Ankara Okulu, “Kur’an’cılar, Kur’an bize yeter, Allah ile kulları arasında Kur’an’dan başka otorite tanımıyoruz,” diyen’lerin sözde dinî eğitim kurumları, İmam-Hatip Okulları ve İlahiyat Fakülte’lerinde yaptıkları, iman-inanç tahribatı tahminlerin çok ötesindedir. Televizyonların haber kanalları arasında turlarken, daimi olarak, din, İslâmiyet, Diyanet İşleri Başkanlığı,İslâmî vakıflar ve Müslümanlar aleyhine neşriyatta bulunan, inkâr, ilhad ve irtidatın merkez noktalarından bir kanalda, dinî muhtevalı, bir program vardı. Kulak kabarttım, kulak misafiri oldum. Program’ın misafiri ya da daimî partneri, İmam-Hatip Okulu mezunu, Marmara Üniversitesi, İlahiyat Fakülte’sini bitirmiş, İstanbul’un ilçelerinden birisinde büyük bir imam-hatip okulu’nda öğretmenmiş… Alevî imiş, Anadolu’muzun bazı bölgelerinde, Allah’ı Rab, Hazreti Muhammed-Mustafa salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimizi, Resûl-Nebi, (Peygamber), Hazreti Ali Kerreme’allahu Vechehû, Efendimizi, sahabî, Peygamber’imizin yeğeni ve damadı olarak kabul eden, beş vakit namazını kılamasa da Cum’a namazlarını bulunduğu yerlerdeki camii’lerde kılan, Cemevini, ibadethane değil, kültürel bir toplanma mekanı kabul eden, diğer Ashab-ı Güzîn’sövmeden, şetm’etmeden, la’net etmeden, Ehl-i beyt ve Haz.Ali radiya’llahu anh Efendimize karşı, Fart-ı muhabbetleri dolayısıyla, kendilerine “Alevî,”diyen kardeşlerimize bir sözümüz yoktur, ancak ilerleyen dakikalardaki konuşmalarına bakınca, mahut zat’ın “Alevi,”likten kasdının, ateizm, Alevî’liği olduğu anlaşılıyor. İyi bir ateist’in (ateist’in iyisini nasıl oluyorsa) hayat tarzının, Müslümanların hayat tarzından daha ziyade Kur’an’a Kur’an Nizamına daha uygun olduğunu iddia ediyor. İşte, bizim zaman zaman, işaret ettiğimiz, İmam-Hatip Okullarında, Deizm, (iyi bir insan olmak için, Allah’tan başka, kitap, Peygamber, din, şeri’at başka otorite’lere ihtiyaç bulunmadığı zihniyeti, hattâ, hâşâ! Allah’a bile inanma ihtiyacı duyulmadan, ateist’lerin bile, iyi insanlar olabilecekleri fikri…) bunun gibi, öğretmenler tarafından kesif bir şekilde aşılanmaktadır.

Bu İlahiyatçı Öğretmen de, diğer, dâl-mudil, mülhid, münkir ve zenadîka gibi Kur’an-ı Kerim’i, itibarsızlaştırmak için farklı yorumlarda bulunuyor; “Kur’an vahyinin mahiyeti ve Haz.Peygamber’e hem lafız hem ma’na’mı, yoksa salt ma’na ve mefhum tarzında mı indirildiği mes’elesi de tartışmaya değer niteliktedir. Vahyin salt ma’na ve mefhum olarak inzal edildiğinin kabulü halinde, Kur’an’ın dilinin Haz.Peygamber tarafından formüle edildiğini, dolayısıyla, Allah tarafından genel muhteva ve perspektif olarak aldığı vahyin ışığında konjoktürel gelişmelere göre bir yol haritası belirlediğini ve bu yol haritasına göre bir dil kullandığını kabul etmeyi gerektirir. Aksi takdirde, Kur’an’ın hem lafzının ve hem de ma’na’sının vahiy masulü olduğunu kabul, Kur’an Haz.Peygamber’e, Arapça nazil olduğundan, Allah’ın insanlara Arapça hitap ettiği neticesine ulaşılır. Böyle bir şey olamaz,” diyor.

“Biz Kur’an’cıyız, Kur’an bize yeter,” yola çıkanlar, Kur’an-ı Kerim’in zahir, sarih, Nazmü’d-Dâl  Ale’l-Ma’na ve bütün Muhkem ayet’leriyle tam bir tenakuz halindedirler.

Kelam-ı Kadîm, Kur’an-ı Azîmü’ş-Şan, lafzıyla, ma’nasıyla, nazmiyle, mefhumuyla, lisaniyle, terkib, tertip ve tanzimiyle, İlahî  vahiy mahsulüdür. KUR’AN-I Kerim’in, Lisan-ı Arab üzere nazil olduğu, sarih ve muhkem ayetlerle beyan buyrulmuştur. Allah’ın, Hazreti Peygamber’e ve onun ümmetine, lisan-ı Arab ile hitap buyurması, hâşâ! Cenab-ı Hak için bir nakisa mıdır?

“(Allah’ın emirlerini) onlara iyice açıklasın diye her Peygamber’i yalnız kendi kavminin diliyle gönderdik. Artık Allah dilediğini saptırır dilediğini de doğru yola iletir. Çünkü O, GÜÇ VE HİKMET SAHİBİDİR.” (İbrahim 14/4)

(Her Peygamber’in ancak kendi kavminin diliyle gönderilmiş olması, bütün insanlardan tek bir dil ile, mesela Arapça ile anlaşmalarının, yalvarıp niyazda bulunmalarının istenmediğini gösterir. Zaten bir âyet-i Kerime’de konuşulan dillerin muhtelif olması dahî Allah’ın varlığı’nın ve kudretinin delillerinden sayılmıştır. Bunun yanında bu âyet-i Kerime’nin işaret ettiği önemli noktalardan birisi de, hakka davet ile uğraşanların hitap ettikleri içinde bulundukları toplumun dilini çok iyi bilmeleri gerektiği hususudur.)

“Onun delilleriden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için (alınacak) dersler vardır.” (Rum  30/22)

Allah yeryüzüne insanların hidayeti için gönderdiği Peygamber’lerin içinden çıktığı kavim’lerin, milletlerin lisanı üzerine gönderdiği gibi o Peygamber’in kavmine de o lisan ile hitap buyurmuştur. Mesela, Tevrat, İbranîce, İncil, Süryânîce, Kur’an-ı Kerim, Arapça olarak inzal buyrulmuştur.

“Eğer biz onu, yabancı dilden bir Kur’an kılsaydık, diyeceklerdi ki: âyetleri tafsilatlı şekilde açıklanmalı değil miydi? Arab’a yabancı dilden (kitap) olur mu? De ki: O, insanlar için doğru yolu gösteren bir kılavuzdur ve şifa’dır. İnanmayanlara gelince, onların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalıdır. (sanki), onlara uzak bir yerden bağrılıyor (da Kur’an’da ne söylendiğini anlamıyorlar.” (Fussilet 41/44)...

Şî’a’nın, “Siz “İmameti,” din’de hey şeyin önüne geçiriyorsunuz? İmamet Kur’an-ı Kerim’in neresindedir,” diye sorulduğunda, “Emevî’ler devrinde Kur’an-ı Kerim’den üç yüz kadar âyet çıkarılmış, üç yüz kadar âyet’de ilave edilmiştir,” diyorlar.

Şî’a gibi frak-ı dâlle’den olan, Ankara Okulu müntesipleri, dâl ve mudîl güruh, Hazreti Kur’an’ı hâşâ! itibarsızlaştırmak için, Kur’an-ı Kerim hakkında bazı tartışmalar başlatmışlardır; âyet sayılarının sabit ve muayyen olmadığı, değişken olduğu, Kur’an- Kerim’in de diğer semavî kitaplar gibi, tahrif edilebileceği, tahrif ve tağyir’den mahfuz olmadığı, ba’zı âyet’lerin, bütün zaman ve mekân’lara değil, belli bir zaman ve mekana hitap ettiği,- Said Kürdî-Nursî de, Yahudî’lerle alakalı âyet’lerin, asr-ı Saâdet’deki, Medine’li Yahudilere mahsus olduğunu iddia eder. -inkâr, ilhad ve irtidat ihtiva eden fikir ve görüşler ileri sürmektedirler.

Bunlar, ruhlarını, akıllarını, irade’lerini, dinlerini ve imanlarını, ahiretlerini, Hristiyanlığa, Avanjelist’lere ihale ile satmış kimselerdir.

Şimdi, Cihanşümûl, yeni bir fitne ateşi yakılıyor, bir fitne kazanı kaynatılıyor; adı, şimdilik “Alman Müslümanlığı ” biraz İslamiyet, biraz Yahûdî’lik, biraz Hristiyanlık bir miktar ateizm, aşura kural ve kaide’lerden müteşekkil, karma bir inanç sistemi,- onlar “karma bir din,” diyorlar, ama, dini Allah koyar, Allah’ın vaz’etmediği hiç bir inanç sistemine din denilemez.-Bu hareketin nihaî hedefi, dünya’da tek bir millet, siyon, hâşâ! Çatı Peygamber tahtında tek bir inanç sistemi,-İbrahimî dinler nakaratı - Avanjelist,Hristiyan Mezhebi’nin hakimiyeti,-Avanjelist, A.B.D.Başkanı, Trump’ın İsrail aşkına dikkat!-şimdilik adı, Alman Müslümanlığı olan bu fitne ateşine odun taşıyanlar, Alman Devleti, Alman Kilisesi, Dünya Kiliseler Birliği, A.B.D. avanjelist Kilisesi, İsrail Devleti, Türkiye’yi de yakından alakadar eden unsurlar, ahir zaman, decacilesinden, en şerir Deccal, F.E.T.Ö. ve Haşâşî’leri, Almanya’da yuvalanan, Ankara Okulu müntesipleri, Almanya’daki, ateist Alevî’ler, 15 Temmuz, Darbe, isti’la ve bölme hareketinden sonra, yurdumuzdan kaçan ve Almanya’ya sığınan, bütün vatan haini, ateist zındıklar...

Bunlar için söyleyeceğimiz, isteyen, hidayeti, imanı, isteyen şirki, dalaleti, küfürü, ilhad ve inkârı seçer. Türkiye’mizde, yarınlarımızın ümidi ve geleceğimizin teminatı olacak-olması gereken gençlerimiz, bilhassa, bu mülhid, münkir, mürted, dâl ve mudîl sözde hoca’ların öğretmen veya öğretim üyesi olduğu, dinî eğitim kurumlarında okumaktadırlar, İmam-Hatip Okulları için, bağlı bulundukları, Millî Eğitim Bakanlığı, Din Eğitimi Genel Müdürlüğü’nü, İlahiyat Fakülte’leri için, Y.Ö.K.’ü (Yüksek Öğretim Kurumunu)’nu, bu münkir ve mülhid’lerden temizlemeye da’vet ediyoruz.

Bu okullara çocuklarını gönderenler en azından dindar, dürüst birer Müslüman olsunlar, muvaffak olabilirlerse, müftü, vaiz, Kur’an Kursu muallimi, İmam-hatip müezzin- kayyım olsunlar diye göndermişlerdir. Yoksa, bu mülhid ve münkirlerin elinde birer ateist, mülhid ve mükir olarak, hem dünya’larını hem de ahiretlerin hüsrana uğratmaları için değil...

Bu hususta Muhterem Cumhurbaşkanı’mızın da dikkatini çekmek isterim. Baş danışmanların herhalde çok daha mühim işleri vardır, danışmanlardan birisi lütfen bu yazıyı kendilerine ulaştırsın...