Alman parlamentosunda geçen sözde Ermeni soykırım tasarı ilk değildir, sonda olmayacaktır.!
Biz hep bu şekilde tepki gösteren olarak mı devam etmeliyiz, yoksa ön alacak, karşı atak başlatacak konuma mı geçmeliyiz.!
Biz, devlet olarak sözde Ermeni soykırım olayını dünya kamuoyuna yeterince anlatamadık ve bu bizim için bir kâbusa dönüştü, hangi ülke Türkiye ihtilafa girse hemen bu silaha sarılıyor ve kendince bizi cezalandırıyor.
Yüzlerce yıl adaletle ve hoşgörüyle farklı unsurları yöneten Osmanlı Devletinin Sadıka-i Millet dediği ve devlet hizmetinde önemli görevler verdiği Ermenileri katletmesi akıl ve mantık dışı bir iftiradan öteye gitmemesine rağmen, tarihi kayıtlarda böyle bir bulgu ve belge olmamasına rağmen 1968’de kasıtlı olarak BM gündemine geliyor ve hala bizi meşgûl etmeye devam ediyor.
Sözde Ermeni soykırımının dünya kamuoyuna yeterince anlatılamamasının sancılarını yaşıyoruz ve yaşamaya devam edeceğiz.
Birinci Dünya Savaşı’nda müttefikimiz Almanya, savaş döneminde Osmanlı ordusunda komuta kademesinde söz sahibiydi, eğer böyle bir olay olduysa neden engel olmadılar, bir suç varsa onlarda bu suça ortaktır.
Savaş sırasında tehcir her ülkenin hakkıdır ve bunu yapmışlardır. Bizim Ermenilerle bir sorunumuz olmamıştır ama 1850’lerden itibaren Ruslar ve İngilizlerin kışkırtmasıyla bu hale gelmiştir.
Bizim yapmamız gereken kalıcı bir çözüm ortaya koymaktır. Bu soruna kalıcı bir çözüm üretmezsek, her ihtilaf yaşadığımız ülke bu konuyu koç başı gibi kullanarak bizi köşeye sıkıştırmaya çalışacaktır.
Kalıcı bir çözüm için, dış işleri bakanlığı öncülüğünde, akademisyenler, tarihçiler, düşünce kuruluşları işbirliğiyle ortak bir çalışma ile bu konuda iftiralara cevap verecek bilimsel ve tarihi belgeler eşliğinde bir kitap yayınlamak, ülkemizdeki yabancı ülke büyük elçi ve konsoloslarına bilgi vermek, yurt dışı temsilciliklerimizde bu konu ile ilgili, o ülkelerin siyasilerini ve hükümetlerini bilgilendirmek, dünya kamuoyunu doğru bilgilendirmek çok önemli ve gereklidir. Daha farklı çözümlerde tartışılabilir ve uygulanabilir.
Eğer kalıcı çözüm üretmez de günü kurtarmaya çalışırsak bu konu bizi uzun yıllar meşgul etmeye ve engellemeye devam edecektir.
Bunu yapmazsak, geçmişte Fransa, İsviçre’de, bugün Almanya’da yaşadığımız olumsuz durumu yaşamaya devam ederiz.
NATO ve BM gibi AB’nin de bir kez daha dost olmadığını görmüş olduk. Biz Kıbrıs’ta Annan Planı’na evet dedik, Rumlar hayır dedi buna rağmen AB Rum tarafını üye aldı ve iki yüzlü bir tavır sergiledi. Tekrar çözüm süreci yapılmadığı ve HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlığı kaldırıldığı için mi Almanya bize misilleme yaptı ve sözde ermeni tasarısını parlementosundan geçirdi. Bundan sonra kaç ülke daha bu sözde iftira senaryosunu parlementosundan geçirecek bilemiyoruz ama bir şeyi çok iyi biliyoruz, Türkiye’nin artık Türk Birliği’nden başka bir çıkış yolu kalmamıştır.
Parlementoların aldığı kasıtlı ve siyasi kararların hiçbir ilmi ve hukuki bağlayıcılığı yoktur. Bu konu tarihçilere ve bilim adamlarına bırakılmalıdır.
Beklemede olan bir konu daha var, sözde Rum soykırımı hazırlanıyor önlemini şimdiden alalım.
Bunun yanı sıra bir önemli sorun daha var, sûreti haktan görünenlere de dikkat edelim, adı Türk, kimliği Müslüman ama kalbi hainlere dikkat edelim ve fırsat vermeyelim.