Arap dünyasının en fazla ihtiyaç duyduğu şeyin ifade özgürlüğü olduğunu dile getiren muhalif gazeteci Kaşıkçı’nın Suudi yönetimini eleştirmesi onu hedefe oturtmuştu. Uluslararası antlaşmalara göre misafir olduğu ülkenin izniyle, resmi görev yapan bir Konsoloslukta cinayet işlenmesi bugüne kadar hiç kimse tarafından akla hayale gelmezdi. Suudiler bunu da yaparak, tüm dünyaya kötü bir mesaj yansıttılar.  

Düşünün ki resmi işlemleri için gelen, hem de gazeteci olan bir vatandaşlarının vahşi bir şekile katledilmesinin yankıları hala devam ediyor. Pusu kültürünün hakim olduğu, Peygamberimizin torunlarının bile ailesiyle birlikte vahşice katledildiği Ortadoğuda her zaman karanlık rejimler varolmuş, cinayetler işlenmiş, katliamlar yaşanmış, insanlık adına utanç verici her türlü eylem yapılmıştır. Ama yabancı bir ülkede görev yapan resmi bir kurum olan konsoloslukta göz göre göre bir insanın öldürülmesi ve üstüne üstlük parçalanarak cesedinin yok edilmesinin kabul edilebilir bir yanı olamaz. Demek ki bundan sonra vize vs. gibi bir sebeple Suud konsolosluklarına gitmemek lazım, başımıza ne geleceği belli olmaz, Allah korusun...

Kaşıkçı'nın talep ettiği evlilik belgesi için Washington'daki Suudi Büyükelçiliği tarafından İstanbul Başkonsolosluğuna yönlendirilmesi, böylelikle suç mahalli olarak Türkiye'nin seçilmesi, Körfez medyasının Kaşıkçı'nın Katar, Türkiye ve İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) ile bağlantıları üzerinde durması, bir gazeteciyi aşan hesaplaşmayı resmediyor. (1)

Arap Baharı adıyla Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde esen değişim rüzgarıyla, Mısır'da Özgürlük ve Adalet Partisi, Tunus'ta El Nahda seçimlerle iktidara geldi. Fas'ta Adalet ve Kalkınma Partisi, Ürdün'de İslami Eylem Cephesi ve Kuveyt'te İslami Meşruiyet Hareketi sandıkta başarılar elde etti. Libya, Yemen ve Suriye'deki türbülanslarda da İhvan sahneye çıkmıştı. Statükoya alternatif olarak görülen ve sakıncalı addedilen İhvan'la yeni iktidar kuşağı Körfez'in monarşilerini alarma geçirdi. (2)

2013'te Mısır'da Sisi darbesiyle İhvan kuşağına "Dur" denilirken müdahalenin ana finansörleri Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) idi.

“İran, Türkiye ve Katar'ı "şer ekseni" olarak niteleyen ve ABD ile flört eden Suudi Prens Muhammed bin Selman’ın adının geçtiği cinayetin tahkikatı için Suudi rejimi başsavcısını gönderse de olayın perde arkasında kalan gerçek sorumluların aydınlatılamayacağını, suçun birilerinin üzerine yıkılarak, zavahirin kurtarılacağını değerlendiriliyor.

Sonuçta; Muhammed bin Selman'ın gölgesinin düştüğü olayda ABD’nin bölgeyle ilgili planlarının varlığını gözardı edilemez.

K  A  Y  N  A  K ...............:

(1) (https://www.bbc.com/ turkce/haberler-dunya- 45859422)

(2)    (https://www.bbc.com/ turkce/haberler-dunya- 45859422)

(3)    (https://www.bbc.com /turkce/haberler-dunya- 45859422)