İmam Hatip Neslinden, Zübeyr Koç, yalnız müftü olarak ta’yin edildiği ilçe’deki Kur’an Kurs’larıyla değil, başka il ve ilçe’lerdeki müftü arkadaşları ve Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesindeki gönüldaşları vasıtasıyla, yurt çapında, Süleyman Efendi Hazret’lerinin talebesi ve müntesiplerinin müzahiri olduğu bütün Kur’an Kurs’ları hakkında bir mücadele başlattı. Yalan, iftira ve tezvirat ile, ba’zı kursların muallimlerini, tenzil-i rütbe ile başka vazifelere gönderirken, ba’zılarını da, Kur’an Kursu dahî bulunmayan yerlere sürgün etti, ba’zı Kurs’ları da, fi’îlen kapattırdı.

Zübeyr Koç, yalnız, Kur’an Kurslarına karşı bir mücadele başlatmamış, Süleyman Efendi Hazret’lerinin talebesi ve müntesip’leriyle, topyekun, bir mücadele başlatmıştı. Hedefe ulaşmak için, her yol mübahtı. Yalan, iftira, buhtan, hile ve desise... Hayasızca ve ahlaksızca her yola başvuruyordu.

1960’lı yılların sonlarında, küçük çocuklara ta’cizde, (cinsel istismarda) bulunduğu gerekçesiyle, Mustafa Akyıldız isminde bir ahbes, ahlaksız, kurs’lardan uzaklaştırılmış, kovulmuş, def’edilmiştir. Zübeyr Koç bir şekilde bu rezil şahsa ulaşmış, onun ağzından, bu nezih Camia’ya, kargaları güldürecek şen’î iftira ve buhtanlarda bulunmuştur.

Bu kişi, sanki ahlaksızlığı yüzünden kurs’lardan def’edilmemiş de, kurs’larda gördüğü ve yaşadığı ba’zı olumsuzluklar sebebiyle, kendi iradesiyle kurs’lar’dan ayrılmış, kisvesine büründürülerek, onun ağzından, “Ben Bir Süleymancıydım,” adını verdikleri bir “Şe’âmetname-İftiraname,” hazırladılar.

Süleyman Efendi Hazret’lerinin talebesi ve müntesiplerin şiddetle ve nefretle reddettikleri, “Süleymancı-Süleymancılık,” yaftası, ilk def’a, bu “İftiraname,” ile üzerimize yapıştırılmaya çalışılmıştır.

Daha önceki tarihler’de, Milli İstihbarat Teşkilatı raporlarında, Dr. Tayyar Altıkulaç’ın hatıratında ve nihayet, kim tarafından hazırlandığı açıklanmayan, “Dînî-Sosyal Teşekküller, Geleneksel Dînî-Kültürel Oluşumlar ve Yeni Dînî Yönelişler,” ”GİZLİ” damgalı, raporda da, -Bu Rapor’un Devletimizin hangi ilgili ve yetkili kurumu tarafından hazırlandığı açıklanmamıştır. Ancak, ilgili bütün makam ve çevreler, Rapor’un, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlandığı hususunda müttefiktirler. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da, aksi istikamette herhangi bir açıklamasının bulunmaması, “Sükut İkrar’dan Gelir,” fahvasınca, bu Rapor’un, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlandığını gösterir.- ma’alesef, yaklaşık, 50 yıl önce, ortaya atılan, aslı-astarı olmayan, kargaları bile güldürecek  şen’î ve trajikomik iftiralara atıf vardır.

Hazindir ki, Devrin Milli İstihbarat Teşkilatı mensupları, Sabık, Diyanet İşleri Başkan’larından, Dr. Tayyar Altıkulaç ve  2019 yılının Diyanet İşleri Başkanlığı, bunca yıllar geçmiş olmasına, her iki kurum ve bir şahıs, elli yıldan fazla bir zamanda, Süleyman Efendi Hazret’lerinin talebesi ve müntesiplerine, izafe edilebilecek herhangi bir beis, zafiyet bulamama acziyeti içerisinde nâçar, illa da bir şey söyleyebilmek için, “İftiraname,”ye, sığınmışlardır...

Aslında, cevap verilmeye bile değmeyen, trajikomik bu iftiralar, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, 2019 “GİZLİ”, Rapor’una aktarıldığı kadarıyla şöyledir: “Uzun yıllar cemaat bünye’sinde çalışmış, içyüzlerine vâkıf olduktan sonra onlardan ayrılmış olan ve cemaat içinde “Kozan İmamı” olarak bilinen, Mustafa Akyıldız oluşumun din anlayışı ve yapılanmasıyla ilgili oldukça ciddi iddialarda bulunmaktadır. Buna göre, Cemaatin Türkiye genelinde bölgeler bazında, “Kolordu Kumandanlığı” ismi altında yapılandıkları, Kolordu Kumandanlığı makamında olan kimselerin maddi açıdan özel imkanlarla donatıldığı öne sürülmektedir.”

Mustafa Akyıldız denilen zat, uzun yıllar bu Cemaatin bünyesinde çalışmamış, çok kısa bir müddet Kur’an Kursu talebe’sinden birisi olarak bulunmuş, küçük çocuklara ta’cizde, (cinsel istismar’da) bulunduğu için, kurs’dan def’edilmiş, kovulmuş bir ahbes ve ahlaksızdır. Cemaat içinde kendisinin, “Kozan İmamı” olarak bilinmesi veya tanınması kocaman bir yalandır. “Huylu huyundan vazgeçmez, alışmış kudurmuştan beterdir,” denilir. Bu ahbes kişi, bu şen’î iftira ve buhtan’lara konu mankenliği yaptığı için, Zübeyr Koç’un teklifi ve tavsiyesi üzerine, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından taltîf edilerek, Adana’nın Kozan İlçe’sinde bir camii’ye imam olarak ta’yin edilmiştir. İmamlık yapıyorken, zina suçu işlediği, zinayı irtikab ettiği için, muhakeme edilmiş, Kozan Asliye Ceza Mahkemesi’nin, 1970/73 sayılı kararıyla, zina suçundan mahkum olmuş, tescilli bir ahlaksız olduğu halde, 633 sayılı, Diyanet İşleri Başkanlığı, Teşkilatı, Kuruluş ve görevleri hakkındaki Kanun’un 22.Maddesi gereği, derhal görevden uzaklaştırılması gerekirken, görevinde ibka edilmiştir. Aslında, bu ahbes, ahlaksız, rezil, uzun yıllar bizim bünye’mizde değil, ma’alesef, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde çalışmıştır.

“Cemaatin Türkiye genelinde bölgeler bazında “Kolordu Kumandanlığı” ismi altında yapılandırılması,” “Cemaatin devlet anlayışına ilişkin ciddî iddialar da gündeme gelmiştir. İki dönem Hatay milletvekilliği yapmış olan ve Cemaatin Güney illeri Sorumlusu (Kolordu Kumandanı) iken daha sonra oluşumdan ayrılan Hilmi Türkmen’in iddialarına göre, “Cemaat mensupları bir kısım müessese’lerde, devleti ele geçirmek, siyasî bakımdan hakimiyet kurmak maksadıyla çalışmaktadırlar. Öylesine gizlidirler ki, kendi aralarında birbirlerine telkin ettikleri Kur’an ve hadise uymayan fikirleri kesinlikle dışarı açıklamazlar.”

Cemaatin Güney illeri sorumlusu ve “Kolordu Kumandanı” olarak lanse edilen Merhum, Hilmi Türkmen, 1937 Tarsus doğumlu, 10.06.2006 yılında vefat etmiştir. Hatay Milletvekilliği yapmamıştır, kendisi, İçel (Mersin) vaizi iken, Adalet Parti’sinden Milletvekili seçilmiş, 1969-1973 döneminde, Adalet Partisinden, İçel, 1973-1977 döneminde de, Demokratik Parti’den, Samsun Milletvekili olarak Parlamento’da vazife yapmıştır. Merhum, Hilmi Türkmen, dik başlı, dediğim, dedik, çaldığım düdük tavırlı birisiydi. 1969-1973 döneminde, Adalet Partisi çatısı altında, Merhum, Kemal Kacar’la birlikte, siyaset yapıyorlarken, yıldızları pek barışmadığı için, ayrı saflarda, ayrı ayrı siyasi mahfillerde yer aldılar. Merhum Kemal Kacar Beyağabeyimiz, Adalet Partisinde siyasete devam ederken, Merhum, Hilmi Türkmen, Demokratik Parti’nin kurucuları arasına katılmış ve bu Parti’de siyaset yapmaya başlamıştır.

“Kolordu Komumandanlığı”na kadar(!) yükselmiş birisinin, Rapor’dan alıntı yaptığım son paragraf’taki değerlendirmeyi yapması yadırganmaz mı?...

“Sırlarını açığa vuran ya da kendilerine hasım olarak gördükleri kimseler için (yetmiş bin kuru fasulye okuyarak) bed’dua seansları düzenledikleri, menfe’atları icabı çok kolay yalan söyleyip iftirada bulunabildikleri de öne sürülmektedir. Cemaate aid özel bir yemin bulunduğu, Tunahan’ın mensuplarının bu yemini yapmaktan sakındığı, kendilerine doğrunun ancak bu yeminle söyletilebileceği belirtilmektedir.”

Bu saçmalıklara cevap vermeye değmez, ama, yukarıdaki tezvirat terkip ve cümle’lerini, “Bu münaferetin sebepleri nedir/kimlerdir?” sualini soranlara ithaf ettikten sonra, Süleyman Efendi Hazret’lerinin, muasırı, muarızı arkadaşlarının, indinde, Lakabı, “Müteşerrî’” şeriate çok bağlı ve şeriatten asla ta’viz vermez. Talebesi ve müntesipleri de  aynıdır. Şeriatten asla ta’viz vermezler. Katıksız, ehl-Sünnet akidesine sahiptirler. Şer’i Şerife aykırı, ehl-i Sünnet akidesine mugayir, çamur, iftira ve buhtan bize bulaşmaz. Bu iftira ve buhtanları yapanlar, aynayı bir de kendi yüzlerine tutsunlar o zaman göreceklerdir ki, asıl yalancılar, asıl müfteriler kendileridir...