Yıllarca Ermeni terör örgütü Asala Türkiye’ye musallat olmuş ve yurtdışında görevli diplomatlarımıza suikastlar düzenleyerek ocaklar söndürmüş, ülkemize huzursuzluk vermişti. Türkiye adım adım yaptığı takiplerle örgüt elemanlarını bir bir etkisizleştirmeye başlayınca senaryonun akışı değiştirilmiş, Asala’nın varlığı sonlandırılarak PKK devreye alınmıştı. Suriye ve Irak topraklarına yerleşen ve Türkiye düşmanı kimi batılı ülkelerin lojistik desteğiyle yıllarca kan döken PKK son yıllarda Türkiye’nin nefes aldırmayan sınır ötesi operasyonları sebebiyle kabuk ve kimlik değiştirerek varlığını korumaya çalışsa da hareket kabiliyetini ciddi anlamda kaybetti.

Yakın tarihte “sözde İslami görünümlü” IŞİD terör örgütü yine batılı senaristlerce donatılarak Suriye ve Irak topraklarında harekete geçirilip Türkiye’nin üzerine salınmıştı. IŞİD’in henüz faaliyete başlamadığı yıllarda, Ermeni terör örgütü Asala’nın yeniden faaliyete geçeceğine dair bazı istihbari haberler gündeme gelmişti. Fakat vücut bulan Asala değil de IŞİD olunca projenin şekli de ortaya çıkmıştı. Belki bütün hücreleriyle bitirilememiş olabilir, ama kimi zaman DEAŞ kimi zaman DAEŞ ve DAİŞ gibi isimlerle anılan bu örgütün de ciddi güç yitirdiği görülüyor.

Şimdi de başka bir terör örgütünü üzerimize salmaya hazırlanıyorlar. İran'a yakınlığıyla bilinen “Sözde Şii menşeyli” Haşdi Şabi çatısı altındaki Asaib Ehlil Hak örgütünün sözcüsü el-Rubaye’nin, “Irak’taki Türk saldırganlığına karşı Türkiye’ye askeri karşılık vermeye hazır dolduklarını” söylediği açıklaması, ülkemizin başına sarılmak istenen yeni terör belasının işaretlerini verdi. Anlaşılan, başıboş Suriye ve Irak topraklarını üs olarak seçip yıllarca eylem yapan PKK terörünün sonu görününce, terör besleyicileri başka piyonlarını sahaya sürmeye karar verdiler.

PKK’yı var edenlerin planı, Kürt vatandaşlarımızı örgütle bütünleştirmekti, başaramadılar. IŞİD’i var ederken de cemaat görüntüsüne sahip bir kesimi örgütün içine çekerek “İslami terör örgütü” maskesi giydirmeye çalıştılar, bu da amaçları çin yeterli olmadı. Şimdi İran menşeyli olduğu duyurulan bir örgütle içeriden yeni bir terör destekçisi grup üretmeye çalışacaklar gibi görünüyor.

Tam da bugünlerde, teröre karşı en keskin mücadeleyi yürüten İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun ve dolayısıyla teşkilatının yurt dışından yayına verilen kasetler silsilesiyle yıpratılmaya çalışılıyor olması sizce tesadüf mü?

**

TÜRKİYE DÜNYA HARP SANAYİİNE DAMGA VURUYOR

Azerbaycan Milletvekili Ganira Paşayeva cumartesi günü Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesi’nin haftalık konferanslarına konuk oldu. Karabağ zaferiyle yeni bir dönemin başladığına vurgu yapan Paşayeva Türk Dünyasının büyük birliğe doğru yürüdüğünün de müjdesini verdi. Karabağ’da Türkiye Savunma Sanayiinin gücüne bütün dünyanın şahit olduğunu söyleyen Paşayeva PKK’nın Kürt tabanlı değil, Ermeni tabanlı bir örgüt olduğunun ispat edildiğini de örnekleriyle anlattı.

Bu konuşmanın ertesi günü Polonya’nın Türkiye’den bolca TB-2 SİHA satın alacağının açıklanması adeta teyit niteliği taşıyordu. Daha önce de Türkiye’ye yakın bazı Arap ülkeleri Türkiye’den İHA ve SİHA almıştı ama içimizdeki bir kesim maalesef bu alımları “dostluk ticaretine” evirip küçümseme, hatta yok sayma eğilimi gösteriyordu. Onlar için başarı göstergesi Arap ülkeleri değil Avrupa ülkeleriydi. Bakalım Polonya’nın Türkiye ile bu askeri ticaretini hangi bahanelerle gölgelemeye gayret edecekler?

Oysa bakın, Polonya gazeteleri TB-2 Türk mühimmatlarının benzerinin bulunmadığı yazıyor. Polonya resmi haber ajansı Polska Agencja Prasowa (PAP) haberinde Polonya Savunma Bakanı Mariusz Blaszczak’ın “Türk SİHA'ları gerçek bir silah. Avrupa'nın doğusundaki savaşlarda kendini kanıtladı. Aynı şekilde Orta Doğu'da kullanıldı” dediğini yazdı.

Türkiye ile 24 adet SİHA ve akıllı yeni nesil mühimmatlar satın almak üzere prensip anlaşması yapan Polonyalı Bakanın sosyal medya hesabında geçen hafta Bayraktar TB2'nin fotoğrafıyla birlikte “Yakında iyi haberler geliyor. Bizi izlemeye devam edin” yazdığı da ifade edildi.

Hele bir bakın! 1974’te EOKA’cı, ENOSİS’çi Rumların uyguladığı anarşiden halkını kurtarmak için harekât başlatınca Amerika’dan “Benden satın aldığın silahları Kıbrıs’ta Rumlara karşı kullanamazsın” uyarısına” muhatap olup silah ambargosuna maruz kalan Türkiye’den, Avrupa’ya silah satan Türkiye’ye geldik. Bu gelişmeyi küçümseyenlerin hezeyan içinde olduğunu söylemek lâzım.

**

KÜFRETTİĞİ İNSANIN KAPISINDA DOLANMAK NEDİR?

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener geçen hafta “sözde” İsrail terörünü eleştirdiği konuşmasında akıllara zarar bir benzetme yapıp “Sayın Erdoğan'ın İsrail versiyonu olan Binyamin Netanyahu, siyasi rakiplerini baltalamak ve bu şekilde koltuğunu koruyabilmek için gözünü kırpmadan, sivillerin ve çocukların hayatlarına kastetmekten geri durmadı” dedi. Akşener Netanyahu'ya Erdoğan'ın İsrail versiyonu benzetmesi yaparken, Cumhurbaşkanının yüzyılın en büyük terör devletinin başkanına model olduğunu da ima etmiş oldu. Onlarca yıldır devam eden İsrail terörüne Türkiye Cumhurbaşkanı nasıl model olabilirdi? Bu yenilir yutulur bir söz değildi.

Akşener kendisine yönelen tepkiler karşısında bir hamle daha yapıp Erdoğan’ın baba yurdu Rize’ye, İkizdere’ye ziyarete gitti. “Ne var bunda, bir siyasetçi rakibinin memleketine gidemez mi?” demek mümkün değil. Ortada ziyareti gerektirecek herhangi bir aksiyon yok. Üstelik 2019 yerel seçim sonucuna baktığımızda Meral Hanım’ın partisi İkizdere’de sadece 22 adet oy almış ki bu yüzde 1.4’lük bir dilime tekabül ediyor. Bu davranış, dünyanın en büyük teröristine örnek olduğunu söylediğiniz, yani bir anlamda küfrettiğiniz bir insanın kapısının önünde gezinmektir! Neresinden bakarsanız bakın; bir nevi meydan okuma, hatta halk dilinde efelenmektir, dayılanmaktır!

Meral Hanımın MHP Genel Başkanı olma hevesini fiiliyata döktüğü dönemde Konya siyasetinin önemli isimlerinden CHP’li bir dostumuz “Bizim parti olarak daha fazlasını yapabilecek durumumuz yok. Ama AK Parti Meral Akşener’den korksun” demişti. Hanımefendinin söylem ve eylemlerine baktığımızda CHP’li dostumuzun tespitlerindeki ayrıntıyı görmek mümkün.

**