Şu bir gerçektir ki; “tarih sadece insanoğlunun yaptığı bütün olayların anlatımıdır.” Ama insanoğlunun yaptıklarını yine kendisi yazar; bu da bir gerçektir. Şayet insanoğlu yaptığı olayların meydana gelişini doğru kaydetmeyip de; kendi menfaatine göre kayıt altına alırsa veya gerçekleri, belgeleri saklarsa veya saptırırsa işte o zaman “bilinmezlik” yani “meçhul” kavramı devreye girer.

Bunun sonucunda da, saklanan olayların üzerinden yüzyıllar bile geçse de; acaba soruları devamla tekrarlanır durur. “Acaba kim yaptı? Acaba kimler yaptı? Acaba neden yapıldı? Soruları başlar. Bu bilinmezlik veya meçhul denilen olaylardan dünya ve Türk tarihinde yüzlercesi vardır. Biz Türk tarihinden onlarca “meçhul olaylardan” sadece birisini yani Alaeddin Keykubad’ın zehirlenmesine bakalım dedik!

Alaeddin Keykubad’ın, Saltanatı döneminde birçoğu günümüze kadar erişen eserleri, idari ve askeri bakımdan hem şahsına hem de devletine kazandırdığı saygınlık nedeniyle Anadolu ve dünya tarihinin kaydettiği en saygın, en dirayetli Anadolu Selçuklu Sultanı’dır.

Fakat bu muhteşem sultanın çok sevenleri olduğu gibi, birçok da sevmeyeni vardır. Hatta onun sevmeyenleri yani karşıtları arasında ailesinden olanlar bile vardır. O’nu gücünden çekinenler içerisinden daha çok Eyyubiler vardı. Eyyubiler’in zaman içerisinde hanedan mensupları ile irtibata geçip planlar yapmaya başladıkları kuvvetle muhtemeldir. Çünkü gerek Moğollar gerekse Eyyubiler gerekse hanedan mensuplarından öne çıkmak isteyenler zaman içerisinde rahatsızlıklarını belli ediyorlardı. Ama bir türlü onu tahtından alaşağı etmeye cesaret edemiyorlardı.

Nihayet düşmanlarının beklediği fırsat bekledikleri fırsat 1237 yılında geldi! 1237 yılı Haziran ayında Sultan Keykubad Kayseri’de Meşhed Ovası’nda büyük bir toplantı düzenlenmesini oğulları devlet adamları komutanlar ve ordunun da bu toplantıda hazır bulunmalarını emretti. Sultan burada Türk devlet geleneklerine uygun olarak tüm halkın da katılımıyla büyük bir ziyafet verdi. Ziyafette çok bol çeşitli ve lezzetli yemekler müzik gösteriler eğlenceler ve yarışmalar vardı. Herkes gün boyunca yiyip eğlendi.

Akşamleyin yine aynı yerde bu kez komşu devletlerden gelen elçiler komutanlar ve devlet büyükleri onuruna bir ziyafet daha verildi. Yemekler tatlılar ve ikramlar yine mükemmeldi. Sultan sofranın başköşesindeki tahtına oturmuş etrafı seyretmekteyken Çaşnigir Nasireddin Ali bir tabak kızarmış tavuk getirerek sultana ikram etti. İkramdan birkaç lokma alan Sultan birden fenalaştı. Herkes büyük bir şaşkınlık içerisindeydi. Görevliler Sultanı hemen atına bindirip saraya götürdüler. Burada birkaç kez kusan Sultan’ın durumu gittikçe kötüleşmeye başladı. Durumunun ciddiyetindeki Sultan vasiyetini bildirmek için Beylerbeyi’nin gelmesini emretti. Bu esnada zehir tüm vücuda dağılmış vücudu ve dili kasılan Sultan konuşma yeteneğini kaybetmişti. Yine de işaretle de olsa bir şeyler anlatmaya çalıştı ancak söylemek istedikleri anlaşılamadı. Bu şekilde birkaç saat ölümle pençeleşen Sultan Alaeddin Keykubad gece yarısı hayatını kaybetti.

Sultanın ölümüyle ilgili başka başka söylentilerde mevcuttur. “Alâeddin’in ölümü tetkike şayandır. Ya bir cinayettir yahut Batilismus denilen yiyecek zehirlenmesidir. Durmuş etler bazen bu zehirden büyük miktarda ihtiva eder. Hatta tadımlık olarak bir lokma alınsa bile zehirlenenler arasında ölüm bazen yüzde yüzdür.” Diyor. (Leipzig 1935 adlı eserinde Gundel ve arkadaşları) Bir başka söylentiye göre de Kirfart'ın kızı Mahperi'den olan 17 yaşındaki oğlu tarafından zehirlendiği de söylenmektedir.

Normalde bu gibi durumlarda yeni sultan tahta çıkana kadar; sultanın ölüm haberi gizli tutulurken, bu defa olaylar sürpriz bir şekilde gelişti. Nereden ve nasıl haber aldıkları belli olmayan bazı devlet adamları ve komutanlar sabah erken saatlerde sarayda toplandılar. Daha da ilginci hepsinin bu ölümü bir cinayet olarak değil de doğal bir ölümmüş gibi karşılamalarıydı. Daha da sürprizi bu devlet adamlarının Sultan’ın daha önce veliaht ilan ettiği oğlu İzzeddin Kılıç Arslan yerine tahta Gıyasettin Keyhüsrev’i davet etmeleri oldu. Hâlbuki hepsi sağlığında Sultan’a bu konu ile ilgili bağlılık yemini etmişlerdi. Büyük bir hızla hazırlıklar tamamlandı ve yeni Sultan tahta oturtuldu.

Bu olanlara muhalif olan birkaç devlet adamı ve komutan da vardı elbet. Hatta duruma ordu ile müdahale etmeyi düşündüler. Ama aralarında anlaşmaya varamadıklarından belki de çıkacak kanlı bir çatışmanın devlete verebileceği zararın korkusundan onlar da huzura vararak yeni Sultan’ın elini öperek bağlılıklarını gösterdiler.

Bu şekilde Sultan Alaeddin Keykubad dönemi kapanmış Gıyasettin Keyhüsrev dönemi başlamış oldu. Yeni Sultan’ın iki önemli görevi vardı; babasının defnedilmesi ve babasını zehirleyenlerin bulunarak cezalandırılması.

Merhum Sultan’ın cenazesi başkent Konya’ya götürülerek kalabalık bir katılımla gerçekleşen devlet töreniyle Kümbedhane adıyla anılan anıt mezara defnedildi. Ölümünden sorumlu kişilerin bulunması konusunda söz veren Gıyasettin Keyhüsrev ise hiçbir girişimde bulunmadı. Sanki ölümü beklenen bir ölümmüş gibi karşılandı ve cinayetin üzerinde hiç durulmadı.

Suikastın sorumlularının Sultan’ın hükmünden kurtularak Büyük Selçuklu Devleti’nin gücünden yararlanmak isteyen bu amaçla aslında tahta çıkma hakkının kendisinde olması gerekirken bu hakkının elinden alındığı düşünülen küskün büyük oğlu kışkırtarak kötü emellerine ulaşan bazı devlet adamları ve komutanlar olduğu düşünülebilir. Ama Keyhüsrev’in cinayete iştirak edip etmediği hiçbir zaman tespit edilememiştir.

Son söz: Diğer yandan Sultan Alaeddin Keykubad’ın devletin çıkarları ve geleceği için çok önemli kararlar aldığı ve bunları uygulamaya koyacağı bilgisini alan devletin dışından bazı güçlerin de  “tahta sahip olma” uğuruna “hanedan mensupları” ile işbirliği yaparak bu olayda rol aldıkları kanaatinde olduğumu belirtmek isterim! 

Kısacası; tarih her şeyin şahididir. Yeter ki yalan yazılasın yalan söylenmesin gerçekler ergeç ortaya çıkacaktır. Ne güzel söylemiş Çiçero: Tarih, geçen zamanların şahididir, onun gerçeklerini aydınlatır, anıları meydana çıkarır, günlük yaşamımıza yol gösterir ve eski zamanlardan bilinmeyen olayları anlatır.