Bugün Filistin ve dolaysıyla Filistinli kardeşlerimizin yaşadığı en önemli şehir olarak Kudüs çok büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Oysa, dünyanın en uygar olduklarını iddia ettikleri “Batılı” devletler Müslümanlar’ın çektikleri bu sıkıntıları sesiz kalmaya devam etmektedirler.. Sadece Türkiye Cumhuriyeti çaresiz Filistinli kardeşlerimizin dertlerine çare olmaya devam etmektedir. Tıpkı bundan 768 sene önce Temmuz ayında Sultan Baybars’ın yaptığı yardımlar gibi!...

İşte 1248 yılında; Türk ve Müslümanları yok ederek Kudüs’ü ele geçirerek Müslümanları toptan yok etmek için “Yedinci Haçlı Seferi” düzenleyen Fransa Kralı IX. Louis’in büyük bir yenilgiye uğratıldı ve esir alındı. Onu yenilgiye uğratan komutan ise Sultan Baybars’tı. Bu zafer sonrası Müslüman dünyası Baybars’ı yüzyıllar boyu “Kudüs’ün kurtarıcısı” olarak anacaktı.

Baybars 1223 tarihinde Karadeniz kıyısında doğmuş bir Kıpçak Türkü’dür. Cengiz’in torunu Berkan’ın damadıydı lakin Moğollarla yapılan bir savaşta ailesi katledildi dağıtıldı ve kendisi de esir düştü. Sivas köle pazarında Eyyubi Kralı Melik Salih tarafından satın alınarak Kahire’ye getirildi. Zeki savaşçı komuta kabiliyetine sahip gözü pek bir genç olan Baybars deniz ordusu bahriyeye girmiş ve kısa sürede yükselmiştir   

Bu esnada ise Hülagü’nün Moğol ordusu Orta Asya bozkırlarını çoğunluğu Türk ve Müslüman olan toplulukları yakıp yıkıp katlederek geçtikten sonra Bağdat’a saldırarak yine büyük kıyım yıkım ve talan ile Abbasi Devleti’ne son vermiş halifeyi katletmişti. Hülagü’nün sonraki hedefi ise Mısır ve Memluk Devleti idi. Böylece Memluk Sultanı durumunda olan Kutuz, Baybars a Moğollara karşı ülkeyi savunması görevini vermiştir.

Mısır da özellikle Haçlılara karşı yapılan savaşlarda başarısıyla iyice sivrilen Baybars, Fransız kralı Louis in büyük bir ordu toplayıp Müslümanları mısırdan atmak için saldırıya geçmesine karşın üstün bir savaş taktiği ve cesaretle Fransız ordusunu mahvetmiştir.

Fâriskûr Savaşı’nda kraliyet muhafızlarının komutanı Geoffrey of Sargines tarafından korunan ve ordusunu bırakıp kaçmayı reddeden Louis, Münyetü Abdullah tepesindeki bir kulübeye sığındı. Daha fazla direnemeyeceğini anlayınca önemli komutanlarıyla birlikte teslim oldu ve Müslümanlar’dan “âmân” diledi ve Louis ile beraberindekiler Mansûra’ya getirildi. Ayaklarına zincir vurulan Louis, bir müddet burada misafir olarak ağırlandı, asla hakaret, işkence ve aşağılanma hareketine maruz kalmadan bakıldı. Zaten kendisi daha sonra hatırlarında kendisine ne derece çok önem verildiğini defalarca belirtmişti. Daha sonra Turanşah, giymeleri için Louis ve yanındaki asillere 50’den fazla “hil‘at” gönderdi. Louis dışındaki Frank ileri gelenlerinin tamamı bu “hil‘atları” giydiler. Louis ise: 

“Benim ülkem Mısır sahibinin ülkesi kadardır, onun gönderdiği elbiseyi nasıl giyerim?” Diyerek sultanın gönderdiği elbiseyi giymeyi reddetti. Ertesi gün sultan büyük bir ziyafet verdi. Louis bu yemeğe katılmayı da reddedip:

“Onun yemeğini yemeyeceğim. Sultan, beni davet ederek askerlerine maskara yapmayı amaçlamaktadır,” demiştir. 

Baybars’ın ağır darbesiyle yok olan Fransız ordusundan geriye yalnızca 4-5 kişi kalmıştır. Fransızlar bu harekâtı sırasında Baybars’tan ölümcül darbeyi yemeden önce Dimyat’ta büyük bir Müslüman kıyımı yaptılar. Buna dayanamayan Melik Salih üzüntüden vefat etmiş yerine Turanşah geçmişti. Louis ve yanındakiler Turanşah’ın vefatına kadar hapiste kalmış, Ülke içerisinde karışıklıkların yaşandığı bu dönemde Turanşah suikasta kurban gitmiş Dimyat’ın Müslümanlara teslim edilmesinden sonra serbest bırakılmışlardır.

Louis’in Yedinci Haçlı Seferi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kutsal Toprakları kurtarmaya gelen Haçlılar bir kez daha bozguna uğramış, amaçlarına ulaşamamıştır. İdealist Kral Louis, kendisi ve şövalyeleri için ağır bir fidye ödedikten sonra özgürlüğünü kazanabilmiş, Kudüs’ü uzaktan dahi göremeden mağlup ve ümitsiz bir halde Fransa’ya dönmüştür. Diğer yandan Avrupa’da Haçlı seferlerinin başarısına dair inanç yerini ümitsizliğe terk etmiş, doğudaki Haçlı krallıkları ise güç kaybı yaşamaya devam etmişlerdir.

1250 yılında Haçlı ordusunun yenilmesi ve Fransa Kralı Lois’in esir edilmesinde gösterdiği inanılmaz dehası Baybars’ı bir destan kahramanı haline getirmiştir. Yani Selahaddin-i Eyyubi’yi karşısında bulan Arslan Yürekli Rişar Avrupa’ya eli boş dönerken Venedik açıklarında gemisinin batması ile Avusturya İmparatoru’nun eline esir düştüğü gibi, Fransa Kralı IX. Louis’te Sultan Baybars karşısında aynı akıbeti uğramaktan kurtulamamıştır. 

Ama bu yenilgiler sonrası dünya şu gerçeği bir kez daha kabul etmek zorunda kalmıştır ki; “tarih ibretler hazinesidir. Tarihte ibret almayanlar-alamayanlar- her zaman hüsrana uğramaktan kurtulmazlar!”

Kral Louis, Yedinci Haçlı Seferi’nde uğradığı yenilginin intikamını almak için 1267 yılında yeni bir Haçlı Seferi için hazırlıklara başladı. Üç yıl süren hazırlıklardan sonra 1270 yılında Tunus’u istila etmek amacıyla Afrika’da Kartaca önünde karaya çıkan Louis, Kuzey Afrika’da bulunan Tunus’u kuşatmaya başladı. Louis’in amacı Tunus’u ele geçirip burayı “Kutsal Toprakları” ele geçirmek için düzenlenecek Haçlı Seferleri’nde bir üs olarak kullanmaktı.  Ne var ki Haçlı ordugâhında baş gösteren salgın hastalıklar yüzünden Kral Louis ve oğlunun da içinde bulunduğu binlerce Haçlı askerî bir ay içinde öldü.  …Ve Baybars ismi gerçek bir efsaneye dönüştü, artık o “İslam’ın büyük mücahidi ve hamisiydi.” Haçlıları ve Moğolları püskürten, perişan eden, Krallarını, komutanlarını esir alan Başkomutan Baybars ismi halkta ve devlet kademesinde artık en ön sıradaydı.

Kısacası; bugün Kudüs gündeme gelince Memlûk Sultanı Baybars’ı ve Selahaddin Eyyubi’yi rahmetle anmak bizler için büyük bir vefa örneği ve tarihi görev olacaktır. İnanıyorum ki; ilk kıblemiz olan Kudüs ve burada yaşayan Filistinli Müslüman kardeşlerimiz muhakkak ki; bir gün istedikleri, özgür yaşamalarına kavuşacaklardır!