SURİYE, NUSAYRÎLİK VE ESED AİLESİ (SURİYE HAKKINDA AZ BİLİNENLER) - 3 -
NUSAYRÎ CUNTASININ ÖRGÜT PLANI
Çoğunluğu açık farkla elinde bulunduran Suriye milliyetçisi subaylara rağmen, sivil kesimlerle de koordineli olarak ordudaki enternasyonalist Baas Nusayrî örgütlenmesi, “hücre” sistemine göre yapılandırılmıştı. Her biri üç ila yedi kişiden oluşan bu hücreler, partinin kökleriydi. Üç tip hücre vardı: “Alan hücreleri, iş hücreleri ve dost hücreler..”
“Halakatül Ensar” denilen dost hücrelerinde kayıt tutulmaz, isimler ve üyelerin görevleri muvazzaflarca akılda tutulurdu. Ordu içerisinde görev alan Nusayrîler sık sık çok gizli ve “çok özel” toplanarak strateji tespit ederler ve diğer birliklerdeki arkadaşlarıyla nasıl temas kuracaklarını konuşurlardı. Bu konuda o kadar ciddi çalışıyorlardı ki, ordudaki Nusayri ve Nusayri olmayan subayları; aile yaşantıları ve çevre irtibatları da dâhil, tek tek elden geçiriyor, onları fiziki ve psikolojik durumlarına kadar değerlendirmeye tabi tutuyorlardı. Baas ideolojisini paylaşmasına rağmen Nusayrî olmayan kimseye güvenilmemesi ve sır verilmemesi esas prensipti.
Hücreler birlikleri, birlikler fırkaları, fırkalar şubeleri oluştururdu. Baas Nusayrî cuntasının talimatlarını yürütmekle görevli şubelerin sekreterleri üst hiyerarşi tarafından atanırdı. Atamalarda birliklerdeki yandaşlarının büyük tesiri vardı. Değişik kanallarla yapılan tayinlerde kendi yandaşlarının arkadaşlarını da kullanmaktan çekinmezlerdi. Meselâ, Baas ideolojisini paylaşan bir Yezidi veya Nasturi subayı kullanırlar, ama yapmak istedikleri konusunda kendisine asla bilgi vermezlerdi. Dışarıdan bakıldığında, karşılıklı münasebetler, gayet masum birer arkadaşlık ve hemşerilik ilişkisi gibiydi... Hiyerarşik bir şekilde teşkilâtlanma sürer ve şubeler kolları, kollar da mıntıkaları oluşturdu. Bir de Cem’a denilen üst konsey vardı. Çok gizli, ama hızlı çalışıyorlardı. Hatta son yıllarda bazı ele geçme tehlikelerine karşı artık yazılı olarak not tutmamayı ve yazılı rapor almamayı bile prensip haline getirdiler...
NUSAYRÎ SUBAYLARIN DARBE TEZGÂHI
Baas’ın 1963 Kongresi’nde partinin sivil kanadında işler hemen hemen tamamlanmış gibiydi. Altı kısma ayrılan parti faaliyetleri sonucu, plânlanan darbe sonrası “devrimci dönüşüm” kısa zamanda gerçekleştirecekti. Nusayrî subayların, bu konuda sivil kanattan, özellikle hukuk ve siyaset alanında otorite bilim adamlarından oluşan akıl hocaları vardı. Tabii, yapılmak istenen, bunlardan ancak Nusayri olanlarına ve öz olarak anlatılıyordu. Her ihtimale karşı detay bilgi vermekten çekiniyorlardı. Slogan, yine aynı bildik slogan. “Birlik ve milliyetçilik” temaları... Darbe ve darbe sonrası dönüşümün karakteri, “Arap sosyalizmi” şeklinde olacaktı. Kısacası Baas Nusayrî cuntası, itibarını ordu ile bütünleştirip bir “güç” haline gelmek istiyordu. Bu, rejimin devamı için kendilerine göre, adeta zaruri bir şeydi. Hatta işlerini öylesine akıl ve mantık çerçevesinde yürütüyorlardı ki, Nusayrî olmayan Suriye milliyetçisi bazı rütbeli subayları bile yanlarına almışlardı. Bazı istişare toplantılarını birlikte bile yapıyorlardı...
Her şey plânlandığı üzere gitti... Bu arada ülke çapında öğrenci eylemleri, işçi hareketleri, grev ve boykotlar baş gösterdi. Zaten halk; oldukça fakir, işsiz ve sefalet içerisinde idi. Bu sosyal ve ekonomik çöküntüyü kendi hesabına çok iyi değerlendirmek isteyen Nusayrî olmayan sivil toplum örgütlerinin elinden mevcut kozu, ancak Baas Partisi alabilirdi. Baas Partisi, 8 Mart 1963’te, önce bir darbe ile iktidarı ele geçirdi. Bir müddet sonra Baas Nusayri cuntası; Temmuz 1963’te, içine düştükleri tezgahın mahiyetini fark etmeye başlayan, ancak çok geç kalan Suriye milliyetçisi subayların karşı askeri ayaklanmasını bastırmayı başardı. Halbuki, karşı ayaklanmayı yapanlar da milliyetçi idi! Daha düne kadar Suriye’nin bekası için aynı cephede yer alan insanların, kendilerini devirmek için plan yapmalarını nereden bileceklerdi ki?..
Ancak Baas’ın karşı cunta (Irak) kanadı, ayrı bir inisiyatif oluşturmaya kalkınca, Mareşal Afif, bir askeri darbe ile Kasım 1963’te buna izin vermedi, son noktayı koyarak muhalif kanadı tasfiye etti.
MİLLİYETÇİ SUBAYLARI TASFİYE ETME
Nusayrîler, Suriye ordusu içerisinde sistemli bir biçimde teşkilâtlanıp darbe hazırlığı yaparken, o yıllarda Nusayrî olmayan bazı Suriye milliyetçisi gruplar; bu kriz anlarında halktan hayali biçimde bir kitle desteği bekliyordu. Bu milliyetçi gruplar, 1962’de halkın anlık sokağa dökülüşünden yanlış sonuçlar çıkarıp; topyekûn bir ayaklanma yoluyla yönetimin devrilebileceğini sanmış, ama yanılmıştı. Suriye halkı çok büyük tahminle bir iktidar beklerken, Baas, darbeyle iktidar koltuğuna sıçrayıvermişti bile... Hâlbuki hemen herkes, “Baas’ın, artık gözden düştüğünü ve zayıfladığını” zannediyordu... Baas’ı; sadece sivil gücüyle ve orduda Nusayrî olmayan Suriye milliyetçisi subayların çokluğuyla değerlendirenler kısa zamanda yanıldıklarını anladılar. Ancak, biraz iş işten geçmiş gibiydi...
Nusayrîler; uzun zamandan beri orduya sızmış, son iki üç yıl içerisinde hızla örgütlenmiş ve hiç beklenmedik bir anda Nusayrî olmayan milliyetçi subayları tasfiye ederek yönetimi ele geçirmişlerdi. Artık yapılacak iş, kendilerinden olmayan “Suriye milliyetçiliği” yanlısı subayları tasfiye etmek ve yerlerine Nusayrî olanları yerleştirmekti. Bunu da kısa zamanda gerçekleştiren Nusayriler, artık ordunun ve dolayısı ile de yönetimin tek hakimi haline geldiler. Suriye milliyetçisi subayların; gafleti, iyi niyeti ve bir Nusayrî tezgahının varlığını bir türlü inanmak istememeleri ve böyle bir tezgah olsa bile kendilerine dokunulmayacağı konusundaki aşırı güvenleri sonucu Suriye, nüfusunun yüzde yedisini bile teşkil etmeyen Baas Nusayri cuntasının eline düşüverdi. Fırtına gibi bir harekâtla tasfiye edilen o enternasyonalist olmayan milliyetçi subaylar, öylesine bir şok yaşadılar ki, uzun süre şaşkınlıklarını Baas-Nusayrî cuntasının arkasında dış destek (Rus desteği) aramakla geçirdiler. Lakin, artık ne yapılsa faydasızdı. Bütün söz, Nusayrî subaylardaydı.
ORDUDA SESSİZ VE DERİNDEN İLERLEDİLER
1945 yılında meydana gelen Dürzi ayaklanması ile ellerine büyük fırsat geçiren Nusayriler, “Devlette söz sahibi olmak için silahlı kuvvetler ve Baas Partisi’nin kesinlikle ele geçirilmesi gerektiği” fikrinde birleştiler. Bu dönemden sonra Nusayrîler, dikkatli bir şekilde orduda yuvalanmaya başladı. Kuvvetli oldukları birliklerde oluşturdukları toplantılarla mevcut güçlerinin ne olup olmadığını ele alıyor ve buna göre davranış biçimi ortaya koyuyorlardı. Nusayrî askerler emekli olduktan sonra da yerlerini yenilerine bırakıyorlardı. Bu süreç böylece devam ettirilerek, askeriyeye olabildiğince fazla bir şekilde Nusayrî yerleştiriliyordu. Nusayrîler, asıl ağırlığı Hums Askerî Okulu başta olmak üzere kurmay subay yetiştiren askeri okullara verdiler. Daha okullarına yeni başlayan Nusayrî öğrencilerle hemen temasa geçen rütbeli subaylar, onlara nasıl hareket etmeleri hususunda taktik dersleri veriyor ve özellikle Nusayri olmayan öğrencilerin davranışlarını kendilerine rapor etmelerini istiyorlardı. Böylelikle öğrenciler arasında muazzam bir haberleşme ağı kuruluyordu.
Nusayrîlerden söz konusu askeri okullara giren öğrencilerin sayısı günden güne artıyordu. Nusayrîler yetiştirdikleri talebeleri ordunun alt kademelerine yerleştirmekle işe başladılar. Üst kademelere adam sokamamaları problemi de, 1949 ve 1963 darbeleri sırasında bazı Nusayri olmayan milliyetçi subayları da çeşitli vaatlerle ikna ederek hallediliyordu. Her darbe sırasında kilit noktalardaki mevkiler Nusayrîler tarafından sistemli olarak ele geçirildi. Bu usta-çırak şeklinde bir eğitimle mümkün hale getiriliyordu. Yani bir Nusayrî üst mevkie geçtiği zaman hemen ardından başka bir Nusayrî’yi yerine atanmasını çeşitli yollarla temin ediyor, yanına alıyor ve gerektiğinde yerine geçiriyordu.
NUSAYRÎLERİN ORDUDAKİ BAZI TAKTİKLERİ
“Biz Nusayrîler, orduda en güçlü dönemi yaşıyoruz. Kıymetini iyi bilelim” düşüncesiyle hareket etmeyi kendilerine prensip olarak kabul eden Nusayrî subaylar, bu faaliyetlerini ve güçlerini korumak için kendilerine has bazı taktikler geliştirmişlerdi. Bunları şu şekilde sıralamak mümkün..
1. Yıpranmış ve Nusayrîlikte sivrilmiş kişilerle daha fazla dikkat çekmemek için fazla ilişkide bulunmamak.
2. Bazı deşifre olmuş Nusayrîlerin akrabalarıyla da ilişkileri mesafeli tutmak.
3. Nusayrî olmayan komutanları iyi tanıyıp gerektiğinde kendileri için kullanmak.
4. Nusayrî olmayan subayların her şeyini yakından takip etmek ve gerektiğinde kendilerinden habersiz odalarını, dolaplarını, masalarını ve elbiselerini karıştırarak bilgiler almak.
5. Kendi aralarında yaptıkları toplantıları mümkün mertebe ordunun dikkat çekmeyen bölge ve birimlerine kaydırmak.
6. Orduya yeni subay öğrenci alımlarında özellikle Nusayrîlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelerden başvuran adayları almak.
7. Nusayri subayların kendilerinden olmayan subayların açıklarını araştırmak ve yeri geldiğinde şantaj olarak kullanmak. Hatta açığını bulamadıkları subaylara iftira attırarak, bunları raporlar halinde üst rütbeli subaylara yazmak.
Öte yandan bazı Nusayri subaylar, hakim oldukları bölgelerdeki birliklerde gizlice yayın yasağı bile koyarlar, bunu fark eden bazı Suriye milliyetçisi subaylar, zannederler ki, bu tedbirler başkaları için konuyor. Bu yasaklara bilmeyerek destek verirler.
Ordunun yanında Baas Partisi de yapılan faaliyetlerle Nusayrîler tarafından yavaş yavaş ele geçirildi. Zaten Nusayrîler, Baas’ın kurulduğu ilk yıllardan beri Suriye’nin azınlıkları tarafından ilgi görüyordu. Özellikle iki doktrin Nusayrîler arasında büyük değer kazanmıştı: Sosyalizm ve sekülarizm. Sosyalizm ülkenin yoksul kesimine çeşitli vaatler dağıtırken, sekülarizm ise azınlığa daha rahat hareket imkânı sağlıyordu.
ORDU İSTİHBARATI NUSAYRÎLERİN ELİNDE
Suriye’de orduyu ve dolayısı ile de iktidarı ele geçiren Nusayrîler özellikle Hafız Esad döneminden sonra istihbarat teşkilâtını da kendi ellerinde tutmak için muazzam bir teşkilâtlanmaya gittiler. Kendilerine yakın askerleri yönetim kademelerine getirerek yavaş yavaş bütün teşkilât ele geçirdiler. İstihbaratın en önemli adamlarından biri Muhammed el-Huli’dir. Hava istihbarat başkanı olan Huli’nin ismine dünya kamuoyu ASALA’yı kendi eylemleri için taşeron olarak kullanan adam olarak tanımaktadır. Örgütün ikinci adamı Heysem Said’in ise dünyanın birçok yerinde meydana gelen terörist olayların ardındaki adam olduğu bilinmektedir.
Suriye’de hava istihbaratından sonra güçlü olan başka bir istihbarat teşkilâtı da Kara istihbaratıdır. Başkanlığını Ali Duba’nın yaptığı kara istihbaratı ordu içindeki birçok tasfiye harekâtının da başrolü oynadığı bildirilmektedir. Bazı faaliyetler alanlarında aynı noktayı paylaşmak zorunda olan bu iki istihbarat arasında sık sık birbirine karşı komplolar düzenlenmektedir. Bunların en önemlisi el-Huli’nin en sadık adamlarından biri olan Albay Müfid Akur’un meşhur Hindavi olayından sonra tutuklanmasıdır. Suriye’nin en tanınmış istihbaratı ise Muhaberat’tır. Rıfat ve Cemil Esad’ın yakından ilgilendiği Muhaberat’ın Türkiye’de de çok sayıda ajanı olduğu bilinmektedir.
devam ediyor...