-Dr. Esra Gülmez' in Başarı Öyküsü- '' Herkes dünyayı değiştirmeye çalışıyor da, hiç kimse önce kendisini değiştirmesi gerektiğini düşünmüyor. " Tolstoy "Kişisel Ataleti Yenmek" Hedefinize Ulaşmak İçin Sizi Durduran Nedir? Yazımı okuyan, üniversiteden sınıf arkadaşım Varol Duraklı'nın gönderdiği öykü gerçekten çok etkileyici. Bu yola çıkanları yüreklendireceğine inandığım Dr. Esra Gülmez' in Başarı Öyküsünü sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu güzel öyküde altı çizilmesi gereken bir gerçek de şudur: Başarı ve mutluluk hediye paketinde bize getirilip verilmiyor. Yan gelip yatmakla olmuyor. Elbette hedef koymak, çalışmak, fedakârlık yapmak gerekiyor. Eğlenceden, uykudan, gezmeden, televizyon seyretmekten, zaman hırsızı olan her şeyden fedakârlık yapmak gerekiyor. Elbette bunlardan tamamen kopmayı kastetmiyorum. Başarı isteniyorsa kararlılıkla irade ortaya konulmalı ve her gün planlı olarak çalışmak, gayret göstermek, gereklerini yerine getirmek gerekiyor. Sonrasında başarı tıpkı Esra Gülmez'in yaşamında olduğu gibi kendiliğinden geliyor. Biz gereğini yapalım sonuç elbette tecelli edecektir. Başarının Sırrı Bu Hikâyede Saklı Zorluklardan, imkânsızlıklardan, sınavların zorluğundan şikâyet etmek isteyen varsa, bu yazıyı duvara asıp tekrar tekrar okusun. Elazığ'da doğan ve yaşayan küçük Esra'nın, ilkokulu bitirdikten sonra çok iyi Anadolu liselerini tutturmasına rağmen ihtilal öncesi ortamın karışıklığını öne süren babası tarafından okuması engellendi. Esra, çok genç yaşta evlendirildi; ardından üç çocuk annesi oldu. İlk oğlu Emrah'ın Anadolu Lisesi sınavlarında iyi bir netice alacağını düşünürken, Emrah 100 sorudan sadece 15 net çıkarabildi. Anne Esra, şoke olmuştu. Bu durumu kabul edemiyordu. İlkokul mezunu olduğu halde, oğluna çok tempolu bir şekilde ders çalıştırmaya başladı. Önce kendisi öğreniyor; ardından oğluyla birlikte çalışıyorlardı. Ailedekilerin ve çevredekilerin bu çabalardan çok fazla umudu yoktu. Ne var ki, Emrah yarıyıl tatilinden sonra netlerini 100 soruda 96'ya kadar çıkardı. Girdiği sınavda Türkiye'de ilk 500'e, Elazığ'da ilk 5'e girdi. Dershanesinde ise 120'ncilikten birinciliğe yükseldi. Anne Esra, çok sevinçliydi. Ehliyet almak üzere bir kursa yazılmaya gitti. Kurstaki görevli eğitim durumunu sorunca ilkokul mezunu olduğunu söyledi. Görevli de kendisine dışarıdan mı bitirdiğini sordu. Bu olay, anne Esra'nın yüreğini burktu. Hem eğitim durumu sorulduğunda neden "Ben üniversite mezunuyum" diyemiyordu ki? Kurstan eve döndükten sonra eşi ile konuştu. "Ben" dedi, "Ortaokulu, liseyi bitirmek istiyorum. Üstelik üniversiteye gitmeyi düşünüyorum." Eşinin de desteğini alan, bir taraftan üç çocuklu bir ailenin sorumluluğunu üstlenen anne Esra, dışarıdan ortaokul ve lise bitirme sınavlarına girmeye karar verdi. Karar verdikten sonra çok kısa bir sürede iki ay içinde önce ortaokul diplomasını, ardından ise lise diplomasını almaya hak kazandı. Oğlunu sınavlara hazırlarken tüm derslerin konu içeriğini öğrenmiş ve çok zorlanmadan sınavları geçmişti. Şimdi sıra üniversite sınavındaydı. Üniversitede örgün eğitim yapan bir bölümü kazanmak, açık ortaokul ve liseyi bitirmeye benzemezdi. Ancak kendisinin sınavı kazanacağına inancı tamdı. 1995 yılında Fırat Üniversitesi Sosyoloji Bölümü'nü kazanarak üniversite öğrenimine başladı. Üç çocuk annesi bir kadın nasıl üniversite okuyacaktı? Vizeler, finaller derken okulu uzatmadan 1999 yılında iyi bir dereceyle mezun oldu. Master yapmak istiyordu. Bu kadarı da uçuk bir hayaldi, bir anneydi o. Anneler master yapmaz, çocuk büyütürdü. Derken 1999 yılında mezun olduktan hemen sonra aynı bölümde yüksek lisans öğrenimi görmeye başladı. 2001 yılında yüksek lisans öğrenimini tamamladı ve yine aynı yıl aynı bilim dalında doktora programına kabul edildi. 2007'nin Ağustos ayında doktorasını tamamladı. Küçük Esra, önce anne Esra olmuş, ardından öğrenci Esra olmuş ve doktoranın tamamlanması ile birlikte Dr. Esra Hanım olmuştu. Doktora tezi oldukça ilginçti; televizyonun ev kadınlarının gündelik yaşamlarını nasıl etkilediğini araştırdı. Kadınların yaşamlarında televizyon dizilerinin etkisi o kadar ilginçti ki, tezi ulusal gazetelerde bile haber oldu. Bu arada mezun olduktan sonra Elazığ'da Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı değişik okullarda sınıf öğretmeni olarak görev yaptı. Şu anda özel yetenekli çocukların eğitim gördüğü Elazığ Bilim ve Sanat Merkezi'nde rehberlik biriminde öğretmenliğe devam ediyor. Dr. Esra Gülmez'in büyük oğlu Emrah, Bilkent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. Şu anda Hollanda'da çalışıyor. İkinci oğlu Yunus Taha, Hacettepe Üniversitesi, Eczacılık bölümünde öğrenci, üçüncü oğlu Emre ise Amerika'da Berkeley Üniversitesi'nde öğrenci. Zorluklardan, imkânsızlıklardan, sınavların zorluğundan şikâyet etmek isteyen varsa, bu yazıyı duvara asıp tekrar tekrar okusun. Kocaman bir teşekkür size Dr. Esra Hanım, hepimizi yüreklendiren öykünüz için. Değişime Önce Kendimizden Başlamamız Gerekiyor. Clarence S. Darrow'un dediği gibi; "yirmi yaşındaki bir insan, önce dünyayı değiştirmek ister. Yetmiş yaşına gelince, yine dünyayı değiştirmek ister, ama yapamayacağını bilir.'' Bu bir nevi hiç sönmeyen umut gibidir, insanoğlu sürekli doğayı ve çevresini değiştirmeye çabalar... Ancak dünya'yı değiştirmek istemek kadar önemli olan ve göz ardı edilen bir şey daha vardır ki o da şüphesiz ki değişime ilk önce kendimizden başlamamız gerektiğidir. Yapıtlarıyla, fikirleriyle, düşünceleri ve eylemleriyle pek çok insan bu içgüdülerinin emrindedir. Herkes bir şeyleri sınırsız bir biçimde değiştirmek ister ancak herkesin dünyası farklı olduğundan öncelikli olarak herkes kendi dünyasını değiştirebilir. Dolayısıyla değişim işinede önce kendimizden başlamamız gerekiyor. Tolstoy konuyla ilgili sözünde; '' herkes dünyayı değiştirmeye çalışıyor da, hiç kimse kendisini değiştirmeye çalışmıyor." Der.Aslında oldukça'da haklıdır. Değiştirmeye ilk önce kendimizden başlamak gerekli değil midir? Tıpkı, ''her ne arar isen önce kendinde ara'' diyen Hacı Bektaş Veli'nin derinlikli ifadesindeki gibi... İçinde yaşadığımız dünyamızı değiştirmek için önce düşüncelerimizi ve kendimizi değiştirebilmeliyiz. Bu değişimle beraber zincirleme olarak herşey değişir. Biz değiştiğimiz de çevremizdekilerde değişmeye başlayacaktır. Başkalarında görmek istediğiniz değişikliğin bizzat kendisi olduğumuz da bizim için dünyanında değiştiğinin farkına varacağız. Çünkü; evrende insanın kendi iradesiyle başarabileceği, kesin olarak düzeltebileceği tek bir şey vardır: o da KENDİSİDİR. İşte bu yüzden değişime önce kendimizden başlamamız gerekiyor. Başarı Hedefi Olanlarındır. Geçmiş yaşantılarımızın, hayal kırıklarımızın, olumsuzlukların bugün ayağımıza dolaşmasına izin vermeyelim. Yaptıklarımız için değil, yapamadıklarımız için üzülmeliyiz. Geçmişe vurduğumuz halatları çözelim. Yeni limanlara, uzaklara yelken açalım. Gün bugündür. Değişimin gerekliliğine önce kendimizin karar vermesi gerekiyor. Hemen şimdi... Başlamak için en uygun zamanı beklersek hiç başlayamayabiliriz. Hemen Şimdi başlamalıyız! Şu anda bulunduğun yerden, elindekilerle başla. Çünkü hayat kararsızlıklar için gerçekten çok kısadır. Verilmiş en kötü karar bile kararsızlıktan iyi değil midir? Sizce kararımızı verme zamanı gelmedi mi? Haydi! Planlamamızı yapalım, kolları sıvayalım mı? Sizce de yapacak çok şey yok mu? Bugüne ve yarına bakalım. Kendimizi geliştirmek için değişmekten korkmayalım. Bugün yeni bir gün. Kâinatta her an bir yaratılış var. Hiçbir şey eskisi gibi değil, bizde değiliz. Her an bir değişim yaşanıyor. Hücrelerimiz bile her an yenileniyor. Öyleyse sevgili dostlarım; Bahşedilmiş yeni bir güne merhaba diyelim ve şu soruyu kendimize soralım: Bugün hedefimiz için ne yaptık?