyanlarının başı sağ olsun. Mekânı cennet olur inşallah.

YAYINLANMIŞ ESERLERİNDEN BÂZILARI:
01-Türkçülüğe Giriş (İstanbul, 1940), 02- Irk Muhite Tâbi Midir? (İstanbul, 1941),  03- Race Et Milieu (Paris, 1942), 04- Milliyetçiliğe Doğru (İstanbul, 1943), 05- İleri Türkçülük ve Partiler (İstanbul, 1946), 06- Correlatıon In Twın Psychology (New York, 1951), 07- İçtiğimiz Çay (İstanbul, 1954), 08- Talking Turkey (New York, 1955), 09- Turkısh Literature (New York, 1956), 10- Conditioned Learning (New York, 1964),  11- Turkish National Character (New York, 1971), 12- İkna Psikolojisi (Ankara, 1976), 13- Eğitim Teknolojisi Planı (Ankara, 1976), 14- Türk’ün Dışarıda Kalan Mirası (İstanbul, 1976), 16- Türk Destanları ve Hikâyeler; (6 Cilt. İstanbul, 1977),  17- Öyle Bir Özleyiş Ki (İstanbul, 1977), 18- Tarihimizin Akışı (Ankara, 1979), 19- Biz Kimiz? (İstanbul, 1987), 20- Türk Milliyetçiliğinin Kısa Tarihi (İstanbul, 1987), 21- 21. Yüzyılda Dünya ve Türkiye (İstanbul, 1988), 22- Tabutluktan Gurbete (İstanbul, 1988), 23- Yükselen Milliyetçilik / 21. Yüzyıl Milliyetçiliği (İstanbul, 1995), 24- Kolay Ve İyi Öğrenme Teknikleri (İstanbul, 1996), 25- Kızılderililer Ve Türkler (İstanbul, 1998),  26- Uyuyan Dev / Uyandıracak 9 Proje (Ankara, 2005), 27- Gökşin / Tunç Çağında Aşk (Roman. İstanbul, 2005), 28- Arayan Adam (İstanbul, 2006), 29- Yükselem Milliyetçilik (İstanbul, 2006), 30- Hedefe Doğru (İstanbul, 2006), 31- Türk Dünyası (İstanbul, 2006, 32- Biz Kimiz / Türklüğün Kimlik Şifresi (İstanbul, 2007), 33- Cengiz Han’ın Kimlik Şifresi (İstanbul, 2008), 34- Atlantisliler, Sümerler ve Etrüskler Türk Mü? (Nokta Kitap, 2013) .