Sevgili ve çok değerli okuyucularım teknolojinin hayatın içinde değil de sadece parmakların ucundadaki varlığından söz etmek istiyorum. Bilgisayar başında kahraman olup ahkam kesen fakat, icraata gelince sıfır olan bir kitle oluştu. Adı Klavye Kahramanı.

Teknolojinin nimetleri elbette yazmakla bitmez...tabii ki doğru kullanım çok önemli. Acaba kullanılıyor mu? Sosyal medya mertliği bozdu mu? Kafamda daha nice sorular...Evet, aynı Köroğlu'nun dediği gibi “tüfek icat oldu mertlik bozuldu”. Bırakalım yüzyüze görüşmeyi birbirini hiç tanımayan kitlelerin klavye üzerinde akıllara zarar yazışma, görselleme, atar yapma, gider yapma, yalan-yanlış yazmaları onları klavye kahramanı yaptı. 

Rahmetli Hüseyin Atsız'ın kahramanlık dizelerinden bir dörtlük hatırlatmak isterim...

"Kahramanlık ne yalnız bir yükseliş demektir, 

Ne de yıldızlar gibi parlayıp sönmektir. 

Ölmezliği düşünmek boşuna bir emektir. 

Kahramanlık; saldırıp bir daha dönmemektir." 

Evet, kahramanlık yüz yüze gerçekleşen bir olgu. Maalesef sosyal medyada kişilerin birbiri ile yazışmalarında neyin kafası ile yazdıklarını bilmediğimiz bir kitle hasıl...Facebook bazı kesimin yani klavye kahramanlarının yaşam duruşunu bozdu. 

Ne sevgi kaldı ne de saygı. 

Ne küçük büyüğüne saygı duyar ne de büyük küçüğünü sever, 

Gıybet ve fitne herkesin önünde aleni yapılır ve yazılır,

Yüz yüze söylemeye cesaret edemeyen kitleler klavyeden amiyane sözler eder oldu. 

Üzgünüm ama en çok ve en edebi küfür edenler beğenileri topladı.

Sosyal medyada klavye kahramanının ne yazdığı belli olmadığı gibi beğeni hanesi uçtu gitti.  Misal; adam babam öldü diye yazıyor. Üzücü rahmetli oldu diye yazmıyor da öldü diye yazıyor. Birde bakmışsınız 100’lerce beğeni almış. Ahhh...sosyal medya sadece bu örnek değil ki...yazsam akıllara zarar olur...

Sosyal medya üzerinden tiltlerinin dışında paylaşım yapan kitleler adab-ı muaşeretten asla nasibini alamamışlar...evet, maalesef işin gerçek yüzü bu.

Dünyadaki bütün icatların daha iyi savaşabilmek için üretildiği bir gerçek var. Bu günün en masum teknolojisi dahi sadece iyi insanların işine yaramıyor. Bir zamanlar dürbünü kullanan röntgenciler artık facebook ve diğer sosyal medya unsurlarını kullanıyor. Bir de hiç riski olmadan...yakalanma korkusu yok...her şekilde saldır dur...korkusuzca...klavye kahramanısın ya...akıllara zararsın aslında...

Teknoloji bu şahısların “yetersizlikten mütevellit korkaklığı”na iyi geldi. Her ne kadar siber suç diye bir şey olsa da normal suçlarda olduğu gibi hemen müdahale edilemediğinden bu tipler korkaklıklarını kolaylıkla cesarete dönüştürebilmektedir. Bunun için bu çağda çok az şeye ihtiyaçları var. Ekran, klavye ve internet onları ihya etmeye fazlası ile yetti de arttı bile...oldular mı klavye kahramanı!!!...

Nasıl birşey bu dediğinizi duyar gibi oldum. Hayatında üç satır yazı yazmamış, beş satır okumamış insan yığınları sanal alemde uçuyorlar...hem de ne uçuş...ne insani özellikler ne de utanma duygusu kalmamış. Evlisi de bekarı da var...hemde öyle var ki...yazıyor (hem taciz, hem de görsel)...bir araştırıyorsun adam tın tın...boş kutu...ama siber güçleri var ya kes dur...peki nereye kadar? Engelleniyor mu? İnanın bilgim yok ama ben derhal engelliyorum...adam yazıyor, çiziyor ama dünyadan bihaber...insanlıktan nasibini almamış. 

Toplumda çivisi çıkmış geleneksel ahlaki kuralların, alt yapıdan üst yapıya kadar her konuda kitleleri ve yeni nesli nasıl etkilediğini biliyorsunuzdur.

Yiğitçesine, mertçesine tüm insani duygu ve fiziksel enerji ile yaşamak varken; çivisi çıkmış toplum gerçekleri yaşanır oldu! Belki ağır bir tabir oldu ama maalesef ben kişisel fikrimi bu şekilde tanımlıyorum. Neden peki? Saygı, sevgi, birliktelik, beraberlik ve diğer insani hasletler zamanın içinde tam bir dejenerasyon yaşıyor da ondan. Günümüz dünyasında tüm toplumların barış ve huzurunu engelleyen önemli bir sorun değil mi Ahlaki Dejenerasyon? Ailenin temel taşlarının oluşumu halindeyken bile kişilerin adab-ı muaşeret kurallarını hiçe sayarak oluşturmak istedikleri bu kutsal kurum ileriye taşınamaz hale geldi. Değer yargılarını hiçe sayan kişisel birliktelikler toplumun ahlaki dengesini bozmuş durumda. Diyor ki; ben çok eşliliğe karşı değilim ve böyle yaşamak istiyorum. Diğeri benim hayatımda biri var. Fakat o arada başka biri de olabilir. Yanımdaki kişi kişisel tercihlerime saygı duymadığı takdirde benim onunla ilişkim biter! Hatta ve hatta o da benim dışımda bir ilişki yaşayabilir! Tabiri caiz naçizane ben bu duruma çok tepkili bakan biri olarak “Ohaaa! Çüs! Diyorum... 

Gelecek nesillerin yaşam içindeki değerlerinin nasıl olacağını düşünmek bile beni zorluyor. Her birey elbette kendine münhasır hayat felsefesi ile yaşar. Kişisel yaşamın çoğunluğu kitleleri oluşturuyor. Kitleler de toplumu oluşturduğuna göre ben diyorum ki; çok daha fazla insani karakter bozulmalarına engel olmak ve toplumun ahlaki değerlerini düzene sokmak için yazılı ve görsel medyada eğitici, bilgilendirici programlar yapılmalı. Evet, bu arada benim tabirim ile  “kimin eli kimin cebinde” programlarına artık bir dur denilmeli. Çivisi çıkmış toplum kurallarına bu kadar etki etmesi içler acısı. Ahlaksızlığın yaşı kalmadığı gibi her gün daha da küçülüyor ve yapılan ahlaksızlık çeşitleri de çoğalıyor.

Umarak yazıyorum örnek davranış ve yaşam biçimleri ve dürüst karakteristik felsefi yaşam; tüm toplumun daha duyarlı, farkında ve doğru kurallar ile yaşamasını gelecek nesillere taşıyacaktır.  

Değerli okuyucularım sözü daha fazla uzatmak istemiyor ve yazıma son verirken;  “kardeşçe, barış ve huzur ile daha mutlu, ahlaki değerlere sahip çıkılan bir yaşam tarzı ile kalınız” diyerek, yazımı Friedrich Nietche’nin bir sözü ile bağlıyorum.

Ahlak esasen toplumu çöküntüden kurtaracak ve toplumun muhafazasını
sağlayacak bir araçtır.

Teknolojisiz kalmayın...sadece klavye kahramanı olmak yetmiyor...sağlıkla ve duyarlı kalınız...