SÜLEYMAN EFENDİ HAZRET’LERİ HAKKINDAKİ, YALAN, İFTİRA VE BUHTAN’LARA CEVAPLAR!... (26)

Abone Ol

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın rapor’unda:

“Kur’an Kurs’larına, Diyanet’in ismini kullanarak yardım topladıkları, cenazelerde para karşılığı Kur’an okuma ve ıskat hususlarında oldukça aktif davrandıkları bilinmektedir. Özellikle mübarek gün ve gecelerde halka açık olarak yapılan va’az ve sohbetler, mevlid ve tesbih namazı gibi ibadet ve törenlerle geniş halk kitle’lerine ulaşılmaya çalışılmaktadır. Halkı velini’met kabul eden cemaat’in özellikle halk’la iyi bir diyaloğa girdiği, diğer ifadeyle, dinî pratiklerin önemli bir yer tuttuğu bilinen “Halk İslâm’ını yaşattığı görülmektedir.”

Kur’an Kurs’ları, Diyanet’in izniyle açılır, Diyanete bağlı kurumlardır. Kur’an Kurs’larına müzahir dernek ve vakıfların, yardım toplamaları ve yardımları kabul etmelerinden daha tabi’î ne olabilir? Bulundukları il ve ilçe, kasaba, köy ve mahalle’lerde, cenazelere katılmaları, mü’min kardeşliğinin gereğidir. Cenaze evinde, defin sırasında teberrüken Kur’an okunması, iman kardeşliği’nin gereğidir. Mübarek gün ve gecelerde halka açık olarak yapılan va’az ve sohbetler, mevlid ve hatim okumak, niçin bu Rapor’a imza atanları rahatsız etmiştir?...

Tesbih namazı, nafile namazlar arasında, meşakkatli bir ibadet olduğu için,-amellerin en hayırlısı,  en zahmetli, en meşakkatli olanıdır,-Hadis-i Şerifine göre, en hayırlı, faziletli nafile namazdır. Sünen-i Ebu Davud’da, İkrime ve İbn-i Abbas radiya’llahu anhüm’den rivayet edilen Sahih bir Hadis-i Şerif’te: Resûlu’llah salla’llahu aleyhi ve sellem Efendimiz, amcası Abbas bin Abdülmuttalib’e tesbih namazını ta’rif buyurmuş, gücün yeterse her gün, yapamazsan, haftada bir gün Cum’a günleri, her hafta gücün yetmezse her ay bir def’a, her ay gücün yetmezse, senede bir def’a, senede bir def’aya da gücün yetmezse ömründe bir kere bu namazı kıl, buyurmuştur. Geniş halk kitlelerine ulaşmaya çalışmak, halkı velini’met kabul etmek, halkla çok iyi bir diyalog halinde olmak, dinî pratiklerin önemli bir yer tuttuğu, “Halk İslâm’ını yaşatmak ne demektir? Bu meziyetler ne zamandan beridir, bir Camia’ya-Cemaate bir nakisa olarak izafe edilebilinir, isnad edilebilinir, olmuştur? Rapor’a imza atan bu arkadaşlar, Yüce İslam dini’ni, “Halk İslam’ı, Mümtazlar (Seçkinler) İslam’ı,” olarak kategorize etmişlerdir. Halbuki, Fahr-i Kâinat Efendimizin İslam’ı ne ise, Yasir, Sümeyye, Ammar bin Yasir, Zeyd bin Sabit, Üsme bin Zeyd ve Bilal-i Habeşî, (Allah cümlesinden razî olsun)nin İslam’ı da aynıdır. Bu Nezih Camia ve Cemaatin, Müslüman Halkımız, Aziz Milletimizle birlikte, yaşadığı İslâm, “Halk İslâm’ı” ise, sizin yaşadığınız, Mümtazlar, (Seçkinler) İslâm’ı acaba hangi İslâm’dır? KADİR Gece’sinde, cemaatin, cami imamına, “Hocam, Ma’lumunuz, bu Gece, Kadir Gecesidir; Camii’miz sabaha kadar açık kalsın, dileyen ibadet etsin,” ricasını, imam, “Ben, beş vakit namaz kıldırmakla yükümlü bir me’murum, yatsı namazını ve teravih’i kıldırdım, vazifem bitti. Camii de kapatmak mecburiyetindeyim,” diyen imamların İslam’ı herhalde, seçkinlerin İslam’ı olmalıdır.

Ya da, Cum’a hutbesini okurken, Minber’den, kendisinin ateist-dinsiz, imansız olduğunu söyleyen, cemaatten ba’zılarının şikayeti üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, “Derhal istifa etmesini” tebliğ etmesi üzerine, “Ben işime inancımı karıştırmam, ateist-dinsiz, imansız olabilirim, fakat işimi dürüstçe yapıyorum,” diyen İmam’ın İslam’ı mı acaba seçkinlerin İslam’ı... 

“Yurt dışında İslam Kültür Merkezleri (İKM) aracılığı ile örgütlenirken, Diyanet’in de Diyanet İşleri  Türk-İslâm Birliği (DİTİB) şeklinde örgütlenmesini kabullenememişlerdir. DİTİB, yurt dışındaki Türk-İslam Cemaatlerinin bağımsız gelişmesini engellemek ve Türkiye’nin başka ülkelerin içişlerine karışmasına aracı olmakla itham edilmiştir.”

Camia ve Cemaatin, yurt dışı dinî Hizmetleri, 1960’lı yılların başlarında başlamıştı. İKM (İslâm Kültür Merkez’leri) başta, Almanya’nın eyalet  ve şehirleri olmak üzere, Avrupa’nın bütün ülkelerinin büyük şehirlerinde faaliyette iken, hiç bir ülke’de ve hiç bir şehirde, DİTİB (Diyanet Türk İslâm Birliği)’nin tek  bir şubesi dahi, bulunmuyordu. Camia ve Cemaatin müntesipleri, gurbetçilerin yoğun olduğu, Avrupa ülke ve şehir’lerinde Türk İşçilerinin, ailelerinin ve çocuklarının asamile olmamaları, asgarî, Zarurat-ı Diniyye’lerini öğretebilmek için gece-gündüz, bilhassa, hafta sonları yoğun gayret sarf’ederken, ma’alesef, Türk Devletinin, Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı’nın gurbetçilerle alakalı hiç bir derdi, tasası ve çalışması yoktu. Diyanet İşleri Başkanlığı, yurt dışı dinî hizmetlere, ancak, 1990’lı yılların sonlarında ve 2000’li yılların başlarında başlayabilmiştir. Ne var ki, 02.01.1992-2003 yılları arasında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda bulunan, Mehmed Nuri Yılmaz’ın döneminde, yurt dışı dinî hizmetlere, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki FETÖ’cüler gönderilmiştir. Camia ve Cemaatin hoca’ları halk’la, gurbetçilerle bütünleşirken, FETÖ’cü Diyanet imamları, gurbetçilere tepeden bakmışlar, Devletimizin imkanlarıyla, FETÖ Âmaline hizmet etmişlerdir. FETÖ’nün, bilhassa, Batı Avrupa ülkelerinde yaygın ihanet şebekesi kurmaları yurt dışı dinî hizmetler için bu ülkelere gönderilen, FETÖ’cü, Diyanet mensupları sayesinde olmuştur...