Türkiye, Fransa ile olan siyasi ve diplomatik ilişkilerini buzdolabına kaldırma eğiliminde. Askeri ve sivil kesimlerin bu konuda ortaya koydukları davranış ve açıklamalardan anlaşılıyor ki Türkiye, Fransız senatosunun, cumhurbaşkanının ve hükümetin, Meclis'ten çıkan Ermeni soykırımını tartışmayı bile suç sayan yasanın kesinleşmesini engellemeleri için güçlü ve kararlı ataklar yapıyor. Türkiye'nin yaptığı ataklar etkili ve inandırıcı olabilirse, yasa kesinleşmeden rafa kaldırılabilir. Ermeni soykırımını tartışmayı bile suç sayan yasanın Meclis'ten geçmesi ile, Türkiye-Fransız ilişkileri onarılması çok güç bir yara almış oldu. Kanuni döneminden bu yana inişlerle çıkışlarla süren Türkiye-Fransız ilişkileri, Ermeni soykırımı konusundaki anlamsız ısrar nedeniyle uzun süreli bir kış mevsimi yaşayacak. Fransa'nın Türkiye'nin AB üyeliği konusunda sergilediği engelleyici tavır da iki ülke ilişkilerindeki fay kırıklığının giderek derinleşmesine neden olacaktır. Aynı konuda benzer bir gelişme "Okyanus Ötesi"nde yaşanıyor. Senato ve Temsilciler Meclisi'nde, ara seçimler sonrasında, Demokratların çoğunluğu kazanmalarını, "Bush yönetiminin yenilgisi" olarak algılayanlarımız sevindiler, fakat bu iktidar değişiminin başımıza nasıl bir dert açabileceğini farkedince de neşeleri kaçıverdi. Demokratların ABD yönetiminde söz sahibi olmaları, Türkiye'nin önüne 'Ermeni Dosyası'nın konması demekti. Dikkatli olmazsak, biz farkında olmasak da, kapalı kapılar arkasında Türkiye'nin ağırlığının önemle hesaba katıldığını bilemezsek, Fransa'dan sonra Türkiye-ABD ilişkilerinde de arzu edilmeyen sarsıntılar yaşanabilir. Senato ve Temsilciler Meclisi'nde çoğunluğu kazanan Demokratların, özellikle de Kaliforniya'lı Ermeni seçmenlerin oylarıyla Temsilciler Meclisi başkanlık koltuğuna oturan Nancy Pelosi'nin bir nisan krizi yaşamaması ve yaşatmaması gerekiyor. Bu nisan ayında da, Ermeni seçmenlerine söz verdiği gibi, soykırım tasarısını yasalaştırmaya kalkışması, bu kez, ABD başkanının engellemesine takılmayabilir. Türkiye'de Cumhubaşkanlığı seçim sancılarının yaşandığı bir dönemde, ABD'de Ermeni soykırımı tasarısının yasalaşması iki ülke açısından fay kırıklığı yaratabilecek bir gelişme olabilir. YARGI SÜRECİNDE ÇOK DİKKATLİ OLMALIYIZ Ermeni soykırımı tasarısının Okyanus Ötesi gelişmelerini bir başka yazımızda ele almak üzere not ettikten sonra Fransa'ya dönelim... Fransa cephesinde bir çeşit panik var. Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ ve ardından Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün Fransa ile ilişkilerin dondurulduğunu açıklaması ile, Türkiye'de önemli kamu ihalelerine katılan Fransız Şirketlerinde panik havası yaşanırken, Fransız yetkililer, bir nota ile "ilişkilerin dondurulması"na ilişkin açıklamaların resmi bir tutum olup olmadığının sorulacağını açıkladılar. Diplomatik kaynaklardan sızan bilgiler, Türkiye-Fransız ilişkilerindeki krizin derinleşmekte olduğunu gösteriyor. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Fransız şirketlerinin İDEF 2007 fuarına çağrılmadıklarını, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İker Başbuğ askeri ilişkilerin dondurulduğunu, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyünakıt da, Fransa ile yapılacak askeri tatbikatların iptal edildiğini açıkladı. Fransa meclisinden geçirilen ve Ermeni soykırımının tartışmasız kabulünü emreden yasa tasarısının olası yansımaları TBMM Bütçe Plan Komisyonu'nda da ele alındı, tartışıldı; bir takım önemli kararlar alındı. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Ermeni sorununun sonsuza dek tepemizde Demokles'in kılıcı gibi sallanmasını önlemek amacıyla, köklü çözüm arayışlarına girişildiğini, bu bağlamda hukuk yolunun da deneneceğini açıkladı. Artık büyük oynamaya karar verdik. BM Yasası'nın 33. maddesi gereğince, Ermeni sorununun barışçıl yollardan çözümünü isteyeceğiz, tahkim ve yargıya da razı olduğumuzu tüm dünyaya ilan edeceğiz. Hodri meydan! Peki bu yol tehlikeli değil mi, başarısız olduğumuzda dönüşü olmayan bir yola girmiş olmayacak mıyız? Ermeni tarafı ve onlara destek veren Batılı dostlar'ı yargıyı yanıltmak, belgeleri çarpıtmak, 'Ermeni Olayı'nın bir 'Soykırım' olduğu konusunda bir yargı kararı çıkartmak için ellerinden geleni yapacaklardır. Yargı süreci zorlu bir yol, ancak böylesine kangrenleşmiş sorunlar hukuk gibi barışçı yollarla kesin çözüme kavuşturulabilir. Yıllardır tepemizde sallandırılan "Soykırım" iddiaları bir insanlık suçu olduğuna göre, suçlu olup olmadığımıza da hukukçuların karar vermesi gerekir. Dikkatli ve uyanık olmamız gerekir. Bu ihtilafı, dünya kamuoyunun benimseyeceği bir sonucu bağlayacak hukukçuların tarafsız olmaları çok önemlidir. 'Batılı dostlar'ın, işlerine geldiğinde verdikleri sözleri unutuverdiklerini, uluslararası hukuku ayaklar altına alabildiklerini, çok da uzak olmayan bir geçmişte yaşadık, gördük. Ermeni diyasporasının dünya kamuoyunu yanıltmak, gerçekleri tersyüz etmek amacıyla yüzlerce kitap yazdıkları, 18 ülkesinin parlamentosundan kararlar çıkartabildikleri gözönüne alındığında, yargı sürecinin zorlu geçeceğini baştan kabullenmemiz gerekir. NOBEL ÖDÜLLÜ YAZARIMIZ, "1.5 MİLYON ERMENİ KESTİK" DİYOR AMA... Dikkatinizi çekmiş olmalı; Ermeniler bunca soykırım propagandasına rağmen, bugüne kadar hukuk yoluna başvurmaktan özenle kaçındılar. 1948 tarihli BM soykırım sözleşmesinin soykırımı tanımlayan 2. maddesine sarılmayı denemediler. İlginç değil mi? Osmanlı'nın köklü bir devlet geleneği vardı. Arşivleri ayrıntılı ve güvenilirdir. Soykırım iddialarına ilişkin belgeleri yargı önüne koyabildiğimizde bugüne kadar başarıyla sürdürülen efsanenin büyüsü bozulacaktır. Nobel ödüllü yazarımız, "1.5 milyon Ermeni kestik" diyor, ama elinde bu sözlerini kanıtlayacak belge yok. Buna karşılık, Ermeni çeteleri tarafından doğranan 500 bin Türkün isimleri, adresleri arşivlerimizde tek tek kayıtlı. "Hodri meydan" demek için geç bile kaldık. KÜPE: Taraflardan yalnız biri suçlu olsaydı, kavgalar, anlaşmazlıklar uzun sürmezdi. La Rochefoucauld