Uzun süredir devam eden Suriye krizinde gelinen noktada tarafların, gelişmeleri kendi işlerine geldiği gibi yorumlamaları konuyu daha da belirsizleştirmektedir. Taraflar birbirlerinin amaçlarını ve neyi ifade etmek istediklerini çok iyi anlamalarına ve birçok konuda mutabakat içinde olmamalarına rağmen, mutabakat varmış gibi davranarak, adeta bir sağırlar diyaloğu içinde bulunmaktadır.

ABD’nin bölgeden çekilmesinden beklentiler, tampon bölge kavramı ve Adana Mutabakatından neyin kastedildiği konularındaki görüş ve anlayış farklılıkları, sağırlar diyaloğu benzetmesinin birkaç örneğini teşkil etmektedir. 

ABD’nin amacı;

Dört parçalı Kürdistan projesinin orta veya uzun vadede hayatiyete geçirilmesinde, Suriye krizini fırsata çevirerek, konunun ikinci ayağını gerçekleştirmektir. 

Mevcut durumda bu ana düşünce çerçevesinde, İsrail’in güvenliğini sağlamaya, İran’ın bölgedeki etkinliğini kırmaya, Rusya’nın bölgede etkin bir güç olmasını önlemeye, PYD’yi koruyarak ve desteklemeye devam ederek ondan silahlı müttefik bir güç olarak faydalanmaya ve Türkiye’nin bölgede bir güç unsuru olmasına engel olmaya çalışmaktadır.

Rusya’nın amacı;

Bölgedeki ABD etkisini kırmak, kendisinin bölgedeki etkinliğini pekiştirerek sadece Suriye’de değil Ortadoğu’nun genelinde söz sahibi olmak, Suriye’nin toprak bütünlüğünü korumak, buradaki varlığını ve hâkimiyetini sürdürmek, bu kapsamda PYD’nin kontrolünü ABD’nin elinden almak ve kendi çıkarları doğrultusunda kullanmak, Türkiye’nin Suriye’yi muhatap almasını sağlamak ve onu Suriye’den uzak tutmaktır.

Rusya, Türkiye’nin ABD’nin uygulamalarından zarar gördüğü ve ona karşı olduğu için, kendi çıkarlarına hizmet ettiği konularda Türkiye’yle işbirliği yapmakta, Türkiye’nin güvenliği nedeniyle yaptığı operasyonlara dolaylı destek vermektedir. Ancak Türkiye’nin İdlip konusunda taahhüt ettiği ancak kendi elinde olmayan hususları yerine getiremediği için, gerektiğinde bunu bir koz olarak kullanabileceğini de ima etmektedir.

Türkiye’ni amacı ise;

Kendi ülkesinin bekasını ve güvenliğini sağlamak için, başta terör örgütleri olmak üzere tüm tehditleri bertaraf etmektir.

İran’ın amacı da, bölgedeki Şii etkinliğini devam ettirmek ve daha da artırmak, kendi rejimini her türlü tehditten korumaktır.

AB ülkeleri de bölgesel etkinlikten ve eski nüfus alanlarındaki menfaatlerinden uzak kalmama amacındadır.

Tampon bölge

ABD’nin Suriye’den tamamen çekilmesinin, Trump’ın ifade ettiği gibi olmayacağı, asker mevcudunda kısmi azaltmaya gidebileceği, ancak çeşitli şekillerde bölgede kalmaya devam edeceği, çekilenlerin de Suriye sınırına yakın yerlerde Irak’ta konuşlanacağı, PYD’nin silahlarını almayacağı, onu korumayı ve kullanmayı sürdüreceği anlaşılmaktadır.

İleri sürdüğü 20 millik tampon bölge düşüncesinin altında da, PYD’nin Türkiye’den korunmasının yattığı bir gerçektir. Irak krizindeki 32. paralel kuzeyi kavramında ilan edilen uçuşa yasak bölge, çekiç güç, bunu takiben keşif güç anlayışıyla hareket ederek, Irak’ın kuzeyindeki yapıya benzer bir oluşumu sağlamaya çalıştığı söylenebilir.

Oluşturulacak tampon bölgede Suriyeli Peşmerge güçlerinin veya Arap ordularının yerleştirilmek istenmesi bu düşünceyi teyit etmektedir. Diğer taraftan ABD yönetiminin, hem Türkiye’nin Suriye’deki ayrılıkçı Kürtlere ( PYD/PKK) dair endişelerini gidermek, hem de Türk güçlerini, IŞİD’le mücadele eden ABD destekli PYD/PKK’dan uzak tutmak amacıyla, aralarında İngiltere, Fransa ve Avustralya’nın da bulunduğu müttefiklerini Suriye’nin kuzeyinde sorumluluk almaya ikna etmeye çalıştığı da konuşulmaktadır. 

Rusya bu tampon bölge düşüncesine pek yanaşmamakta, ABD’nin boşalttığı sahaya Suriye Rejim güçlerinin yerleşmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Türkiye ise öne sürülen bu tampon bölgede, kendi güvenliği nedeniyle, TSK’nın yer alması gerektiğini ifade etmektedir.

Bu bölgeyi TSK kontrol etse dahi, 600 Km. uzunluğunda 32 Km. derinlikte olan bir bölgenin, diğer tarafta terör unsuru olduğu dikkate alınarak tam olarak kontrol altında tutulmasının güçlüğü de düşünülmelidir. PYD dışındaki güçlerin kontrol etmesi halinde ise bu kontrol hiç olamayacak, hatta sınırımızdan 32 Km. uzakta teşkil edilecek bir Garnizon Devlet’in güvence altına alınmasına da imkân yaratılmış olacaktır. Neticede Tampon bölge ile sınır, 32 kilometre ileriye alınmış, Türkiye'nin “bekasına tehdit” olarak gördüğü PYD-YPG kontrolündeki “özerk bölge/devletçik” bu kez 32 km. ileride oluşacaktır.

Bu konuda görüş ve anlayış farkı açıktır. Türkiye’nin anlayışı dışında oluşacak Tampon Bölgenin bir tuzak olduğu dikkate alınmalıdır. PYD/PKK tehdit olmaya devam ettiği sürece, böyle bir tampon bölgenin ilave külfetten başka bir faydasının olmayacağı değerlendirilmektedir.

Adana Mutabakatı

Rusya’nın gündeme getirdiği Adana Mutabakatı, terörle mücadele amacıyla, Türkiye tarafından sınır ötesi müdahaleyi de ihtiva ettiği için olumlu karşılanmıştır. Ancak bu mutabakat Türkiye’yle Suriye’nin egemenlik hakları gözetilerek, bir diyalog içinde olmasını gerektirmektedir. Mutabakat, gerektiğinde yapılabilecek Türkiye’nin sınır ötesi harekâtına, ancak tedbirlerin birlikte alınması halinde imkân tanımaktadır.

Diğer taraftan Rusya, ABD'nin boşaltacağı bölgelerin Suriye yönetiminin kontrolüne girmesi gerektiğini öngörmektedir.  Rusya’nın bu öngörüsünden, Türkiye’nin Suriye yönetimini muhatap almasını kastederek açıkça Türkiye'nin muhtemel bir operasyonuna sıcak bakmadığı da anlaşılmaktadır.

BM kararlarına göre bir ülkedeki terör örgütleriyle mücadelede birinci görev o ülkenin hükümetine aittir. Suriye’deki terörle mücadelede de en önemli görev Suriye hükümetine düşmektedir. Gerek siyasi çözüm bulunması, gerek mültecilerin geri gönderilmesi, gerekse terörle mücadele için Suriye hükümetiyle  temas kanallarının açık tutulması gerekir.

Türkiye’nin öncelikli hedefi kendi ulusal güvenlik çıkarlarını korumaktır. Bu amaçla terörle mücadele etmesinin uluslararası hukukta güçlü dayanakları vardır. Adana Mutabakatının, Suriye’ye de terörle mücadelede Türkiye’yle işbirliği yapma yükümlülüğü getirdiği dikkate alınmalıdır.

Türkiye'ye sınırlı etkinlik tanınacak 32 kilometrelik bölgede veya Tampon bölge gerçekleşmezse Suriye’ye doğru oluşturulacak ve güvenliği sağlanacak birkaç cep bölgesinde TOKİ evleri inşasının, uluslararası hukuki durumunun araştırılmasında fayda görülmektedir. 

Bütün bu konular dikkate alındığında Türkiye’nin Suriye krizinde çok yönlü sorunlarla karşı karşıya olduğu görülmektedir. Bu nedenle duygusallıktan kurtulup, gerçekleri dikkate alarak hareket etmesi, bu kapsamda Suriye’yi doğrudan muhatap alarak kendisine yönelik tehdidi önlemesi ve 4 milyon mülteciye birlikte çare bulmaları daha akılcı olacaktır. 

Bu şekildeki bir yaklaşımın Rusya ve İran tarafından da hararetle destekleneceği dikkate alındığında, ABD’nin de Türkiye’yi kaybetmemek için davranışlarına çeki düzen vermesine imkân sağlayacaktır. İşte “kazan kazan” böyle bir şeydir.