FETÖ şeriri, Terör Örgüt’ü’nün, darbe, isti’lâ, bölme-parçalama teşebbüsünden sonra, din Şûrası, Din İşleri Yüksek Kurulu ve Türkiye Diyanet Vakfı, İSAM, (İslâmî Araştırmalar Merkezi,) tarafından, Ahir zaman’ın en şerir, decacilesinden, mel’un, FETÖ ve Örgütü hakkında, ayrı ayrı, üç rapor hazırlanmıştır.

Her üç rapor’un da değerlendirme ve tavsiye bölümlerinde, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve Türkiye’deki Müslüman’ların bir an önce, “ehl-i Sünnet Akide,”sine, dönmesi-döndürülmesi gerektiği hususunda, ittifak vardır.

Bu demektir ki, T.C. Devletimizin Resmî Mezhebi, i’tikad’da, Mâtüridî-Eşa’rî, amel’de, Hanefî’dir. Cumhuriyet döneminde, Osmanlı Devleti Aliyye’mizdeki, Şeyhulislamlık Makamının yerine te’sis edilen, T.C. Diyanet İşleri Reisliği’nin de, Resmî Mezhebi, i’tikad’da Mâtüridî-Eşa’rî, amel’de ise, Hanefî’dir.

Her üç raporda da, ehl-i Sünnet akidesine dönülmesinin tavsiye edilmesi, aslında, Müslüman’ların-Halkımızın değil ama, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, Kurum olarak ehl-i Sünnetten udûl edildiğinin i’tirafıdır. Zararın neresinden dönülürse kâr’dır...

Aradan üç yıl geçti, 2019 yılında, bir Rapor daha neşredildi. “GİZLİ,” damgalı, “DİNÎ-SOSYAL TEŞEKKÜLLER, GELENEKSEL DİNÎ - KÜLTÜREL OLUŞUMLAR VE YENİ DİNÎ YÖNELİŞLER,” adı verilen, Rapor’un mümzisi bulunmuyor. Alakalı bütün çevreler, Rapor’un, Diyanet İşleri Başkanlığı’nca hazırlanmış olduğu hususunda müttefiktirler.

226 sahifelik rapor’da, Türkiye’deki, ma’nevî dinamikler, vakıflar, cemiyetler, dernekler, câmia-cemaat, zümre ve şahıslar hakkında, tespitler, ithamlar, iftira ve buhtan’lar yer almıştır...

226 sahifelik raporda, Bizi, Camia’mızı, Süleyman Efendi Hazret’lerinin talebeleri ve müntesiplerini de unutmamışlar, lütfedip,(!) yer vermişler, bizim için tamı tamına, sekiz sahife ayırmışlardır...

Bize ayrılan sekiz sahife’lik bölüm’de, kısmen tarihçe’de, cüz’î doğrular, bir de haklarını yemeyelim, “SÜLEYMAN HİLMİ TUNAHAN CEMAATİ,” başlığı, dışında, isabetli tek satır dahî bulunmamaktadır.

“Tunahan’ın tasavvuf yolunda nefis terbiyesi için şeyh’e râbıta’nın önemini sıkça vurguladığı, varlık konusunda Müceddidiyye geleneğine uygun biçimde vahdet-i vücûda karşı vahdet-i şühûd anlayışını savunduğu kayd’edilmektedir. Onun üzerinde hassasiyetle durduğu bir başka husus İmam-ı Rabbânî’nin Ehl-i Sünnet anlayışıyla tasavvufu mezc’ettiği eseri Mektûbât’ın okunması olmuştur.”

Bu dört satırlık paragraf, Süleyman Efendi Hazret’lerinin, talebe’sinin ve müntesiplerinin, İslâmî, Mezhebî ve tasavvufî mevki ve makamlarını, bulunduğu yerlerini göstermeye kafidir.

Bir kerre daha tekrarlayalım, hulasa edelim ki, Süleyman Hilmi Silistrevî, (k.s.) Süleyman Hilmi Tunahan Efendi Hazret’leri, Osmanlı, İlim Müesse’se’leri, Devleti Âliye’mizin, yüzakı, Medrese’lerin en yüksek kısmında tahsil görmüş, Âlât, Mantık, fesahat-belagat ve Âlâ ilimlerde, Yed-i ulya sahibi, Dersiam.

03 Mart 1924 tarihinde Tevhid-i Tedrisat kanunu ile, medreseler kapatıldığında, Osmanlı Medrese’lerinin en yüksek kısmı, Süleymaniye Medrese’leri Sahn-i Seman bölümünde, Tefsir ve Hadis Profesörü idi. Muasırı, hatta, Muarızı dersiamlar ve müderrisler kendisi için, “Çok nüktedan, Hoşsohbet ve fakat, çok “Müteşerrî” (Şeriate çok bağlı, şeriatten asla ta’viz vermez, Zahir-i  Şer’i  Şerif’te Salabet-i Diniyye sahibi... İ’tikad’da, Mâtüridî-Eşa’rî, Amel’de, Hanafî Mezhebi’ne mensup... Ehl-i Sünnet...

Ma’nevî Veçhesi: Süleyman Efendi Hazret’leri, Tarikat-i Nakşibendiyye-i Âliyye’nin, Silsile-i Saâdât ve Silsile-i Zeheb olarak bilinen, Nakşibendiyye Meşayih’i’nin, Peygamber’imiz, salla’llahu aleyhi ve sellem’den i’tibaren, Sıddık-ı Ekber, an Zâtihil Ethar, radiya’llahu anh’den i’tibaren teselsül eden, şeyh’lerin, 33.halkasıdır. Silsile-i Saâdât ve Silsile-i Zeheb’in 32.halkası, Salahuddin İbn-i Mevlana Siracüddin, (vefatı, Miladî, 1910) kendisine, kendisinde olanların tamamını verdikten sonra, kendisinde gördüğü, ma’nevî iştah karşısında, “Ben aradan çekiliyorum, seni doğrudan, Silsile-i Saâdât ve Silsile-i Zeheb’in, 23.halkası, Abdü’l-Halık Gucdüvânî (k.s.) ve Muhammed Bahâüddin Nakşibend (k.s.) Hazret’lerinden sonra, üçüncü Kutbu’L-Aktab, Müceddid-i Elf-i Sânî, İmam-ı Rabbânî, Ahmed-ü Faruk, es-Sirhindî (k.s.) Efendi Hazret’lerine rabt’ediyorum,” buyurdu.

Süleyman Efendi Hazret’leri bu tarihten sonra, Üveysî olarak, İmam-ı Rabbânî Hazretlerinin ma’nevî ve üveysî terbiyesi tahtında terakkî etti. Nasib-i Ezelî, Takdir-i İlâhî, Tensib-i İlâhî ve Himmet-i pîran ile, 26 yıllık Seyr-i Sülûkünü tamamlayıp, çilesini çektikten sonra, 1936 yılında, Sahibizaman, Mürşid-i Kâmil ve Mükemmil, Medar Mürşid ve Müceddid... İmam-ı Rabbâni, Müceddid-i Elf-i Sânî, Hazret’lerinden sonra, 4.Kutbu’L-Aktab olarak fi’îlen, irşad ve ihda vazifesine başlamıştır.

İrtihal buyurduğu, 1959 tarihinden sonra da, Nakşibendiyye’de bir Düstûr-u Esası olarak teselsül edip gelen, Üveysî’lik ile “Üveysî,” olarak, irşad ve ihda vazifesi, ma’nevî tasarrufları bitemamiha ve bikemaliha devam etmektedir ve ilâ Mâşâ Allah! da, devam  edecektir..

SÜLEYMAN Efendi Hazret’lerinin talebesi ve müntesipleri de, aynen Üstazları gibi, “Mâ Ene Aleyhi ve Ashabî,” (Fırka-i Naciye, “Benim ve ashabımın yolunda olanlar,” buyurulan, Ehl-i Sünnet mensubudurlar.

İ’tikad’da, Mâtüridî-Eşa’rî, Amel’de, Hanafî Mezhebine bağlıdırlar, Tarikatte meşreb’leri, Tarikat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin “Müceddidiyye” koludur. Müceddid-i Elf-i Sânî’nin tecdidi, Hicrî, ikinci binin sonuna kadar, üveysî olarak saridir. Asrımızın Müceddidi’nin tecdidi ise elyevm devam etmektedir. 

Bu bakımdan, hem, bu Rapor’un başka bölümlerinde hem de başka yerlerde, mahfillerde, yazılan-konuşulan, Şer’i Şerif’e, Sünnet-i Resûlu’llah’a, Tarikat-i Nakşibendiyye-i aliyye’nin esasatına muğayir, her ne ki, yazılıyor, konuşuluyorsa, bizi bağlamaz, şiddetle ve nefretle redd’ederiz.

Bir taraftan, Ehl-i Sünnet Akidesine sımsıkı sarıldıklarından, Yüce Dinimizi, her tür hurafe ve batıllardan ve bid’atlerden arındırmak için tecdid hareketlerini tesbit ve te’yid edeceksiniz, Dinimizi, Sünnetimizi her türlü hurafe ve bid’atten, muhafaza ve tecdide tevessül için, İmam-ı Rabbânî’nin Mektubat’ını, başucu kitabı olarak sahiplendiklerini iddia edeceksiniz, sonra da, bu Nezih Camia ve Cemaate, Şer’i Şerife, Ehl-i Sünnet Akidesine ve Tarikat-i aliyye-i Nakşibendiyye’nin esasatına muğayir, sözler ve hareketler isnad etmeye yelteneceksiniz. Ne yaman tenakuz, ne müdhiş zıddıyet!?...