Günden güne önemini artıran medya 21.yüzyılda internet ağının kurulmasıyla yeni bir boyut kazanmıştır. Sosyal medya; en genel anlamıyla yeni nesil web teknolojilerinin getirdiği kullanıcı kolaylığı ve iletişim hızıyla yakalanan eş zamanlı bilgi paylaşımının takip edildiği dijital platformdur. Birçok insanın mobil ve online (çevrimiçi) olduğu dijital çağda paylaşım ve iletişim sınırı olmadan özgür ve özgün tartışma zemini yaratan sosyal medya, kişi ve birey iletişiminin yanında marka ve kurum konumlandırması açısında da son derece önemlidir. Sağladığı etkileşim açısından sosyal medya, eğitim ve bilgi sağlama anlamında da kapılarını ardına kadar açmaktadır.
Sosyal medya geleneksel mecralardan farklı olarak yaşayan bir platformdur. Gazete, Tv ve diğer basılı mecralardan en büyük farkı eş zamanlı bilgi paylaşımıdır. Çift yönlü bir iletişim söz konusudur.
Yeni bir oluşum olarak düşündüğünde sosyal medyanın toplum üzerinde de etkisi büyüktür ve ülkeler arası kültür ile yaşam şartlarına bağlı olarak kullanım oranlarında da farklılıklar gözlemlenir. Son istatistiklere göre Türkiye sosyal medya kullanım oranı Avrupa ülkeleri arasında ilk sıralarda yer almaktadır.
Arap Baharı olarak tabir edilen değişim ve dönüşümde sosyal medya’nın büyük rolü olmuştur. Taksim’deki Gezi Parkı hadisesinde de sosyal medya önemli bir rol üstlenmiştir. Özellikle gençlerin ayaküstü sosyal medyayı kullanarak haberleştikleri ve hızla hareket ederek buluştukları yer, zaman ve mekân belirlemeyi sosyal medya kanalıyla yapmışlardır. Türkiye sosyal medyaya çok hızlı ayak uydurmuş ve bunu bir gelişim, değişim ve yenilik aracı olarak kullanmayı başarmıştır. Olumlu ve olumsuz yönü bir başka tartışma konusudur. 
Eski Amerikan Başkan Yardımcısı Al Gore, iletişimde matbaadan sonraki devrimin dijital olduğunu belirterek, “Osmanlı ilkini kaçırdı ama ikincisi elinizde” dedi. Al Gore’un ifadesi “Osmanlı İmparatorluğu matbaa icat edildikten hemen sonra matbaayı yasakladı. Böylece kendi topraklarında bulunan ülkeler bilgiden yoksun kaldı”. Al Gore konuşmasında Amerika’nın 1969 yılında Ay’a çıkarken yaş ortalaması 26 olan bir ekip ile hazırlık yaptığını ifade ediyor ve genç nüfusa sahip olan “Türkiye’nin elinde dijital çağı yakalayacak bir güç var” diyor. 
Genç bir nüfusa sahibiz. Genç nüfus demek dinamizm ve enerji demek ancak onlara yol göstermek ve enerjilerini iyi ve doğru şekilde kanalize etmek büyük önem taşımaktadır. Günümüzde insanlık oturduğu yerde dünyanın her tarafı ile anında iletişim halinde bilgiye ulaşmaktadır. Hepimiz, eşimiz-çocuğumuz ile anında görüntülü görüşebilmekteyiz. İstediğimiz bilgiyi dağ başında bile indirebiliyor, her türlü haberi yazılı ve görsel olarak da takip edebilmekteyiz. 
Çukurova Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İbrahim Ortaş’ın işaret ettiği gibi; “Osmanlı’dan günümüze Türkiye bilime yeterince önem vermemenin bedelini sürekli satın alarak ödemektedir. İleri teknoloji ve sanayi ürünü üretemedik. Türkiye, dünyanın 17. büyük ekonomisi olmasına karşın ileri teknoloji üretiminde Dünya Ekonomik Forumu (DEF), Bilişim ve İletişim Teknolojileri (ICT) 2010-2011 raporuna göre 138 ülke arasında 71. sırada olduğu görülüyor. Bugün dünyada her kim ki bilimsel ve teknolojik ürün üretiyor orada açık ara o ülkenin AR-GE’ye verdiği önem ve o amaçla yapılan ciddi harcamaları bulunmaktadır. Ayrıca bir o kadar da üniversitelerinde demokratik yaşam ve özerklik vardır. Yoksa Mahatma Ghandi’nin “Yanlış yolda ilerliyorsanız hızınız biç bir önemi yoktur” sözüne uygun olarak sonuç alamayız. Önemli olan sizin ulaşmak istediğiniz bir hedefinizin olmasıdır. Türkiye’nin hedefi muasır medeniyetler seviyesine çıkmak ise bunun için dijital devrimi kaçırmamalı yani bilime öncelik vermelidir.”
Türkiye bilim ve teknoloji çok konuşulan ancak bir türlü sıçrama yapamayan bir konumda. Son zamanlarda Üniversiteler bünyesinde kurulan Teknoparklar önemli bir adamdır ancak yeterli değildir. Üniversite sanayi, üniversite halk ve üniversite girişimci işbirliği içinde çalışırsa ortaya büyük bir güç çıkacaktır. Türk insanı yaratıcılıktan çok uzak değildir. Yeter ki sistem öğretilsin ve yol gösteren olsun. 
Üniversitelerin bir önemli sorunu da özerk olmaması ve kendi sorunlarını kendilerinin tartışma ortamının oluşturamaması, örgütsüzlülüğü ve her olayı YÖK ve hükümete havale etmesi bilimin bağımsız yapılmasının önündeki engellerden biri olarak görülüyor. Üniversitelerin ve bilim kuruluşlarının bugün ki verimsizliği ve özerk olma talebinde bulunmaması ileride bilim tarihinde çok tartışılacak ve eleştirilecek bir durumdur. Bilim özgür olmadıkça da yeni buluş olmaz. Ar-Ge için parasal destek önemli ancak tek başına parasal yardım yetmiyor. İstediğiniz kadar para da koysanız temel bilim anlayışı ve felsefesi olmadıkça bilim ve yeni buluş olmuyor. Yetkililerin bu konuyu bağımsız olarak incelemesi gerekir. 
Osmanlının kaçırdığı tarihi fırsatı Türkiye dijital değişim ve gelişim alanında önceliğini bilime ve teknolojiye vermelidir. Genç nüfusu iyi eğitmeli ve geleceğe hazırlamalıdır. Siyaset yüksek tonlu-stresli atışmadan ülkenin gelecekteki gelişmesi olan bilim ve teknolojiye kafa yormalıdır. Türkiye GSMH da Ar-Ge payını %2’nin üzerine çıkarmalıdır. Genç nüfusun eğitileceği üniversiteler ve bilimsel kuruluşlar özerk olmalı.  Türkiye zihinsel ve kuramsal demokrasiye hızla geçmeli ve üretici konuma gelmelidir. Yoksa bu tren de kaçar. Sosyal medyayı olumlu ve iyi yolda kullanmak tüm insanlığın hayrına olacaktır. Yeter ki kullanması bilelim ve iletişim kanallarını açık tutalım.