Esnaf zorda…

Her gün bir yerlerde ya dükkanlar, mağazalar soyuluyor ya da girişimler oluyor. Hafta içinde İstanbul Mimaroba’da yaşanan ve haberlere yansıyan hırsızlık ve esnafın hırsıza cevabı, sanırım son zamanda gördüğümüz en ilginç olanlarındandı… Mağaza sahibi, son 10 gün içinde 3 defa mağazayı silah ve balyoz ile soymak isteyenlere karşı, mağaza içinde silahlanmış bekliyordu… 

Dediğine göre; hırsızlar hırs yapmış, tekrar gelecekmiş!.. Röportaj esnasında elinde makinalı tüfeği ve vücuduna sarılı fişekliği ile sanki Cüneyt Arkın repliğinden çıkmış gibiydi… Kesinlikle zekice bir hamle, bu yoğun gündemde dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. 

Hırsızlar ile mücadelesi TV başında seyredenleri şaşkına çevirdi. Adeta soluksuz izlendi. 

Verdiği mesaj; Alın teri ile kazandığımızı, her önüne gelen sahip olamaz. Taa ki kendimiz isteyene kadar… 

Özü itibarıyla bu onurlu görev, tabi ki öncelikle devletindir. Bunun için devlet babadır… Vatan ise ana…

Haber ya da verilen mesaj hergün duyduğumuz ve maalesef sıradanlaştırılmış bir mesaj, ama mesajın sunumu, duruşu on numara ve dikkat çekici…

Haber kanallarında “Gelecekleri varsa görecekleri de var” spotuyla ekranlarda seyrettiğimiz yağız esnafımız, özü itibarıyla bir iş adamı… Ve bu başlık Atatürk’ün düşman için söylediği vecizi çağrıştırdı bizlere “Geldikleri gibi giderler”… Hırsızlara meydan okuması ile haberi seyreden herkesin gönlüne girdi…

Kendisinin 12 mağazası var. Yanında 70 kişi çalışıyor. Ve aileleriyle birlikte yaklaşık 300 kişi bu mağazalardan geçiniyor. Yılda yaklaşık 1,2 milyon TL KDV ödüyor. 0,8 milyona yakın SGK, gelir vergisi, kurumlar vergisi ödüyor. 

Elbette sadece o değil bugün eli iş tutan, tutmayan vatandaşlarımızın tamamı, kendi nispetinde vergi ödüyor. 

Tam da bu satırda verginin tanımını tekrar hatırlayalım!..

Vergi; Kamu, halk, toplum hizmetlerine, sosyal haklara harcanması için vatandaşlardan, geliri nispetinde ya da dolaylı olarak alınan paradır.

Peki bu durumda; Esnaf silahlanmak zorunda kalıyorsa, yetmiyor güvenlik elemanı çalıştırıyorsa, ardından teknolojik güvenlik sistemleri kurmak zorunda kalıyorsa, güvenliği için telaş ile oradan oraya koşturmak zorunda kalıyorsa, iş gücünü bu yöne harcıyorsa ortada yanlış giden birşeyler yok mudur?..

Özel sağlık sigortası talebi her geçen gün artıyorsa, yine talep sebebiyle her yerde mantar gibi özel hastaneler açılıyorsa, devlet hastenelerine değişik sebeplerle mümkün mertebe gidilmek istenmiyorsa ortada yanlış giden birşeyler yok mudur?..

Bu seneki üniversite tercihlerinden sonra, yapılan sıralama değişikliği sebebiyle, yaklaşık 200 bin öğrenci devlet üniversitesine yerleşemiyorsa, mecburen özel okullara yöneliyorsa, milli eğitim sistemi sürekli değişiyorsa, sistem sebebiyle ilkokuldan itibaren çocuklar özel okullara yöneliyorsa, talep sebebiyle özel okullarda her sene çoğalıyorsa, devlet bile kendi okullarına aldırmadan özel okullara teşvik veriyorsa ortada yanlış giden birşeyler yok mudur?.. 

Yapılan yeni köprüden, tünelden, otobanlardan geçmek için, yabancı firmalarına, döviz üzerinden ve yüksek miktarda ödeme yapılıyorsa, ayrıca geçiş tahahhüdü dolmadığı dönemlerde, geçmeyenlerin bile vergisi ile yabancıya ödeme bir daha yapılıyorsa ortada yanlış giden birşeyler yok mudur?..

Tüm Avrupa ve gelişmiş ülkelerde evden akan su içiliyorsa, bizde içme suyu için evimizin muslukları kullanılamıyorsa, değişik şirketlerden ayrıca içme su satın almak zorunda kalınıyorsa, ya da su temizliği için yabancı, ithal su arıtma cihazları alınıyorsa yanlış giden birşeyler yok mudur?..

Bunca ödediği verginin ardından, tekrar ve hatta döviz bazında yol, su, elektrik, köprü, güvenlik, eğitim, hastane parasını kendi ödüyorsa ortada yanlış giden birşeyler yok mudur?..  

Vardır elbet.. Geçmiş’ten aldığımız derslerde de, benzer hatalar zinciri bizi umulmadık, istenmedik yerlere götürmüştü.

1919 yıllında, ABD başkanı Wilson ve diğer müttefikleri Damat Ferid’e ve heyetine, yani “Gülünç üç adam” deyip gülüştükleri o heyete, bir mektup yazdı. Bu mektupta ağır ifadeler kullandılar. Ardından başkan Wilson, bir açıklamasında mektubun ağır olduğunu söyledi ve şöyle devam etti ; “Cevap ağır, fakat Türkler buna lâyıktır”. 

O acı dolu günlerin zorluğunu, ağırlığını özetler bu cümle… Ve her okuduğumuzda yüreğimizi dağlar…

Gerçekten “Türkler buna lâyık mıdır?..”

Elbette değil… 

Çünkü çok değil, üç sene içinde dedelerimiz, anka kuşu gibi küllerinden doğdu ve bu sözleri söyleyenleri, hatta söyletenleri vatandan kovdu… 

Bugün o kahramanlar, bazı yazarlar tarafından “CHP’nin İş Bankası hisseleri” vesilesi ile eleştiriliyor. Elbette eleştirilebilinir, ancak tartışarak, farklı görüşleri dinleyerek doğru yolu bulabiliriz. Eleştiri bizi geliştirir. Ama adaleti de elden bırakamayız… O kahramanları eleştirenler, bugünkü politik, ekonomik, eğitimde, tarımda, üretimde, ithalatta, ihracatta yapılan ya da yapılmayanları eleştirebilmelidir…