“İLAHİYAT’LAR’DA İSLÂM YOKTUR!...”

Yıllardır, “Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı, İmam-Hatip Okullarında ve yine Y.Ö.K.’ün kontrolündeki, İlahiyat Fakülte’lerinde, liyakat ve ehliyet sahibi Hademe-i Hayrat yetişmeyeceğini-yetiştirilemeyeceğini”, yazdık, anlattık, anlatmaya çalıştık. Hüsn-ü niyyetle yaptığımız bu ikaz ve ihtarlar, dikkate alınmadı. “Zâten. Siz temelde bu okullara ve fakülte’lere karşıydınız, hased ediyordunuz, her fırsatta, bu okulların ve fakülte’lerin bir açığını arıyordunuz, bulduğunuzda da karalamaya çalışıyorsunuz,” denilerek geçiştiriyordu...

İmam-Hatip Nesli’nin öncü’lerinden, İmam-Hatip Okulu mezunu, İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’nün ilk dönem mezunlarından, uzun müddet İstanbul’da, imamlık, vaizlik yapmış, Salâtîn Camii’lerinin en önemlisi, Süleymaniye Camii’nde imam-hatiplik yapmış, Süleymaniye Minberinde, ateşin hutbe’ler irad etmiş birisi, Ali Rıza Demircan, bir gazeteye mülakatta bulunmuş, dikkati çeken bu mülakat gazete’nin manşetinden verilmiştir. Ali Rıza Demircan’ın, ba’zı reformist ve Ellâmezhebiyye (mezhebsizlik mezhebi) görüş ve düşüncelerine katılmamız mümkün değildir. Ancak, bazı görüş ve düşüncelerine katılmasak da, hakikatleri ifade eden diğer, bazı görüşlerini elimizin tersiyle itemezdik.

Ali Rıza Demircan ne diyor? “İlahiyat’larda İslâm yoktur.” “Bu gidişin sonu deizm’dir,” “Böyle jakoben halk düzeyinde bile Allah, İslam’ı öğrenelim, öğretelim, diye rızık kapısını açıyor, Millete İslam’ı öğretmiyorlar.” İlahiyat hoca’ları en az, 10.000TL maaş alıyorlar, fakat talebe’ye hiç bir şey öğretmiyorlar. Çünkü, İlahiyat da İslam yok, İslamî ilimler yok, İslam’dan başka her şey var...”

İmam-Hatip Okullarının müfredatında, diğer ders’ler % 80 seviyesinde ise, meslekî-dinî dersler ma’alesef, %20 seviyelerindedir. Bu dersleri de okutabilecek liyakata ve ehliyet sahibi hoca ya hiç yoktur, ya da ekall-i kalildir. Millî Eğitim Bakanlığı’ndaki son düzenlemelerle bu okulların sayısı ve bu okullara devam eden talebe’nin sayısı artırılmıştır. Fakat aynı seviye’de gerçekten ehliyet ve liyakat sahibi, din bilgisi ve ahlak dersleri hoca’ları yetiştirilememiştir.

Bu okullardan me’zun, İlahiyata giden bir öğrenci, istisnalar hariç, Kur’ân-ı Kerim’i, yüzünden, tecvid ve tashih-i huruf kaidelerine uygun olarak okuyamamaktadırlar. Namaz sureleri ki, Fil suresinden i’tibaren, Nas Suresine kadar, on kısa sureleri, hiç dinî eğitim almamış ve fakat beş vakit namazını camii’de cemaatle kılan bir Müslüman kulaktan dolma bu sureleri hatasız okuyabilirler. İmam-Hatip Okulu son sınıfında, alıştırma ve tatbikat için gelen bir öğrenciye, camii’n imamı, bir hafta süreyle eğitim vermiş, kısa namaz surelerinin tamamını okutmuş, en az hatayı, Kureyş ve İhlas surelerinde bulmuş, Cum’a namazında bu sureleri okumasını tavsiye etmiş, fakat öğrenci, bu iki sureyi de namazın fesadına sebep olacak kadar hatalı okumuş... Tabiî ki, imam efendiye, Fe Süphane’allah! demekten başka bir şey düşmemiş....

Bu seviye’de bir eğitim ile, İmam-Hatip Lise’lerinden me’zun, ya da, düz liselerden me’zun, puanı herhangi bir İlahiyat Fakültesini tutuyor da, kaydını yaptırmış ise, İlahiyat Fakülte’lerinde ne öğreneceklerdir? Esasen, İlahiyat Fakülte’lerinde, İslamî-Şer’î ilimler ki, fesahat ve belagat, fıkıh, Kelam, (Akaid), Usûl-ü Fıkıh, hadis, Usûl-ü Hadis ve tefsir okutulmalıdır. İlahiyat talebesi, Fakülte’lerde bu dersler okutulsabile, anlayabilmeleri ve ders’leri ta’kip edebilmeleri için, İmam-Hatip Lise’lerinde, sarf’ı nahiv’i, kelime ve cümle yapılarını, amil, ma’mul, ı’rap nedir, bunları, kelam, mantık, akaid ve usûl-ü fıkh’a aid metinleri en az başkalarına takrir edebilecek seviye’de öğrenmeleri halinde, bahsedilen ilimleri okuyabilirler, idrak edebilirler.

Arabî metinleri, (Temel Arabî metinler, Kur’ân-ı Kerim ve Hadis-i Nebevî metinleridir.) kavrayabilmek, idrak edebilmek, tahlil edebilmek, nihayet tefsir edebilmek için, evveliyyetle sarf ve nahiv ilmine, va’z (harflerin ve kelimelerin konuluşu) ilmine vakıf olmak şarttır.

Bu ders’lerden ba’zıları, İlahiyat Fakülte’lerinde, müfredat arasına göstermelik olarak konulmuştur. Ancak, İlahiyat Fakülte’lerinde ne bu dersleri layıkıyla okutabilecek öğretim üyesi var, ne de bu dersleri ta’kip edebilecek talebe var...

Son yıllarda, vakıf ruhuyla asla bağdaştırılamayacak bir ruh haliyle, sadece, para kazanmak ve bazı holding’lerin, devlete vergi vermek yerine, devletten kestikleri vergi paralarıyla kurdukları vakıf üniversite’leri var. Bu vakıf üniversite’leri, bir masa dört sandalye ile birer İlahiyat Fakültesi kurdular. Kimse bunlara, “eğitim ve öğretim kadro’ların nerede?” diye hiç bir sual tevcih etmemiştir.

Bütün dünya’da, İslam Alemi arasında, -Filhakîka, günümüzde bir İslam Aleminden bahsedilemez.- Ehl-i Sünnetin kala’sı olan ve hep öyle kalması gereken, Devleti’mizin ve Aziz Milletimizn geleceği, din eğitimi ve Diyanette vazifelendirilecek, Hademe-i Hayrat bakımından çok karanlık görülülüyor, İmam-Hatip Okullarının ve Ankara Üniversite’sine bağlı, Ankara İlahiyat Fakültesi açıldığında, ilerisini gören ve tehlikeyi zamanında sezen, basiret ehli alimlerimiz, Ders-iâm, Süleyman Hilmi Silistrevi, el-ma’ruf bi Tunahanı, (k.s.) Efendi Hazret’leri, Ders-iâm, Oflu Dursun Efendi, Merhum, Dursun Güven, Ders-iâm, İstanbul Müftüsü, Ömer Nasûhî Bilmen Hazret’leri, Alim, Hatip, Abdurrahman Şeref Güzelyazıcı, İstanbul Müftüsü, Millî Eğitim Bakanlığı’nın idaresi ve kontrolü altında din eğitimi verilemeyeceğini ve bu okullarda, liyakat ve ehliyet sahibi din hizmetlisi yetişmeyeceğini-yetiştirilemeyeceğini söylemişlerdi. “Bu bir aldatmacadır, rejim-idare samimi olsaydı, Devleti Aliyye’mizin yüzakı medreseler kapatılmazdı,” dediler ve bu okullarda vazife almadılar, mümkün olduğunca uzak durmaya gayret sarf ettiler.

Keşke, ileriyi gören, basiret ve firaset sahibi, Muhterem zevat dinlenseydi de, Diyanet İşleri Reisliği’ne bağlı olarak, Ashab-ı Suffe usulü, tedrisat yapacak, Medresetü’L-eimme, Medresetü’L-Hutaba ve Medresetü’L-Vaizîn, kurulmuş olsaydı, Diyanet İşleri Reisliği’nin ihtiyaç duyduğu ve istihdam edeceği, imamlar, hatipler, vaizler, müftüler ve diğer ara elemanlar, liyakat ve ehliyet sahibi olarak yetişecekler, üstün zeka ve kabiliyet sahibi olanlar da, bu medreselerde hoca olarak vazife alacaklardı.

“Yolun sonu görünüyor!” Din eğitimi ve öğretimini de inhitat, en aşağı limite ulaşmıştır. Kıyamet alametlerinden birisi, ilim adamlarının yeryüzünden çekilmesiyle, ilmin de yeryüzünden kaldırılması, mu’cize-i Nebeviyye tahakkuk etmiş durumda. Tam bir “Kaht-ı Rical,” hali yaşanmaktadır.

Zarar’ın neresinden dönülürse kâr’dır. Hiç vakit geçirilmeden, Diyanet İşleri Reisliği’ne bağlı olarak, Türkiye Diyanet Akademisi kurulmalıdır. 4-6 yaş grubu Kur’an Kurs’ları, Akademi için bir basamak teşkil etmeli, Akademi, ibtidâî, Rüşdiye, İdadiye, Lisans, Lisansüstü ve İhtisas olarak derecelendirilebilinir.

İbtidaî’de, Kur’an-ı Kerim, yüzünden, tecvid ve tashih-i huruf kaidelerine uygun öğretilir. Rüşdiye’de, seçmeli olarak hafızlık ve kıraat bilimlerini tercih edenler bu istikamette teşvik edilir. Arabî ilimlerde, ilerlemek isteyenler, sarf, nahiv, fıkıh, akaid, ilm-i Kelâm, mantık ve usul-ü fıkıh metinleri okutulur, İdadî’de, bu metinler pekleştirilir, metinlerin şerh’leri okutulur, Lisans ve lisans üstünde, belagat-fesahat, sarf ve nahiv şerh’leri, ilm-i Kelâm, mantık, usul-ü fıkıh, hadis, usul-ü hadis ve tefsir okutulur. İhtisas derecesinde ise az sayıda zevata sayılan ilim şubelerinden birisinde ihtisas-uzmanlık verilir.