Tarihteki “Kadim milletler” kültürleri ve kurdukları medeniyetleri ile insanlığa ibret verici olaylar ve eserler vermişlerdir. Bu medeniyetlerde gerek   milli tarih  ve gerekse genel tarih öğretileri ile örnekler ve ibretler almak mümkün olur. 

Bu öğretileri de en iyi anlatan ve kavratan ders tarihtir. Herkesin bildiği üzere; “tarih insan topluluklarının yapmış olduğu medeniyetleri, yer ve zaman, olarak bildiren bir ilimdir.” Yani medeniyet, insan yapmış olacak..

Peki tarih dersini en belirgin ve net şekilde nasıl kavratmalıyız.  Önce disiplinel tanımın dışına da çıkarak biraz da halka indirgemekte gerekmez mi?

Yani her gelişmeyi veya olayı olduğu gibi anlatıp veya yazmak gerekir diyorum.

Şimdi tarih deyince hep aklımıza şu gelmiyor mu; at kişnemesi, kan, top, tüfek, yani kazandık, işte hep gittik, biz yüceyiz, biz uluyuz, büyüğüz.. Yani hatalarımız var, sevaplarımız var, eksiklerimiz var.. 

Belki karşı tarafta bize karşı hoşgörü var. Tarih ne? Bir kilise tarih değil mi, bir cami tarih değil mi, bir kitap tarih değil mi... Yani bir elbise tarih değil mi.. Kahve kültürü diyoruz bu da tarih değil mi, kahveler, eski kahveler diyoruz.. 

Tarihteki barışların yanısıra o topluma gönül vermiş kişilerin yaptığı örnek davranışlar tarih değil mi? Evet barışlar, antlaşmalar, buluşlar, icatların hepsi tarih.. Yani tek düze anlatımlar olmamalı. Mesela diyorum, bizim Osmanlı tarihinde ele alalım. 

Osmanlı tarihinde ilk padişahtan Kanuni'ye kadar bilmez miyiz, 10 taneyi biliriz değil mi, yani Osman Gazi'den başlarız, III. Osman'ı bilen var mı mesela veya ne bileyim, III. Selim Han'ı bilen var mı, IV. Mustafa'yı ne kadar biliyorlar... 

Yani bizim gözümüzde Kanuni’den sonra padişahlar değil de, Sokullu gelir bir de Köprülüler gelir.. Veya son dönemde de IV. Murat, biraz da o tabi son dönemde yazarların tiyatrocuların gündeme getirmesiyle, bir de Abdülhamit vardı, tartışılan konu. Onun dışında bence Osmanlı'dan kalan bir şey yok. 

Selçuklu'da da bir Malazgirt var. Şimdi Malazgirt'te hikâye, senaryo hep böyle işte atının kuyruğunu bağladı da..... Yer yeşil, gök mavi.. Yani Malazgirt Ovası’na gelmezden önce Bizans ve Selçuklu Devleti arasında neler oldu. İki orduyu karşı karşıya getiren sebepler nelerdi durum neydi... Yani siyasi, askeri, dini sebeplerine bakmamız gerekir. İki ordu karşı karşıya nasıl geldi? Alparslan'ın safına geçen Türkler vardı ya Peçenekler, onlar istihbari çalışmalar sonucunda elde edilmişti, bunu bir türlü açıklamaktan hep geri kalırız.

Tarih ders kitapları baskı yönünde kaliteli olmalı. Şunu diyelim, bugün yani bir anket yapmaya kalksak toplumda 100 kişiden 90 kişi, renkli televizyon mu renksiz mi deseniz, renkli diyecek yani 90'ı diyorum, belki de daha fazla olacak veya renksiz gazete mi renkli gazete mi.. Özellikle renkli... Bizim esas hitap ettiğimiz kitle bugün renkli hayatı istiyor. 

Tarih ders kitapları da renkli kaliteli resimler ve hikayelerle de süslenmiş olmalı, dersler belgesellerle, yerinde görme ile anlatılmalı ki: gençler tarihi sevsin. İşte o zaman tarihte örnek alınmış olur ve geleceğe atılan adımları iyi dengeler. Böylece tarih dersleri daha iyi kavratılmış olur.

Dahası tarihi öğretenler acaba kendi ailesine, komşularına acaba tarihi sevdirebiliyor mu?

Yani önce yakınlarınıza anlatabiliyor musunuz acaba, sizi dinleyebiliyorlar mı, anlayabiliyorlar mı? Yani ben diyorum ki; tarih kitaplarını tarihçiler yazmalı ve tarih öğretmenleri anlatmalı! 

Hatta tarih öğretmenliği bölümünü seçen öğrencilerin diksiyonu ve Türkçesi çok iyi  olmalı ve mezuniyet  sonrası bilim sınavı ile birlikte sözlü mülakatı başaranlar öğretmenliğe başlamalı!.

 Tarih dersi ders kitaplarımız kesinlikle renkli olmalı, içerikler kısa olmalı, sebep sonuç ilişkilerini anlatmalıyız. Eğer çok geniş detay içerik vereceksek okuma parçası verilmeli.

Türkiye Cumhuriyeti tarih politikalarını iyi tespit ederek 10 yıllık, 50 yıllık geleceğin tarihini planlamalıyız. Bunu kimler nasıl hazırlamalı, nasıl yapmalı derseniz. bence bizim bulunduğumuz jeopolitik konum gereği bir “Türkiye Cumhuriyeti Tarih Akademisi” neden olmasın, yani Tarih Akademisi kurulmalı. Burda görev alanlar ve tarih yazanlar tıpkı, tarafsız olan Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu gibi, olmalıdır.

Yine bu akademide; ilköğretimde, ortaöğretimde ve yükseköğretim de temsilciler olmalı, ilköğretim ve ortaöğretim de diyorum, çünkü eğitim oradan başlıyor. Çocukların  genç dimağlarına hitap ederek eğitenlerle, üniversitedeki gençlere öğretim yaptıranlar olmalı. 

Böylece tarih siyaseti, eğer bunu vermek istiyorsak; iyi tespit ediler ve öğretilir. İşte o zaman ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim mezunu olan her meslekteki vatandaşlar ülkesinin ve milletinin geçmişini öğrenir ve de geleceğini geçmişte ibretler alarak hayatını devam ettirir.

En önemlisi ise insanlığın geleceği için dertlenir onlarında huzuru ve refahı için çareler üretir! 

Mustafa Kemal'in güzel bir sözü vardır; dünya milletleri bir vücut gibidir, vücudun neresinde bir ağrı varsa orası tamamını rahatsız eder. 

Yani ben diyorum ki bir savaşta, birisini yendik ama nedenlerini sonucunu düşündük mü, bir icat veya bir buluş yapılmış, herhangi bir sanat eseri yapılmış bunun geleceğe öncülüğü ne olmalı ve de  olmuş, acaba biz ne aldık, ne verdik. Tarihe bakarak ve tarih bilgisi kavratılarak tanımlanırsa; işte o zaman gelecekteki hayatımızı daha da güzel şekillendirmiş oluruz.