Evet! “Irkdaşlık ve Yurttaşlık örtüşmedikçe” hangi ülke olursa olsun, asla huzur bulamaz!... Misal mi istersiniz, hemen cevaplayalım; “ABD’deki son trajik vak’a” en canlı misaldir!.. 

Bir zenci çocuğu oyuncak tabanca ile oynarken, bir beyaz polis; tabancayı hakiki sanıp çocuğu vurarak öldürmüş. Polis haklı mıydı, değil miydi? Orası bizi bağlamaz. Vak’a üzerinde ahkâm kesmemiz, “Milletler Arası Anlaşmalara” ters düşer. 

Biz sadece “Zenci, Beyaz” ayırımı üzerinde durmak istiyoruz: Washington’a göre: (Zenciler de, Beyazlar kadar söz ve hak sahibidirler.) Bu doğru mudur?... Hiç sanmıyorum. Zira, Zenciler hâlâ “ırk ayırımı” yapıldığı inancına sahiptirler!.. 

Denecektir ki: “Zencilerden, General, Genelkurmay Başkanı ve hatta Cumhurbaşkanı seçilebilmektedir.” Bu doğrudur. Ancak, önemli bir husus gözlerden kaçmaktadır. Onların asıl istedikleri; “Renk ayırımının” ortadan tamamen kaldırılmasıdır. 

Ne var ki, bu bir tabiat hadisesidir; “Beyaz beyazdır, Zenci de zenci.” Dahası ABD’nin tarihi nice katliamlarla dopdolu bir yumaktır; çözüldükçe, çözülür. Kokuşmuş trajik vak’alar, meydana çıktıkça çıkar... 

Benim naçiz tahminime göre; ABD’yi dış değil, iç düşman yıkıp yok edecektir... Çünkü, ABD’de, öylesine karmaşık bir toplum yapısı var ki, onları birleştirebilmeye kimsenin gücü yetmez ve bu sebeple öyle bir zamanda yani bir iç harbinde kendi, kendisini parçalayıp yok edecektir!... 

Peki, ABD’de bir iç harbi zuhur edebilir mi? Evet o ihtimal her daim vardır ve zaten birkaç defa “Askeri bir İhtilâl” zuhur edecekken, Pentagon’un gayet kuvvetli “Haber Alma Bölümü” durumu zamanında öğrenerek, derakap önlemiştir. Ve lâkin, bu durum ilelebet öyle gidecek ve Pentagon anında tedbir alabilecek diye bir ihtimal üzerinde durulamaz!... 

ABD’de uygulanan anayasaya göre: Her eyalet kendi, kendisini yerel kanunlarına göre idare eder ve ancak dış meselelerde tümü de Washington’a tabi olurlar. 

Bu tamamen yanlış bir uygulamadır. Zira, hemen her eyalet hemen, hemen bir ülke özelliği taşımaktadır ve bir gün bunlar bir fırsat zuhur ederse, Washington’a meydan okuyabilirler. 

ABD’nin yapacağı en makul sistem; “Soydaşlık ve Yurttaşlığı” aynı potaya koyup, “Millî Birliğini” bu şekilde koruyabilmekti. 

Ancak, ABD bu sistemi benimseyememiştir. Zira, ülkenin kuruluş sistemi buna mani teşkil etmekteydi. 

Bizler, ülkemizde olsun ABD’yi ve olsun diğer Devletleri, ABD isteklerine uygun şekilde olanı öğrenmekteyiz. Halbuki, ABD dahil, bir çok ülke, dünya haberlerini daha sıhhatli şekilde öğrenip, ona göre, hazırlanmaktadır. Bizdeki haberler saatlerinde ise TV’lerimiz sadece araba kazaları, cinayetler, yangınlar, sel felâketleri vs. Geçerek bizleri sadece üzüntüler ve mutsuzluklar girdabına sürüklemeye çalışmaktadır. 

Bu niçin böyle istenmektedir? Şunun için öyle istenmektedir: Mutsuz insan hiçbir zaman tam sıhhatli düşünemez. Dolayısıyla da, etrafında olup biteni tam olarak kavrayamaz. 

Bir hususa tam bir açıklık getirmemiz elzemdir ki şudur: ABD, 1940’lı, 1950’li yılların Amerika’sı değildir. O tarihlerde ABD’nin gerçek manada müttefikleri vardı. Tüm Uluslara “Hürriyeti” vaat eden, Demokratik bir sistemi savunan Yeni Dünya, bütün problemli uluslar için bir kurtuluş umudu idi. Ancak, daha sonraki yıllarda gerçek çehresini görebilen uluslar yavaş, yavaş ABD’den uzaklaşabilmenin çarelerini arar olmuşlardı. 

Günümüzde ise, ABD’ye bağlı görünen bir çok ulus, maddi yardım görebildiği için safında görünmektedir. Maddi destek kesilir kesilmez, O’nu anında terk etmeye hazırdırlar. 

“Soydaş ve Yurttaş” konusundaki, ırki harsları ön plâna alan Uluslarda bu faşizan tutumu aşılayan, bizzat ABD olmuş ve hâlâ devam ettirmektedir.... 

Ne var ki, dönüp dolaşıp, aynı belâ kendisini de bulmuş ve böylece hak yerini bulmuştur denebilir!.. 

ABD’de; Zenci General, Zenci Genel Kurmay Başkanı ve en nihayet Zenci Delvet Başkanlığı makamı siyahilere teslim edilmişse, bu demokrasi adına olmaktan ziyade, ülke içindeki Beyazları rahatsız etmek ve bunun yanı sıra diğer Uluslara da Amerikan Demokrasisi’nin (!) nasıl adaletten yana olduğunun imajını yayabilmek gayesine dayanmaktadır. 

Başkan Obama, ABD ve Dünya meselelerini kendi danışmanlarıyla mı istişare etmekte, yoksa, ipler görünmeyen bir gücün ellerinde midir?.. İşte bütün mesele bu sualin içindedir!... 

Günümüz Türkiye’si bütün bu hususları tek, tek ele alarak düşünmek mecburiyetindedir!... 

Günümüz Türkiye’si, “kılık kıyafet” açısından bir Atatürk Türkiye’si olabilmekten çok uzaktır: “Dizleri veya daha başka yerleri yırtık kot pantolon, kulakta küpe, tıraşı gelmiş, kolları dövmeli, saçları uzun acayip genç erkek tipi. Burnunda halka, mini etek, dili üstünde boncuk gibi bir nesne, kulaklarında acayip küpeler, vücudunun bazı yerlerinde dövmeler bu da genç kız tipi!... 

Her iki gencin de giyindikleri gömlek veya tişört üzerinde İngilizce muhtelif sözcükler vs. Şimdi soruyorum: Bu giyim kuşam ile bizlerin ne ilgisi var söyler misiniz?.. 

Homoseksüel’liğin, Lezbiyenliğin adeta moda haline getirilmesinde bizim TV’lerimizin oynadığı rol, gerçekten düşünülmesi icap eden boyutlara erişmiştir?.. 

TV. Haberleri, haberden ziyade tüyler ürpertici; cinayet, araba veya otobüs kazaları, yangınlar vs. geçerek, seyircide moral diye bir şey bırakmamaktadır!... 

TV. Dizilerine gelince: Sadizm, cinayet, komplo, hiç mi hiç eksik olmayan hastane ve yoğun-bakım, hasta başında ağlayan yakınları, ihtirası dinmeyen, sadakat nedir bilmeyen kız ve kadınlar. Ya sünepe veya canavarlaşmış erkekler, sadece paraya tapınan bir toplum vs. Şimdi soruyorum: Bizler böyle bir toplum muyuz?... Bizleri yavaş, yavaş değil, sür’atle bitiriyorlar.. 

Bizler, dün ayrılıklarını esas olarak ülkemizde “azınlık çoğunluk” meselesini adeta problem durumuna getirerek vatandaşlık esaslarını buna göre ayarlamaya çalışırken, Dünya’ya hükmeden güçlür, tam tersi, din mevhumundan ziyade, Milletlerin çıkar haneleri ile alakadar olmakta ve olsun ekonomik, olsun siyasi menfaatlerini bu esas üzerinde ele almaktadırlar. 

Ancak bakıyorum ki, ülkemizde hâlâ “Soydaşlırk, Yurttaşlık” meselesinde herhangi bir çıkar yol bulunmamakta, Soydaşlık, Yurttaşlığa ağır basmaktadır!... 

Son günlerde, gazetelerden öğrendiğimize göre, Batı Dünyasında “Lavaş Ekmeği” Ermeni ekmeği olarak kabul edilmiş. 

Tabii ki, soydaş Azerbaycan ayaklanmış ve bu duruma itiraz etmiş. Ama, atı alan çoktan Üsküdar’ı geçmiş... 

“Lavaş Ekmeği” Ermeni Kadim Kilisesi’nin “Mukaddes Ekmeğidir.” Dahası, Anadolu Topraklarına ilk gelen Türk Boyu Ermeni’lerdir. 

Hiç olmazsa Mukaddes Ekmeğimize dokunmayın! Türkiye bu konuya “Soydaşlık” açısından değil de, “Yurttaşlık” yönünden eğilecek olursa, İlahi Adalet tecelli etmiş olacaktır. 

Suni “Türk-Ermeni düşmanlığını” ülkemiz daha kaç zaman sürdürecek, Dünya İdaricilerinin bu iğrenç kumpasına daha kaç yıl âlet olma durumunda kalacak?.. 

Olsun Ruslar ve olsun Amerikalılar, “Ermeni Meselesini” aynen temcit pilavı gibi her arzu ettikleri zaman sofraya sürmelerine daha ne kadar zaman seyirci kalınacaktır?... 

Milletlerle olan her nevi münasebetlerde söz konusu olan ne Irk ve ne de Dindir. Doğrudan millî çıkarlar söz konusu olur. Türkiye bu esasa göre hareket etmediği müddetçe, her daim, yanlışlara sapmaya mahkûmdur! 

TV’lerimizde “sapık ilişkilerin” bir diğerini takip ettiği, “Ulan İstanbul” adlı dizilerin TV. tarafından baş tacı edildiği bir dönemin içinde yaşamaktayız. Böyle bir durumda; “Dinden, imandan” bahsederek tenakusa düşmemek, gerçeklerin üzerine, üzerine gitmek lâzımdır. 

Her şeyden önce, şu hususu dikkate almak elzemdir: Türkiye’de de Ermeniler yaşamakta ve Türk Devletini, kendi devleti, topraklarını kendi vatanı sayan bu kadim Kavimi dışlar gibi hareket etmek, kadim Yurttaşlarını görmezlikten gelmek vs. Türkiye’ye hemen hiçbir kazanç sağlamamış, bundan sonra da sağlamayacaktır. Zira, “suni bir düşmanlık” olduğu ve bunu Süper Devletlerin kendi çıkarları adına değerlendirdiklerini cümle âlem bilmektedir. 

Makalemin başından itibaren dünya ahvali hakkında görüş ve fikrimi açık olarak yazdım. Dini inançlar çerçevesinde insanlar arasında, daha doğrusu yurttaşlar arasında ayırım yapmak, her şeyden evvel Hz.Allah’ı gocundurur. Zira cümle âlemi olduğu gibi, cümle mahlukları yaratan da O emsalsiz varlıktır. 

İster inanılsın, ister inanılmasın durum aynı ile vak’idir!.. Ne bir eksik ne bir fazla. Demem şudur ki, herhangi bir ülke içinde, Irki ve dini açılardan ayırım var ise, öyle bir ülke’nin yarınları hakkında olumlu inançtan söz edilemez!... 

Bunun yegane çaresi: 

(Soydaşlıkla, Yurttaşlığın örtüşebilmesine bağlıdır!) 

Saygıdeğer okuycularım, İnşallah önümüzdeki Pazar buluşmak üzere cümlenize sıhhatli ve mutlu yarınlar diliyorum efendim.