Günlük yaşantımız da hiç haz edilmeyen, istenmeyen bir hal, durumdur, küfür. Küfür edeni de küfür edilen ortamları da sevmeyiz, uzak durmaya çalışırız, kendi neslimizi de küfürsüz yetişsinler diye özene bezene büyütmeye çalışırız. Bazı bilimsel çalışmalar, araştırmalar, küfür ve argoyu destekleyen pozitif açıklamalar yapsa da rağbet gördüğü söylenemez. Küfür karşıtı böylesi ayrıntılı izahlar yaparken, an olup ta ağız dolusu küfür etmek istediğimiz anlar, durumlar da oluyor ki, kabul etmemiz gerek. Seviyeli, bilinçli insanın nezaket ve zarafeti, naifliği normal hayat akışın da değil, aksi ve aykırı hallerde ki tutumu tarzı ile ölçülür ki, belirtmekte fayda var. Ağızımızda ki baklayı hep muhafaza edip, seviyeli, anlayışlı yaşantımızı sürdürmeye devam ederken, bakla hikâyesi nedir, öğrensek mi?

..

Vaktiyle ağzı çok bozuk bir adam varmış. Gelene geçene sövüp sayarmış. Hiç kimsenin ağzına almayacağı en yakası açılmadık, en sunturlu laflar adamın ağzına sakız olmuş artık. E küfürbazı seven olur mu? Adamın da bir seveni yokmuş tabii. Onu gören yolunu değiştirirmiş pis sözleri üzerine sıçramasın diye.
Günün birinde adam söylediklerine pişman olmuş. Bir daha çirkin sözler sarf etmemeye yemin etmiş. Sözüne sadık kalmak için de nefsini terbiye etmeye karar vermiş. Hemen soluğu bir tekkede almış. Şeyhe tövbe ettiğini, bundan böyle kendini yetiştirip dervişliğe soyunmak istediğini söylemiş.
Şeyh bakmış, adamın niyeti halis, çok da piş­man görünüyor… Şimdi geri çevirmek olur mu hiç? Mutfaktan bir avuç bakla tanesi getirtmiş. “Allah niyetine ulaşmayı nasip etsin inşallah” diyerek okumuş üflemiş baklaları. Sonra da adama demiş ki, “Bu baklaların birini ağzına al, kalanını cebine koy. Konuşmak istediğin zaman ağzında bakla olduğu için konuşamayacaksın. Ağzından baklayı çıkarana kadar da hırsın geçe­cek. Bakla ağzında ıslanıp parçalanırsa, onu at, başka bir bakla al. Haydi, bakalım, Allah işini kolay etsin.”

Adam şeyhin sözünü hemen yerine getir­miş. Baklaların birini dilinin altına koymuş, ötekilerini cebine doldurmuş. Ne zaman kötü konuşacak olsa ağzındaki bakla ona tövbesini hatırlatıyormuş. Aradan bir gün geçmiş, beş gün geçmiş, on gün geçmiş… Baklalar gerçekten de işe yaramış. Bu arada adam da dergâha iyice ısınmış. Oranın günlük işlerini yapmaya başlamış. Şeyhinin yanından hiç ayrılmıyormuş. Günün birinde şeyhiyle birlikte sokakta yürüyormuş. Aksilik bu ya, onlar yolun orta­sındayken çok şiddetli bir yağmur bastırmış. Şeyh ile derviş de tabanları yağlamış, dergâha hemen ulaşabilmek için hızlı hızlı yürümeye başlamışlar.
Tam o sırada önlerinden geçtikleri evin pen­ceresi açılmış. Genç bir kız görünmüş pencere­de. “Şeyh Efendi huuu!” diye seslenmiş şeyhe. Şeyh ile derviş durup şaşkınlıkla sesin geldiği yöne bakmışlar. “Rica etsem, biraz durur musunuz? Çok önemli bir işimiz var” demiş genç kız, sonra da içeri girmiş. Şeyh daha da şaşırmış, dervişle birlikte şakır şakır yağan yağmurun altında beklemeye baş­lamış. “Hasbinallah ne oldu acaba?” diye düşü­nürlerken kız tekrar görünmüş pencerede. “Ayy ayy ne olur biraz daha bekleyin, çok önemli çok!” demiş, yine kaybolmuş..

Sicim gibi yağmurun altında şeyhle derviş kısa sürede donlarına kadar ıslanmışlar. Derviş, ağzında baklayla bir şeyler gevelemeye başla­mış. Şeyh de ya sabır çekip duruyormuş. Yolun ortasında sığınacak bir yer de yokmuş. Şeyh en sonunda kapıyı çalıp ne için sokakta bek­letildiğini soracakmış ki, tam o sırada kız yine pencerede görünmüş. Yalvarır bir sesle “Ah biliyorum çok ıslandınız ama azıcık kaldı, ne olur biraz daha durun” deyip yine kaybolmuş.

E şeyh koskoca tarikat adamı. Sabrı da bilir, çileyi de bilir. Beklemeye devam etmiş yağmu­run altında tabii. Dervişse iyice sabırsızlanmış. Ağzında baklayla vır vır vır bir şeyler gevelemeye devam etmiş. O sırada kız nihayet tekrar görünmüş. “Tamam Şeyh Efendi, Allah razı olsun. Artık gidebilirsiniz” demiş. Şeyh meraklanmış. “İyi de hanım kızım, niye beklettin bizi bu kadar?” diye sormuş. “Ah Şeyh Efendi, kusura bakmayın” demiş kız, “Sizi çok beklettim ama önemli bir sebebi vardı. Annem tavukları kuluçkaya yatırıyordu. Yumurtaları tavuğun altına koyarken bir kavuk­lunun tepesindeki kavuğa bakarsan piliçler tepeli olur, yumurtalardan horoz çıkar derler. Onun için sizi beklettik. Kavuğunuza baka baka kuluçkaya koyduk yumurtaları. ” Bu densizlik karşısında şeyhin ağzı açık kal­mış. Yanında, ağzında baklayla bir şeyler geve­leyip duran dervişi dürtüp “Evlat” demiş, “tam zamanıdır, çıkar şu baklayı ağzından!”

..

Dervişin sabrı taşmışsa, günümüzün bu karmakarışık, naiflikten uzak karmaşası içinde, yaşam hallerinde nasıl baklayı ağzımız da muhafaza edeceğiz diye düşünüyoruz değil mi?