Başarılı ve saygın bir insan olmak uzun soluklu ve zorlu bir sürecin ardından ulaşılabilecek bir durumdur. Bu zorlu süreçte ahlaki değerler, deneyim ve kişisel farkındalık başarının olmazsa olmazları olarak gösterilebilir. Başarılı bir iş insanı, kültür insanı, saygın bir sporcu, askeri deha, ilim insanı, toplum önderi ve siyasi lider, toplumun özenle takip ettiği insanlardır.

Bu noktada bir problemle karşılaşırlarsa sebeplerini araştırır, konuyla ilgili gerekli tedbirleri alır, bu insanların sıradan konuşmaları bile rastgele değil hep ibret vericidir. İşte tarihe mal olmuş insanların, kendilerini zor duruma bırakacak insanlara bile nazikçe verdikleri tarihin kaydettiği cevapları:

Büyük İskender ve Dilenci: Büyük İskender'den bir gün bir dilenci para istemektedir. Aralarında şu diyalog geçer:

“Az bir şey olsa ihsan etmez misiniz?”

“Az şey vermek bana layık değildir.”

“O halde çok ihsan ediniz.”

“O da sana layık değildir.”

Şeyh Şamil ve Rus Çarı: Tarihimize “Kafkas kartalı” diye geçmiş bulunan Şeyh Şamil yüz binlerce Rus ordularını birkaç arkadaşıyla yıllarca uğraştıran kahramandır. Uzun yıllar sürdürdüğü mücadelesini, esaretinden sonra aynı şekilde devam ettirmiştir. Ruslara esir düştüğünde; yemek esnasında, İmam Şamil’in iştahlı iştahlı yemek yediğini gören Çar’ın:

“Kumandan, bu iştahla beni de yiyeceğinizden korkuyorum” demesi üzerine etrafındakilerin kahkahaya boğuşları uzun sürmemiş Kafkas Kartalı:

“Çar hazretleri kaygılanmayınız. Ben elhamdülillah Müslümanım ve domuz eti yemem haramdır.”

Fatih Sultan Mehmet ve Dilenci: Fatih Sultan Mehmet, adamları ile gezerken, yanına sokulan dilenciye bir altın vermiş. Dilenci parayı alınca:

“Aman Sultanım, demiş. Koskoca bir padişah, kardeşine bu kadar para verir mi?” Fatih Sultan Mehmet, nereden kardeş olduğunu sorunca, dilenci:

“İkimiz de Hazreti Ademin çocukları değil miyiz?

Sultan Fatih gülümsemiş:

“Elbette kardeşiz. Bu keşfini sakın başkasına söyleme, diğer kardeşlerimiz de pay isterse, sana zırnık bile düşmez.”

Diyojen ve Zengin Adam: Dünya nimetlerine ehemmiyet vermeyen yaşayış ve felsefesiyle ünlü filozof Diyojen, bir gün çok dar bir sokakta zenginliğinden başka hiçbir şeyi olmayan kibirli bir adamla karşılaşır. İkisinden biri kenara çekilmedikçe geçmek mümkün değildir. Mağrur zengin, hor gördüğü filozofa:

“Ben bir serserinin önünden kenara çekilmem” der.

Bu sözün üzerine Diyojen, kenara çekilerek gayet sakin bir şekilde:

“Ben çekilirim,” der.

Muhammed Ali’nin CNN muhabirine cevabı: Amerika'daki ikiz kule saldırısından sonra Muhammed Ali ile CNN muhabiri arasında geçen unutulmaz diyalog:

CNN muhabiri: "Sayın. Muhammed Ali, bu dehşetin meydana gelmesine sebep olan teröristlerle aynı dinin bir mensubu olarak neler hissediyorsunuz?"

Muhammed Ali: "Siz, Hitler ile aynı dini paylaşan bir mensup olarak neler hissediyorsanız aynısını."

Sultan II. Abdülhamit Han: Bir karış dahi olsa vatan toprağını satmam, zira bu vatan bana değil milletime aittir. Milletim de bu toprakları ancak aldığı fiyata verir. Çünkü bu topraklar kanla alınmıştır, kanla verilir!

Mustafa Kemal’in İngiliz subayına verdiği ders: İngilizlerin İstanbul'u işgali esnasında İngiliz birliklerinin üst düzey bazı subayları Atatürk’ün kaldığı Pera Palas’tı Otel’inde akşam yemeği yemektedirler. ulu önder de onlara yakın bir masada oturmaktadır. atamızı fark eden İngiliz subaylar garsona:

"Şu sizin meşhur Mustafa Kemal Paşanız değil mi? Bizim masamıza buyur eder misin?" Derler. Garson İngiliz subaylarının bu isteğini paşaya ilettiğinde şu cevabı alır:

"İstiyorlarsa kendileri buyursunlar, zaten vatanımızda misafir olarak bulunuyorlar."

Milletime her şeyi öğrettim, yalnız uşaklığı öğretemedim: Tarihin ender yetiştirdiği bir büyük olan Atatürk'ü, dünyanın devlet başkanları, krallar, onu görmek, tanışmak için yurdumuza gelirlerdi. İngiltere Kralı Edvard da özel yatıyla İstanbul'a gelmişti. Mustafa Kemal Atatürk, konuğunu Dolmabahçe Sarayı'nın rıhtımında karşıladı. Kral onuruna, akşam büyük bir şölen veriliyordu. Ziyafet sofrasına hizmet eden garsonlardan biri, elinde getirdiği tepsiyle, ayağı halıya takılarak yere yuvarlandı. Atatürk, Kral’a eğilerek şöyle dedi:

“Majeste, Türk ulusuna her şeyi öğrettim, yalnız uşaklığı öğretemedim!”

Ya istiklal ya ölüm: Bir zamanlar Mısır’da bir heyet Mustafa Kemal Atatürk'e gelip:

''Paşam bize de yol göstersen, nasıl bağımsız olunur ve aynı zamanda bu emperyalistlere el öptürülür, bu saygınlık, bu itibar sağlanır?'' Diye sormuşlar. O gözleriyle gelenleri şöyle bir daha süzmüş ve:

“Hemen ölmeye hazır 250.000 insanınız var mı?” Mısırlı heyet geldikleri gibi gitmişler.

İstikbal ve istiklal çok kutsal ve paha biçilmez kavramdır. Oysa, Türk Milleti onun önderliğinde ve yine onun söylediği; “Ya istiklal ya ölüm” sözünü kalplerine ve beyinlerine yazarak istikbal ve istiklallerinin bedelini kanla ödeyip zafere ulaşmıştı!

Kısacası: Yusuf Has Hacip Kutadgu Bilik’te -dün yani- bin yıl önce bugünü görür gibi, ne güzel söylemiş: “Akıl süsü, dil, dil süsü, sözdür; insanın süsü, yüz, yüzün süsü, gözdür. İnsan sözünü dili ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar. ……Bilgilinin sözü toprak için su gibidir; su verilince, yerden nimet çıkar. Bilgili insanın sözü eksilmez; akan duru pınarın suyu kesilmez. Âlimler sulak yerlere benzerler; nereye ayak vururlarsa, oradan su çıkar. Bilgisiz insanın gönlü kumsal gibidir; nehir aksa, dolmaz; orada ot ve yem bitmez.”