Sayın Demirel, "Askeri müdahaleler" için "Darbe" sözcüğünü kullanır ve TSK'nin Türkiye'nin içine düştüğü anarşi ve terör ortamından kurtulabilmesi için verdiği "MUHTIRA" ve "FİİLEN YÖNETİME EL KOYMA"sının gerekçesi ve dayanağı olarak gösterdiği yasal hakkın, 211 No.lı TSK. İÇ HİZMET KANUNU'NUN 35 nci maddesini de SUÇLU bulur. Konuyu, yasal formata sokarsak şöyledir: SUÇLU : 211 sayılı İçhizmet Kanununun 35'ci maddesi
SUÇ TARİHİ : 4 OCAK 1961 (Kanunun kabul tarihi)
SUÇLUNUN ANASI, BABASI : KURUCU MECLİS
SUÇUN İŞLENDİĞİ YER : ANKARA
DAVACI : SÜLEYMAN DEMİREL Şimdi herkesin kendi görüşüne ve kuyruk acısına göre ifade ettiği bu "Askeri Müdahale"leri bir hatırlayalım. Hemen belirteyim ki, 27 MAYIS İHTİLALİ'nin suçlusu 35 nci Madde değildir. Zira, suç(!) daha o doğmadan önce işlenmiştir. (4 Ocak 1961) Bu, İhtilal'in amacı, kardeş kavgasını önlemek, demokrasiye geçmek, her türlü baskıya son vermekti. O yıllarda yaşanan olayları ayrı bir yazıda hatırlatacağım. Yalnız okuyucularımı kısaca bilgilendirmek için, ihtilalin ertesi günü 7 Anayasa profesörünün BİLİM KURULU olarak verdikleri RAPOR'u açıklamakla yetineceğim.
"Bugün içinde bulunduğumuz durumu sıradan bir hükümet darbesi saymak doğru değildir. Devlet, ahlak, kamu yararı ve kamu hizmeti fikrini temsil etmesi, kamu haklarını koruması gereken siyasal kudret, maateessüf aylardan, hatta senelerden beri mahiyetini kaybetmiş, şahsi nufuz ve tekellerle zümre çıkarını temsil eden kudret haline gelmişti. Herşeyden önce, hukuka bağlı sosyal bir kuvvet olması gereken kudret, asıl devlet kudreti olan ordusu ile, basını ve öteki sosyal kurum ve kuvvetleri ile bağlantısını kaybederek devletin öz ve ana kurumlarına ve ATATÜRK İNKİLAPLARINA DÜŞMAN DURUMA DÜŞMÜŞTÜ..."
Hemen hatırlatalım ki, Sayın S. Demirel henüz siyasal hayatımızda yoktur. Dolayısıyle İHTİLAL'in davacısı olamaz. Şimdi "DARBE" olarak nitelendirdiği "12 MART MUHTIRASI"nın hikâyesini kısaca bir hatırlayalım.
Ülkemiz yine anarşi ve terör bataklığına düşmüş, komünist ideoloji ön plana çıkarılmış işçi ve öğrenciler sokağa dökülmüşler, hedef devletimizn dayandığı esasları değiştirmektir. Bu ürkütücü durum mevcut iktidar tarafından önlenememektedir. Başbakan Sayın Süleyman Demirel'dir. İşte bu MUHTIRA'da ünlü 35 nci maddeye dayandırılan, "12 MART MUHTIRASI" zamanın Genel Başkanı ve Kuvvet K.larının imzası ile, Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanlarına verilen bir UYARI MEKTUBU'dur. Ülkemizin içinde bulunduğu durum MUHTIRA'nın içeriğindedir:
1. Parlemento ve Hükümet süregelen tutum, görüş ve icraatıyla yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, ATATÜRK'ün bize hedef verdiği uygarlık düzeyine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasa'nın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti'nin geleceğini ağır bir tehlike içine düşürmüştür.
2. Türk Milleti'nin sinesinden çıkan Silahlı Kuvvetler'in bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin partiler üstü bir anlayışla Meclislerimizde değerlendirilerek, mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa'nın öngördüğü reformları ATATÜRKÇÜ bir görüşle ele alacak ve inkilap kanunlarını uygulayacak kuvvetli ve inandırıcı bir hükümetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.
3. Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde, Türk Silahlı Kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti'ni korumak ve kollamak görevini yerine getirmeye kararlıdır. Bilgilerinize.
İşte, Silahlı Kuvvetlerin, VAZİFESİni, belirten Türkiye Cumhuriyeti Devletini dahili ve harici her türlü tehlikeye karşı korumak ve kollamak olan bu MADDEDEN ŞİKAYETÇİDİR, Sayın Demirel. Bu MUHTIRA'nın verilmesine sebep olan olaylar ise başlı başına bir yazı konusudur.
Şimdi, günümüzde dillerden düşmeyen, her türlü olumsuzluğun sebebi ve kaynağı olarak gösterilen ve MİLAT OLARAK GÖSTERİLEN "12 EYLÜL ASKERİ HAREKATI"na. O da bir DARBE'dir. Zira bu Harekatın sillesini yiyenler, bugün insiyatifi ele geçirmişler, köşelerinde yazmakta, TV.lerde program yapmakta ve hemen her ortamda saldırmaktadırlar. Henüz depremlerin sebebi olarak gösterme aşamasına gelmemişlerdir. Bu darbeler ülkemizi on yıl, yüz yıl geri bırakmışlardır diyenleri de vardır. 12 Eylül öncesi de başlı başına bir yazı konusudur. Zira, gerekçe olacak o kadar olay vardır ki. Ama rakamlarla kısa bilgiler vermekte yarar vardır. Koyduğum ilk rakam, 26 Aralık 1978 - 11 Eylül 1980 tarihleri arasını, ikinci rakam 12 Eylül 1980 - 11 Nisan 1983 tarihleri arasını göstermektedir. TERÖR OLAYI SAYISI : 23841 - 185
SİLAHLI SALDIRI : 9090 - 751
PATLAYICI MADDE ATMA : 6365 - 373
GÖSTERİ VE DİRENİŞ : 1163 - 79
GASP-SOYGUN : 3014 - 1544
ÖĞRENCİ OLAYI : 2532 - 60
DİĞER OLAYLAR : 3836 - 890
ELE GEÇİRİLEN SİLAHI : 29526 - 832136
ELE GEÇİRİLEN MERMİ : 2153365 - 5563503
EYLEMCİ GRUPLARIN GERÇEKLEŞTİRDİKLERİ OLAYLAR :
EYLEMCİ SAĞ : 1913 - 171
EYLEMCİ SOL : 10879 - 4050
BÖLÜCÜ : 590 - 191
ÖLÜ : 3856 - 592
YARALI : 10417 - 8691
ENFLASYON : % 110.2 - % 31.4 Sayın Demirel 12 EYLÜL öncesinin Başbakanıdır; bu rakamlar sanki onu ilgilendirmemektedir. Şimdi, 12 EYLÜL HAREKATI'nı gerçekleştiren, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarından oluşan KONSEY'in 1 No.lı bildirisine bir göz atalım. 12 EYLÜL 1980 tarihinde ülkemizin içinde bulunduğu koşullar nasıl imiş?
"Ülke bütünlüğünü korumak, milli birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaş ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesi ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik sistemin işlemesine engel olan sebepleri yeniden tesis etmek ve demokratik sistemin işlemesine engel olan sebepleri ortadan kaldırmak maksadı ile, Türk Silahlı Kuvvetleri yüce Türk Milleti adına, T.C.'ni korumak ve kollamak adına emir ve komuta zinciri içerisinde yönetime el koymak zorunda kalmıştır" Gördünüz mü, Sayın Demirel'in karşısına yine 35 nci madde çıkmıştır. Beyimiz asla kendisinde kusur aramaz. Olayları önlemek ona göre "Kırmadan-dökmeden, suhuletle" olmalıdır. Tedavi için, bir elinde tentürdiyot şişesi, diğer elinde de bir kutu aspirin vardır. 12 Eylül'den önce cereyan eden olayların önlenmesi için, sıkıyönetim komutanlarının Meclisten çıkarılmasını istedikleri kanuna zamanın muhalefet partisi genel başkanı Sayın Ecevit karşı oy kullanmıştır ve Allah'ı var, Sayın Demirel'in samimi çalışmalarına rağmen bu kanun çıkarılamamıştır. Sayın Demirel, siyaset cambazıdır; sorar 12 Eylül'de ne oldu da anarşi "Şıp" diye durdu? Niye durmasın, Milletimiz, askerlerin şakası olmaz, der. Nitekim siyasi partilerin çıkaramadıkları kanunları askeri yönetim çıkarmış, engellerin önünü açmıştır. O yıllarda, ülkede kan gövdeyi götürürken, Sayın Ecevit, İstanbul'da Taksim'de, orada bulunan bir otelin duvarlarında asılı, Marks'ın, Lenin'in, Mao'nun büyük posterleri karşısında yaptığı mitingde omuzundan güvercinler uçurmuştur. Bu satırların yazarı, her üç olayın tanığıdır, 27 Mayıs İhtilalinde görev yapmıştır. Askeri müdahalelerin zararlarını da görmüş yaşamıştır: Asker KIŞLA ADAMI'dır, bütün gücünü ve kuvvetini orada kazanır. Müdahale demek askerin sokağa çıkması demektir, işte bu onu zayıflatır.
Şimdi soruyorum okuyucularıma, yukarıda çizelgede verdiğim olayları UFO'lar mı yaptılar, sonra çekip gittiler. Şimdi bu olayların yandaşları, sorumluları yapanlara veryansın ediyorlar. Çünkü, bizim insanımız hiçbir zaman kendinde kusur aramaz, hep suçlu başkasıdır. Bu çocukluktan beri böyledir.
İlk okul öğrencisi olan evin oğlu kırıklarla dolu karnesini anne ve babasının önüne koymuş ve kaşlarını çatarak "Harika çocuk dünyaya getirmediğinizin cezasını çekin" demiş. Herkes oto kıritik yapmasını bilsin. Bakınız, bir siyaset profesörü ne diyor?
"Siyasi kültür düzeyi düşük olan ülkelerde, ordunun siyasete girmesine fırsat verecek durumlar çoktur; ve, halk desteği görmek ihtimali de yüksektir." (Prof.S.E.Finger)
Bu güzel toprakların tapusu, onun üzerinde yaşayan herkesin üzerindedir. Ordu çaresine bakar, ordu gelsin kurtarsın zihniyeti kolaycılıktır. Böyle düşünenler bugün, bizlere darbeciler diyenlere ne yapıyorsunuz?
UNUTMA Kİ DÜNYANIN EN GÜZEL TOPRAKLARININ SAHİBİSİN VE ÜZERİNDE YAŞIYORSUN VE YİNE UNUTMA Kİ, KARISI GÜZEL OLANLA TOPRAĞI GÜZEL OLANI RAHAT BIRAKMAZLAR.
Yorumlar